Beklemek
Beklemek… Neyi, ne zamana kadar?
Beklemek… Hali mi, muhali mi? Beklenen malum mudur, meçhul mü?
Beklemek… Zaman mı, şahıs mı?
Beklemek… Güzel olanı mı gelecek diye, kötü olanı mı geçecek diye?
Beklemek… Yani “nihayet” bir yerde…
Beklemek … İstenilene kavuşmak veya istenmeyenden kurtulmak... Şairin dediği gibi: “Gecenin uzunluğu, dert çekene sor bakalım” diyor. Ve dertten, gamdan, musibetten kurtulmak için belli zamanın geçmesi şart değil mi?
Beklemek arzu edilene kavuşana kadar geçen süre değil mi?
Hangisi daha uzun? Sevdiğine kavuşana kadar geçen süre mi, dertlerden kurtulmak için geçen süre mi?
Sahi hangisi uzun?
“Vuslatın/kavuşmanın başladığı yerde aşk biter” diyor şair. Hicranın/ayrılığın başladığı yerde gam da başlar.
Sevgili mi gelsin, dert mi bitsin?
Gönül ikisi de diyor. İkisi de diyor demesine de ikisine de ulaşamayan oluyor. Tıpkı ikisine de ulaşanın olduğu gibi.
Ama beklerken pişiyor insan. Olgunlaşıyor. “Şu an” diyor “bir geçse, bir kurtulsam/ bir kavuşsam dünyalar benim olur” diyor. Ama gam bitiyor dünyalar bizim olmuyor. Kavuşma gerçekleşiyor istek bitiyor.
Siz hiç beklemenin verdiği umudun ne olduğunu bilir misiniz?
Yarın, öteki yarın ve diğer yarınlar… Bir gün olur geçer, bir gün olur gelir.
Bir gün olur…
Her gün olur..
Ve diğer günler…
Her gün daha bir umutla bakılır saatlere. Her gün daha bir umutla koparılır takvim yaprakları. Her gün daha bir umutla dinlenir olur telefonun sesi. Her gün daha umutla balkır ufka. Ve her gün bir başka umutla doğar gün… Ve her gün başka bir umutla batar…
Her doğan gün “ bu gün mü?” dedirtir insana…
Her batan gün “ yarın mı…”
Ve
Geçer zaman, artar umut…
Geçer zaman…
Biter umut.
Biter ömür.
Olanlar unutulur, yalanlar unutulur…
Soranlar unutulur.
Ve şimdi yeniden başlar geriye kalanlar…
Bekleyen el değiştir, beklemek sabit.
…
Zaman değişir, insan değişir
Devir değişir, mekân değişir
Hüküm değişir, hâkim değişir
Beklenen gelir mi/ gider mi bilinmez
Umut değişmez, hayal değişmez…
Sizin hayaliniz ne?