Ben Diyeyim Mahalle Sen De Memleket..
...Peşinden gelen adam daha ciddi o da sakallı, o sünneti falan bilir, yalnız o da kendi için yaşar. Etrafındakilere biraz acır ama nazik değildir... Belli ki kitabın yarısında henüz.. Allah tamamına erdirsin...
-Adı ümmet olan şu kalabalıkların bir portresini çizelim mi, ne dersiniz?
-İyi de nasıl?
-Aklıma bir fikir geldi. Bizim mahalle memleketin kopyası sanki.
-Haydi, gidelim o zaman.
-Yoo, asıl kopya bizim mahalledir. Hem beni mahalleye kadar bırakırsınız, hem de portrenizi çizersiniz.
-Mülayim amcamın hatırı var, buyurun gidelim.
-İşte geldik burası bizim mahalle, kim çizecekse portreyi, buyursun.
-Hayır, biz portre çizelim derken ana hatlarıyla tanıyalım demek istedik. Şimdi sen kısaca tanıtacaksın bu mahallenin insanlarını bize.
-İyi, ondan kolay ne var.
-Bakın takkeli bir adam; kesin tarikatçıdır, hangisinden acaba ?! Sakalı da var bir de ağzında sigarası! Adıyaman Nakşisi bu ben bilirim, sırf şeyhi sigara içerdi diye sigaranın tadını çıkarır bunlar.
-Tahminde bulunmayın lütfen, bildiklerinizi konuşun.
-Peşinden gelen adam daha ciddi o da sakallı, o sünneti falan bilir, yalnız o da kendi için yaşar. Etrafındakilere biraz acır ama nazik değildir. Eline bir günahkâr düşmeye görsün, kasabın deriyi sevdiği gibi güçlü bir muhabbetle sever onu. Belli ki kitabın yarısında henüz.. Allah tamamına erdirsin. Bakın şu parlak yüzlü çocuk, incecik de bıyığı var, sakallılara pek hoş bakmıyor, selam bile vermedi, biraz utangaç biraz da ajan gibi baktı geçti, tanıdınız mı? Nurcu bunlar nurcu. Bunların da birbirlerini kötüleyen, kendini üstün sayan üç beş çeşidi var. Peygamberin sadece adı geçiyor sohbetlerinde lakin okuyup da anlamadıkları kitapları yazmış, bir adam var, üstadmış adı, onu çok seviyorlar. Bak kibirli bir adam geliyor, kravatlı, bıyıklarını biraz inceltmiş, bir de bunların bıyıksız ve kel olanları var TV. ye de bol çıkarlar. Bunlar da felsefeci Müslüman. İlahiyatta öğrenmişler din felsefesini, akıllarını beğendikleri kadar hiçbir şeyi beğenmezler ya, kullansalar bari! Sadece onun bunun dediğini ezberleyip birbirleriyle münakaşa ederler, ömürleri hep Müslümanlarla didişmeyle ve insanların aklına şüpheler atmakla geçti, şeytanın yaptığı gibi. Bunların içinde peygamber postacıydı diyenler bile var. Şu gelen bey de cuma kılmaz. Hükümeti sevmedikleri için kılmıyorlarmış, biz bu hükümetleri tanımayız diyorlar. Evin tapusunu aldı, işyeri de var, vergi-bağkur; gününü sapıtmaz cayır cayır öder, sosyal hakkı var diyor. İşte bu yüzden cuma namazı kılmıyorlar. Galiba bunlar da laik ama biraz karıştırıyorlar gibime geliyor.
-Mülayim amca niçin Müslümanları bu denli eleştiriyorsun?
-Elhamdülillah biz de Müslümansız fakat siz demediniz mi adı ümmet olan şu kalabalıkların portresini çizelim diye. İşte bu ümmeti oluşturan fertler bizim mahallede bunlar, isterseniz sizin mahalleye gidelim.
-Hayır, lütfen devam edin.
-Şu hacı emmi de cami cemaati, bir vaktini sapıtmaz. Bu seçimde dinsiz oğlana oy verdi. ‘Öyle deme yavrum Türkiye’de yaşıyor ya demek ki Müslüman’ diyor. Beni en çok şaşırtan şu adam, geçen gün tanıştık dini bir yaşantının gerekliliğinden konuştuk, ahlaklı bir toplum yetişmesi için beni hükümet yapsalar her şey hallolur demişti. Bir gün sonra hanımı ve kızı yanında gördüm onu, o da beni gördü hiç yüzü kızarmadı, galiba onları mankenlik yapacakları elbiselerle podyuma yetiştirecekti ki acele gidiyordu. O benimle dalga mı geçmişti yoksa memleketin ahlakını böyle mi halledecekti hâlâ anlayamadım. Al, bu da imamın kızı. Önceleri okulu bırakmasın diye saçını örtemedi. İmam, akıllı adam, ‘Müslümanlar her köşeyi kaptırsınlar mı zalimlere demişti’, haklıydı okutmalıydı kızı ama köşe kapalım derken, kızı hippilere kaptırdı. Oysa ne mütevazı, ahlaklı insanlar dünürlüğe gelmişlerdi. Şu ikisi birbirinden hiç ayrılmaz. Ayrı partileri tutarlar, ayrı futbol takımlarını. Dırdırları hırgürleri hiç bitmez. Konuşacak laf kalmazsa biri hükümet olur, biri muhalefet, memleket işlerini yürütürler. Onları birbirine bağlayan tek şey okey masasıdır.
¬ Şu kulaklarını dünyaya tıkamış olan genç, öğretmen olacak. Ağzındaki sakıza, giyindiği pantolona, yürüyüşüne bakınca inanasım gelmiyor ama babası volkmenden ders dinlediğini söylüyor. Yavan ekmekle kalem pili çok sever. Kore gazimiz de pazardan geliyor. Âhir ömründe madalya gösterişinden halen vazgeçmiş değil. Geçen gün pazarda beraberce alışveriş yapıyorduk. Poşet satan bir genç sordu ona; amca bu göğsündeki ne madalyası, gençliğinde güreşçi miydin? “Hayır, evladım, ben Kore Gazisi’yim”. Kore’ye niye gittin amca? “Ne bileyim evladım devlet git dedi gittik.” Hiç adam öldürdün mü orda? “Yavrum biz ha bre salıyorduk kurşunu, karşıdan patır patır dökülüyordu adamlar, amma ben vurdum, amma başkası bilmem” dedi. Niye öldürdünüz Korelileri amca, hem bir hayli uzak orası, hem de bizimle bir alavereleri olduğunu hiç duymadım !? Bizim gazi biraz durdu, tam kafa çatlayacaktı ki kesti düşünmeyi, kaşlarını çattı çocuğa ve dönüp bana “Mülayim efendi yürü gidelim, zamane çocukları da çok lüzumsuz sorular soruyor” dedi ve uzaklaştık oradan. Sıkı durun, bu ürkek sevecen yaratık da halis bir münafık, cinci hoca! Sabahlara kadar kafa çeker, akşama kadar muska yazar, evi kadınlarla dolar taşar, bu cahil müşteriler sayesinde cincimiz de yükünü tuttu. Ona sorarsanız herkeste büyü vardır, ya da muskaya muhtaç olmayan yoktur. Yazdıklarını da görsen eski Sümer alfabesi, ya da kerrat cetveli, anlayan mı var sanki! Artık yazmayı da bıraktı, fotokopi yapıp sarıyor sarmalıyor, muska hazır, bekle ki çare olacak derde! Şehir dışından gelen müşterileri de var. Geçenlerde bir genç sordu bunun adresini. Ne yapacaksın dedim. “Falanca hoca efendi buraya gönderdi, bende büyü varmış” dedi. Demek 400 km. yolu bu şarapçıyı bulmak için mi geldin, sen git seni bu şarapçıya gönderen hoca efendinin yüzüne; “eûzü billahi mineşşeytanirracim” de,” iyice bir tükür hiçbir şeyin kalmaz” dedim. Bazılarını da böyle, sen falan hocaya git, ben anlamam diyerek, başkasına gönderip birbirleriyle paslaşıyorlar. Uzaktaki ilaç pek kıymetli olur, bu da işin cazibesi! Eee dinini bilmeyen milletin müstahakkı bu şarapçı, bu şarapçının müstahakkı da cehennemin dibidir, Allah-u a’lem.
-Mülayim amca sen çok mülayimsin ama çok yorum yapıyorsun.
-İyi de evlat, hakkında kanaat sahibi olmadığım birini tanımış olur muyum sence? Ben tanıdıklarımdan bahsediyorum.
-Galiba haklısın fakat insanları sadece dini ölçülerle değil de birazda insanî yanlarına bakarak değerlendirsek ne dersiniz?
-Bak delikanlı, bir dine inandığını söyleyip de dininin emir ve yasaklarını umursamayan adamın insanlığına da, sakın güvenmeyesin. Çünkü ilahını saymayan insanları hiç saymaz.
-Bunu biraz düşünmem lazım.
-Evet, düşün, şu yaşlı adam da hep düşünür, bir gün sordum ne düşünüp duruyorsun diye. Bu güne kadar işe yarar, insanlara faydalı hiçbir şey yapmadım, üzülerek bunu düşünüyorum dedi. Peki, niye hemen bir şeyler yapmaya başlamıyorsun dedim. Onu da düşünmüyor değilim dedi. Bakın bu kodaman bizim mahallenin İMF’si, soydu soğana çevirdi milleti. Kapı kapı gezer borç para vermek için, sonra ödeyemeyene biraz daha açar keseyi. Maksat o ki; eski borcun faizi, faizinin faizi derken neyi var neyi yok hepsini haczedip alsın elinden. Evcek oturduğu komşusunun bile evini hacizle boşalttı, çoluk çocuk kış günü perişan oldu. Mahalleli para topladık, bir soba aldık, onu da haczetmiş. Ahirette elim yakasında sevaplarını faiziyle birlikte alacağım diyor! Onun hesabına (inancına) göre ufak bir sevap kıyamet kopuncaya kadar bekledi mi vade uzun ama iyi kâr getirir! Faiz borcunu ödeyemeyenlerin sevaplarını da aldı mı yedi sülalesine yetermiş! Bu da bizim bakkal; bir kalıp peynirin kaç gram geldiğini hiç öğrenemedim, teraziye bir atıverir ibrenin ilerlediğini görürsün de geri gelmeye kalmaz, peynir paketlenmiştir. Her tartmasında da “vay be elin terazi mi mübarek” deyiverir. Ha unutmadan çocukları pek sever bir dediklerini iki etmez, tek sigara falan satar yavrucaklara. Bu gelen de Afra Hanım, devlet dairesinde memur. Küçük kızını konu komşu büyüttü ama Allah var; süveter, fanila ne lazımsa işyerinde ördü getirdi. Dairede vatandaşla pek ilgilenmez ya, eli çabuktur örgüye. İşte mahallenin delisi de geliyor, bozuk para verirsen, karnı da açsa alır, kâğıt para verirsen yırtar atar. Bu mahalle, deli etti onu. Hep sorardı bana; bu adam niye yalancı, bu adam niye kindar, kadınlar niye dedikodu yapar, hırsız niye başkasının malını çalar, derken; inanın bu sorulardan deli olacaktım ki, o delirdi de ben kurtuldum. En müthiş sorularından biri şuydu: Allah’ın isimleri arasında “elâlem” diye bir isim var mı? Niye sordun dediğimde, “insanlar en çok ondan korkuyor ve onu memnun etmeye çalışıyor da” demişti. Elâlem duymasın, elâlem ne der diye de ekledi durdu.
-Mülayim amca aslında bizim mahalle de sizin mahalle gibi ama senin gözlemine hayran oldum ve şu karşımızdaki insanlar içinde kendimi düşündüm de benim hakkımda neler söyleyebileceğinizi tahmin etmeye çalıştım. Kendim için tahmin ettiklerim, senin anlattıklarından pek aşağı kalır değildi. İçimde bir burukluk hissettiğimi itiraf etmeliyim. Kendime olan abartılı saygımı da tashih etmem gerektiğini anladım.
-Peki, evladım karşıdan gelen sen ol, sonra senin hakkında söyleyebileceklerimi –iyi veya kötü- ciddi ciddi yaz bir deftere. Sonra yazdıklarınla ister övün, ister dövün. Hatasız insan olmaz, lakin adam olan kurtulur, hatasında sebat kılmaz.
-Mülayim amca bu sohbetimizi yazmama müsaade eder misin? Sizin yorumunuz pek ilginç geldi bana arkadaşlar da okuyuversin.
-Ne demek evladım istersen toplayım mahalleyi resimlerimizi de çek, mahallece gazeteye falan çıkarsak övünürüz millete, hem de hatıra olur bize! Sonra bahsettiğimiz kişileri de resim üzerinde ok işaretleriyle gösterirsin. Nasıl olsa herkes halinden pek memnun!
gözlerimize sokmuşsunuz güzel abim
Şubat 17th, 2010 at 11:34çok haklısınız bir de ne yaptığımızın farkına varabilsek bir biz değil alem düzelecek
hayırlısı inş
Sosyal bir kesimin yaşam biçimini resmederek-Ülke insanının,dolayısıyla,Onu hayat cenderesinin kısır döngüsünde kıvrandıran kendi açmazıyla da yüzleşmesine bir kapı aralamışsınız..
Umarım ki,yazdıklarınızla-ne yapmak istediğinizi kavrar ve hiç olmazsa bundan böyle, hayatına yeni bir istikamet verir ve "sosyal/sorumlu turttaş" olmanın da farkına vararak-adam gibi yaşamaya devam eder..
En derin dileklerimle..
ADIYAMAN BİRARALIK GAZETESİ
Şubat 22nd, 2010 at 23:10Sahibi/Genel Yayın Yönetmeni
yazınızı beğendim bence gerçekçi bir portre çizmişsiniz. memleket aynı halde .etrafta kendi cemaatinin tebliğini yapan insan çok ,ama islamı kimden ve nasıl öğreneceğiz dediğimizde cevap yok.akılcılar aklı ön plana çıkarıp herşeyi inkar etti kurtuldu.cemaatler kendileriyle her şeyin kapandığını söyleyip nübüvvet halkasını kopardı.peki allah bu ümmeti bu kadar sahipsiz bırakırmı sizce.
Şubat 23rd, 2010 at 00:05Evet bizim mahalle Türkiyedede Almanyadaki Türkler arasında da böyle nedenmi böyle! Çünki ortam ve yaşantı böyle olmak istemesede Yaşantı İslami ve İnsani değil, Yaşantı öğle bir sirkeki içindeki kurdu öldürmüyor Kıvrandırıyor dedi kodu yapamadımı kıvranıyor, Zina yapamadımı, Faiz yemedimi, Bizimkiler demedimi kıvranıyor bu kıvranmaya alışmış başka bir derdi yok İnsanları Futbol takımları ve Partilerle, Zaten ayrıştırmışlar ellerine bir sorun vermişler onunla oynarken zamanın geçtiğinden habersiz herkezin uğraşıp takıldığı yalancıktan bir Sosyal sorumluluğuda var kendince tabii başka derdi dert edecek vakti yok kalmıyor birde buna yaşam şartlarını ekledimi işte tamam, akşamlarıda diziler, Filimler eklendimi ömür bitiyor. Haaaa Camilerde açık, ezanlarda okunuyor, Tevbe tevbe beni söyletmeyin Şimdik Bak Başbakan, Cumhurbaşkanımız namaz kılıyor cumayada gidiyor daha ne istiyorsunuz yeter Camiden her Cuma yardım toplanır parada veririz daha ne istiyorsun kardeşim sen,-Hacı amcaların Tarikatıda var tamammı daha ne demeye getiriyorsun, Anarşitmisin sen yoksa aaa Elhamdülillah hepimiz Müslümanız yetmiyomu? Namaz kıldında kılmamı dedik yaaa Evladım Tevbe estafurullah sen ne diyon evladım Kıl5şini Ye aşını Serin tut başını Fazla tıkabasa yeme Karabasanlar görüyon sen her halde tevbe, tevbe işine bak işine fazla ileri gitme yahu yerin kulağı vardır suusssss...().
Şubat 23rd, 2010 at 07:56Tebrik ederim Mahmut Bey. Hele şu paragraf: "-Peki, evladım karşıdan gelen sen ol, sonra senin hakkında söyleyebileceklerimi –iyi veya kötü- ciddi ciddi yaz bir deftere. Sonra yazdıklarınla ister övün, ister dövün." Mesajın hepimize; eline, gönlüne sağlık.
Şubat 23rd, 2010 at 08:48Şu ana kadar okuduğum yazılar arasında günümüzdekileri göz önüne çıkartan ve en hoş şekilde anlatan bir yazı. Anlatanın yüreğine, yazanın kalemine sağlık diyorum. Mahalledeki delinin dediği gibi "Elâlem duymasın, elâlem ne der" gibi düşüncelere sahip insanlar varolduğu müddetçe uyanma halinden uyanıklık haline hiçbir zaman geçemeyiz.
Şubat 23rd, 2010 at 09:25