Beklentiler ve Hayalkırıklıkları
Herkes bildiği işi yapacak ve bilmediği konularda - sadece kendi görüşünü bildirmek için bile – fazla konuşmamayı yeğleyecek. Hele konu sanat - sanatçı ve bu konudaki devinimler olunca hepten dikkatli olmak gerek çünkü HER SONUÇ BİR SEBEBİN ESERİDİR.
Sayın başbakanımızın yoldan geçerken bir festivalde gördüğü gençler için söylediği sözlerden başlayıp, geriye doğru gidersek özellikle yobaz Müslüman’cılarların ( yani İslamiyet’i bir çıkar amacı olarak kullanan İslam dışı bilgisiz ve bilinçsizler grubu) sanat – sanatçıya bakışı güdüklükten ileri gitmez çünkü son 7-8 yılda şiddetle yükselen bir sava göre;
Sanat = eğlence o da = inanç yolundan uzaklaşma, gevşeme, dini gerekleri savsaklama anlamına gelilyor muş!
Bu o kadar uzun, çetrefilli bir tartışma ki bir yanda yaşam biçimi olarak sanatı seçmiş olnalar, bir yanda meslek olrak seçip sadece üstünden para kazanmaya çalışanlar ve diğer yanda da “diğerleri”. İşin bu “ diğerleri” kısmı biraz karışık çünkü bu kesim tüketici – beğenici – değerlendirici kesim, yani siz hangi kökten geliyor olursanız olun, üretiminiz ne kadar emek, duyarlılık, maneviyat, yani ne kadar ne taşıyor olursa olsun eğer etki – tepki sistemine göre açılım sağlamaya çalışıyorsanız yani eserlerinizi “beğeni” ye sunarak kendinizi tanıtmak istiyorsanız, bu kitle ile karşı karşıya kalıyorsunuz demektir. Yanlış anlaşılmayı istemem, sanat yapan ayrı kişi de beğenen ayrı kişi değil, iç içe ama yaşam içinde gidilen yol, alınan eğitim ve en önemlisi yaşamı algılayış biçimi farklı.
Bu noktada çok fazla tartışma var. İçinden geldiği halkı ve değerlerini eserlerine yansıtanlar var, yansıtmayanlar var. Yansıtanlar içinde dürüst olanlar var, doğal olanlar var. Bir de bu değerleri kullanarak para kazanan ama aslında öyle olmayanlar var. Dürüst olanlar bir sürü farklı seçenek içinden halkın standartlarına uygun eser vermeyi “ seçmiş” olanlar, doğal olanlar belli bir eğitimden geçmemiş, sadece o halkın değerlerini bilip ondan fazla / başka birşey bilmeyenlerdir. Bir de, bazen herşeyi bilen bazen hiçbirşey bilmeyen ama paraya hizmet edenler yani popüler kültürcüler var.
Eserlerinde halkın değerlerini yansıtanların durumu biraz daha karışık. İçlerinde çok iyi eğitim almış olanlar da var olmayanlar da, tamamen duygusal yaklaşımda bulunanlar, tamamen düşünsel yaklaşımda bulunanlar veya karma çalışanlar da var. Bunların yanında belli felsefeler, inançlar doğrultusunda eser verenler var. Kabul görme kaygısı güdenler var gütmeyanler var.
Tabi ki bir yanda da en çok tartışılması gereken şey var; SANATÇI KİM?
Aslında olaya tümdengelim yöntemiyle yaklaşırsak, yani günümüzde var olanı sorgular – irdelersek biraz daha kolay olur düşüncesindeyim.
Sanatçı kim ve nasıl ayırt edeceğiz var olanı birbirinden; neye göre?
Sanat dallarından herhangi biri ile uğraşan herkes sanatçı mı?
Veya
Okuluna gitmiş, eğitimini almış, bunu iş olarak yapan ve hayatını sürdüren herkes sanatçı mı?
Hiç okuluna gitmemiş olmasına karşın olağan üstü yetenekli ve çalışkan olan ve o sanat dalını çok iyi icra eden kişilere ne diyeceğiz?
Bir diğer tarafta inançlar ve veya düşünceler doğrultusunda ürün verenler var, bu insanlara ne diyip, nereye koyacağız?
Hatta bu soruları fazla sormaya başlayınca “mutlaka bu kadar irdeleyip isim koymak zorundamıyız sanki?” diye sorası bile geliyor insanın.
Ama tüm bu sorulara benim yaklaşımım – bana göre – sağlıklı.
Ben sadece tek bir şeyi ölçüt alıyorum; DÜRÜSTLÜK. Benim için sanat dallarının herhangi birinde ürün veren ve dürüst olan kişi SANATÇIDIR; ve hangi kökten geldiğinin, eğitiminin olmasının ya da olmamasının benim için bir önemi yoktur. Daha başka bir biçimde şöyle açılanabilir:
SANAT dediğimiz oluşum insanoğlunun kendisini ifade biçimidir ve tamamen kişiye özeldir. Yani sizinle ilgilidir ve sadece sizi ilgilendirir.
Ben sanatla uğraşan kişinin algısının uğraşmayan kişilerden herzaman biraz daha açık olduğunu düşünürüm ve ölçütlerimi buna göre oluştururum. Hal böyle olunca sanatçı olan kişinin toplumun içinden geldiğini ve o toplumun içinde yaşadığını da hesaba katarsak, sanatçı olan kişinin olan olaylar karşısında diğerlerine göre daha fazla etkilendiğini varsayarım. Bu varsayıma göre ise sanatla uğraşan kişinin kendisini en iyi ifade ediş biçiminin ürün verdiği sanat dalı olduğu sonucuna varırım. Bu sonuca göre ise sanatla uğraşan kişinin kendisini en iyi ifade etme biçimi ürün verdiği sanat dalı ise, ürünlerinde yaşadığı sürece içinde bulunduğu toplumun devinimlerini görmeyi ümit ederim. Herzaman ve sadece bunlar olmasa da, her yıl verilen ürünlerin içinden o yıla ait bazı yansımalar mutlaka olmalıdır diye düşünürüm. Ve bu noktada o kişinin niyetinin ortaya çıktığına inanırım. Eğer kişi ürünlerinde “ bu satar, bu satmaz / bu gider, bu gitmez “ ya da “ bu bana zarar verir , bu bana zarar vermez” ayıtımı yapıyorsa, benim için o kişi sanatçı değil, işi yapış niteliğine göre meslek erbabıdır. Yani ressam, müzisyen, heykeltraş, dansçı, yazar, oyuncu ama sanatçı değil.
Hele Türkiye gibi bir ülkede bunu beklemek neredeyse zorunluluk.
Ben bu bakış açımı ilk kez söylemiyorum. Ama daha önce ne zaman söylesem karşıma “mesaj verme kaygısı” nın insanlar üstündeki olumsuz etkileri – sınırlamaları – çıktı, oysa ki benim söylediğimin bunula bir ilgisi yok. Benim söylediğim şey TAMAMEN DOĞAL. Yani “ ben mesaj vermek zorundamıyım kardeşim, niye beni baskı altına alıp özgürlüğümü kısıtlamaya çalışıyorsun?” ile hiçbir ilgisi yok. Benim söylediğim su:
Siz ülkenize – dünyaya, insana, doğaya – saygılı, üretken bir kişisiniz ve kendinizi ifade ettiğiniz bir sanat dalı var. TamaM işte benim söylediğim “ÇIKAR KAVGASI gütmeden ürün verir ve bunları KORKMADAN insanların beğenisine sunun. O zaman ne oluyor biliyormusunuz? 12 şarkılık bir albümün içinde hem ihtilal, hem trafik keşmekeşi, hem kişisel yorgunluk, hem felsefe, hem aşk, hem cinsellik, hem de siyaset oluyor; yani tamamen DOĞAL, tamamen etkileşimin sanatçı tarafından - kendince – ürünleştirilmiş hali. İşte bu kişi SANATÇI.
Ne sadece aşk ( ki artık nefret ediyorum aşk ürünlerinden)
Ne sadece seks
Ne sadece siyaset
Ne sadece felsefe vs...
Yani türkü gibi. Doğalo, yapmacıksız, dümdüz, dupduru, yağmur gibi. İşte bunun benim sözlüğümdeki adı SANAT ve bunu yapan kişinin adı da SANATÇI.
Bu noktadan yola çıkarak Sayın başbakanımızın verdiği tepkiye kadar günümüz Türkiye’sinde sanat adına alonalrı gözden geçirdiğimizde vardığım nokta beni tatmin etmiyor.
Bu dürüstlüğü esas alarak bakarsak, ürün veren kişinin o ürünü hangi dalda ve hangi tekniklere göre verdiği ise tam bizim entellere layık bir tartışma. Bunu bir “günah” olduğu ve gençliğin nereye gittiği ile ilgili üzüntü, kaygı ve hele hele içine tükürme isteği ise tam bizim karacahil yobazlara layık bir tepki.
Son olarak şunu söyleyeyim:
Belli yaş dönemlerinde ilgilenilen sanat dalları ve bürünülen / edinilen çeşitli dış görünüş biçimleri olması doğal. Siz rastladınız mı bilmiyorum ama ben belli bir yaşın üstünde, yaşamla ilgili sorumluluk almış, toplum içinde yaşamını sürdüren ve başbakanın şikayet ettiği görünüme sahip pek kimse tanımıyorum.
Ne oluyor bu gençler peki?
Yoksa “aklı başında “ abiler bu çocukları büyüyüp toplum içine karışmasınlar diye ayıklıyorlar mı?
Bir başbakanın benim bildiklerimi ( ve tabiki fazllasını) blmesini ve olgunlukla karşılamasını beklemek hata mı? Sanırım bu ülkede öyle, hemde bir kıyafetin oluşturduğu rüzgarı arkasına alıp o koltuğa oturmuş ve hala aynı gerekçelerle orada oturan biri için.
Ne çelişki değil mi?
Dedik ya, herkes bildiğini konuşacak!
Mavi Günler
"Güzel sanatlarda muvaffak olmak, bütün inkilaplarda başarıya ulaşmak demektir. Güzel sanatlarda muvaffak olamayan milletler ne yazık ki, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum kalacaklardır.”
Ağustos 4th, 2009 at 14:51Mustafa Kemal ATATÜRK
Bence kısaca sanatçı toplumsal yaşananları en iyi şekilde kavramış bunun sonucunda; Çeşitli farklılıkları özümsemiş yani aynı anda bir hristiyan, bir müslüman, bir yahudi veya bir ateist hatta bir pagan'ı hoşgörebilme yetenegini, içindeki potansiyel asi ruhunu ve muhalif çizgisini en üst derecede dışa vurarak hiçbir parasal beklenti içinde olmadan içindeki mevcut yeteneğiyle harmanlamış kişidir.Türkiyeye geldiğimizde konserlerin basıldığı, heykellerin üzerlerinin örtüldüğü, cinsel organı gözüküyor diye heykelin hadım edildiği bir düşünce mevcut.Herhangi bir sanatçıdan veya bir "rockçı" genç topluluğunu hazmedemeyen başbakanda cabası.Böyle bir toplum ve zihniyetle Türkiyede sanatın ne yazıkki ilerleyebilceğini düşünmüyorum.
Sanatcilar gercegi ortaya cikarmak, siyasetciler ise gercegin ustunu ortmek icin yalan söylerler.
V for Vendetta
Ağustos 6th, 2009 at 23:46sanatçı dediğin özendiği avrupai entellektüel yaşam sebebiyle atasının her haltına sırf HANS öle yapmıyo diye karşı olan adam olunca bu işler böle ilerliyo bizim memlekette!!!!!sanatçı denilen ucubeler kendilerini bi bok sanıp topluma üstten bakan aslında eziği en kral şekilde canlandıran kesimden ibarettir!!!başka bi anlam ifade edemez!!!
Aralık 4th, 2009 at 01:24