Bekir Coşkun 2 Kez ‘Doktorun Önüne Yatmış’
Bekir Coşkun gibileri ciddiye almaya değmez. Lakin sözlerinin hiçbir ciddiyeti olmayan bu tiplerin ipliğini de pazara fırsat buldukça çıkarmakta yarar var.
Bekir, iktidara gelir gelmez eleştirmeye, aşağılamaya ve küfretmeye başlamıştı AK Parti'yi. O günlerde henüz kovulmamıştı Hürriyet'ten.
Bundan tam 13 yıl öncedir. AK Parti iktidara geleli daha 4 ay olmuş ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun iflasın eşiğine sürüklediği, yeni doğmuş yakınlarını bile SSK'lı yaptığı günler tazeliğini korurken, hastanelere gitmek, doktorlarla karşılaşmak Bekir'in canına tak etmiştir tıpkı millet gibi.
Ya da Bekir zaten halkın gittiği doktorlara hiç gitmemektedir, ama AK Parti'yi eleştirmek ve yıpratmak için Hürriyet'te 29 Nisan 2003'de “Hastane kapıları” başlıklı yazısında şunları der:
“İnsanlar acılı günlerinde hastane kapılarına koşarlar. Ne yazık ki, o kapıların arkasında dönen, bir meslek için yüz karası dolapları artık herkes biliyor.
İlaç firmalarının rüşvetinden, laboratuvarlardan alınan komisyonlara, çocuk-yaşlı demeden can üzerinden yapılan o utanç verici pis ticaretten, soyulan-yağmalanan hastalara kadar...
Dün karar verdim; asla doktorlara gitmeyeceğim...
Acılar içinde kıvransam bile, bir hastanenin kapısını asla çalmayacağım...
Ta ki bir gün onurlu-namuslu doktorlar, kendi mesleklerini bu pisliklerden temizleyinceye ve en yoksul-kimsesiz okuyucularımın güven içinde hastanelerin kapısından girip-çıktıklarını duyuncaya kadar...”
Aradan 12 yıl geçmiş, üç kurum birleştirilerek SGK kurulmuş, acil servisler tümden ücretsiz hâle gelmiş, herkes sağlık güvencesine kavuşmuş, ilaç fiyatları düşmüş, kuyruklar ortadan kalkmış, Bekir'in kankası Kılıçdaroğlu'nun enkazı önemli ölçüde ortadan kaldırılmış.
Yapılanları Bekir de görmekte ama dili/kalemi hakikati itirafa bir türlü yanaşmaz.
Bekir gibiler hakaret ve boş sözden ötesini beceremedikleri, Hakk, hakikat nedir bilmedikleri ve verdikleri sözün de bir kıymeti olmadığı için “asla doktorlara gitmeyeceğim, bir hastanenin kapısını asla çalmayacağım” cümleleri en az iki kez yemiş.
Medyada yer alan haberlere göre, Bekir 16 Ağustos 2012'de doktorun önüne yatarak gözünden ameliyat olmuş.
İlkini körlüğüne versek de Bekir 4 Haziran 2015'de de yalamış tükürdüğünü. CHP'nin başına paraşütle getirilen Kılıçdaroğlu'nun kankası Bekir, bu kez de hakaret ettiği doktorların önüne bir kez daha yatmış, canlılığı şüpheli kalbine 4 adet ince boru taktırmış.
Tekrar hatırlayalım ne demişti Bekir: “Dün karar verdim; asla doktorlara gitmeyeceğim. Acılar içinde kıvransam bile, bir hastanenin kapısını asla çalmayacağım...”
Bırakın muayene olmayı, iki kez doktorların önüne yattığına göre belki de belki de daha fazlası vardır.
Biz asla bu seviyeye düşmeyiz ama Bekir'in sözlerini doktorlar bizler yazsak, ‘iktidar düşmanı, solcu Tabipler Odası/Birliği' elinden geleni ardına koymaz. Ama kindaşları Bekir yazınca muhtemelen keyif bile alıyorlardır.
Bekir bunları ben yazmadım derse o başka. Diyemeyeceğine göre, ya AK parti iktidarı Bekir'in eleştirdiği tüm rezaletleri ortadan kaldırmıştır. Ya da Bekir her zaman olduğu üzere tükürdüğünü yalamış…
Bekir bu satırları öncekiler gibi yine okuyacak, canı sıkılacak, ama görmezlikten gelecek. Çünkü biz bu zihniyeti, bu karakterleri, bu zillet halindeki ruh tipolojini iyi biliriz.
Kinleri akıllarını başlarından almış kibirliler asla hataları ile yüzleşmeye yanaşmazlar. Bu yüzden asla geri adım da at(a)mazlar. Hem küfrederler, hem istifade ederler, hem de inkâr etmeye devam ederler. Malzeme bundan ibaret, daha fazlasını beklememeli.
Dişe dokunur, işe yarar, millet menfaatine, ülke yararına yazı yazmayı beceremeyen, becerseler de istemeyen, isteseler de ağababaları izin vermediği için yapamayan Bekir gibilerin yazılarına baksanız bu şekilde bin bir tutarsızlık, yüz kızartıcı hâl bulursunuz, ama bunları taşlayarak vakit öldürmeye değmez.
İcap ederse yine temas ederiz, ama sanırız pazara çıkmış bu iplikler bile izzetli kimseleri bir daha insan içine çıkartmaz, ama ortada yüz yok işte.
TOKİ DEĞİŞMİŞ
Son yazımızdan sonra TOKİ başkan danışmanı Osman Bekâr Bey aradı. Belli ki yazımızdaki dostça cümlelerden alınmışlar. Zaten dostların alınması tabiidir. TOKİ'nin son iki yılda değişim geçirdiğini, dikey mimariden vazgeçtiğini belirtti ve pek çok ülkenin TOKİ'yi örnek aldığından söz etti Osman bey.
Çeşme'de 3 ve Sakarya'daki 4 katlı yeni binaların resimlerini gönderdi. Bu yapılara yönelik eleştirilerime de, ‘size de bir şey beğendiremiyoruz' kabilinde sitem bile etti. Haklıydı zira beğenmemiştim. Biz, aileye mahsus bahçeli, bir veya iki katlı mahremiyetin korunduğu mekânlar istiyoruz.
Onlar ise maliyet, arazi yetersizliği, evsizler bunu nasıl ödeyecek türü kendi zaviyelerinden haklı eleştiriler getirdiler. Ama biz arazi, hem malzeme, hem de finans açısından fakir bir memleket değiliz. İnsanları şehirlere toplamaktan vazgeçmemiz, yeni şehirler kurulması gerektiğini söyledim. Elimizin ayağımızın toprağa değmesini, 100 metre bile olsa bir dut ağacı, bir eriği, bir elması, azıcık biber domatesini ekebileceğimiz bahçeleri olan yeni şehirler istiyoruz.
Ev; okuldan, camiden, diplomadan, yoldan, trenden, metrodan, hastaneden, adliye sarayından daha önemli. Hem evi olmayanın, hem de apartmanda oturanın geleceği, huzuru, sıhhati olmaz. Evi olmayan, ev sahibinin kölesidir. Evsizlik de, iki katlı bile olsa apartmanda oturmakta insanın psikolojisini bozar, geleneği yok eder, mahremiyeti ihlal eder. Bu mesele üzerinde daha fazla kafa yorup, kalem oynatmak hepimizin mükellefiyeti.
Okunacak kitaplar:
Mutlu ev, Semih Akşeker, HayyKitap