Bekarlık Cumhuriyetinde Bölücülük Yapanlar!
Bekarlık Cumhuriyetinde Bölücülük Yapanların Hesaplaşmaları!
Sıkıcı bir Pazartesi akşamı, mesaiden hemen sonra,arkadaşlarla her zamanki barda, tahta sıraların üzerinde oturup içilen bir bira ile kendime gelmiştim. Hoş gittin beş geldin muhabbetlerine birkaç dakika ile devam edip, söylenen ikinci biranın eşliğinde,derin mevzulara dalmıştık…
Konumuz, tüketim toplumunun,bağrı açık, göğsü kabarık delikanlı adamlara dayatmalarıydı…
Klasik erkek-kadın çekişmesinden ziyade, bu sefer biz erkeklerin, yaşadığımız toplumda, neye göre ve nasıl programlandırıldığını tartışıyorduk…
Öyle ya…
Annemizin karnından çıkar çıkmaz, aşkı, racon kesmeyi, kallavi kelamlarla sohbetlerimizi şekillendirmeyi öğrenmemiştik…
Hepsi bir sürecin ürünüydü…
Biz de bu süreç içinde tabiri caizse evrimleşerek, kendimizi bulmuştuk…
Derin mevzu, derin hesap-kitaplarla devam ediyordu…
Mesela, bir arkadaşım, şimdiye kadar, kız arkadaşlarına harcamış olduğu paraların kabaca hesabını yapmaya başlamıştı. Hafiften çakır keyif dimağıyla ve inceden tutuk diliyle bir muhasebeci edasıyla çıkartıyordu, hayatının gider çizelgesini…
-‘’Abi…’’ diye başladı cümlesine…
-‘’Şimdi bak! İlk ilişkim 13 yaşında oldu…O zamanlar tabi, elimiz ekmek falan tutmuyor. Babadan kopartılan harçlıklarla, sevgiliye hediyeler alıp, yüzünü güldürebilirsek ne ala… Her zamanda beğenmiyorlardı hani alınan hediyeyi. Valla şimdi hesabını yapamam ama, kız arkadaşlarıma harcadığım para ile herhalde bugün 2-3 tane daire sahibi olurdum be abi! En azından kira yiyor olurdum şimdi…’’
-‘’Oda bir şey mi?’’ diye sözünü kesti diğer arkadaşım…Birkaç ay içinde evleneceğinin gerçeği ile yüz yüze kalan, cebi çoktan kız tarafının istekleri doğrultusunda boşaltılmaya mahkum edilmiş nam-ı diğer damat arkadaşım, söze başladı…
-‘’Ağabey şimdi konu o değil. Aslında bir erkek evlenene kadar, ne harcarsa mübah. Sonuçta kendisi de en azından ruhunu eğlendiriyor. Benim anlamadığım, evlenmek aga! Hem bu toplum bize evlenmemiz için görünmez bir baskı kuruyor. Hem de bu baskıdan sonra, evlenmeye adım atan damadın tüm ekonomik enstrümanlarını sömürüyor… Beyaz eşya, mobilya, damat traşı, gelinlik, perde , çatal-bıçak takımı,oturulacak kiralık bir ev derken, gün geliyor çatıyor, senden yine kıt kanaat harcamalar doğrultusunda yaptığın düğünde göbek atman bekleniyor… Söyleyin bana! Bu kadar yolunduktan sonra, hangi damat,şen şakrak kendi düğünde göbek atar Allah aşkına! ’’
-‘’Haklısın aslında…’’ diyerek onaylıyorum onu,
-‘’Hayır tamam! Her şeyin mükemmel olacağının garantisini verseler, bizde kaz gelecek yerden tavuk esirgemeyiz asla! Ama öyle olmayacak ki… Ben eminim ki, aynı eve girdikten üç-dört ay sonra kavgalar başlayacak! Al işte buraya yazıyorum arkadaş! Sonra belki adliye koridorları… Kafam karışık dostlar…’’
-‘’Sen de evlenmeyiver kardeşim! Bak ben evlendim de ne oldu?’’ diye söze atıldı bir başka arkadaşım…
-‘’Ağabey orası öyle ama… Bu hayatta da yalnız kalmamak lazım değil mi?’’ diye karşılık verdi mahcup ruhlu damat adayı dostum…
Ve bu konuşmanın ardından başlayan derin bir sessizlik…
Yudumlanan buz gibi, köpüklü biranın eşliğinde, dalınan derin düşünceler…
Evet! Aslında haklıydı evlenmenin eşiğindeki arkadaşım…
Tüm bu koşturmaca nedendi?
Madem bekarlık sultanlıktı ve bu sultanlık zar-zor bağımsızlığını ilan etmiş bir krallıktı…
Neden hala ısrarla bölücülük yaparak, bu sultanlığı yıkmaya çalışıyordu biz erkekler…
İşte bu soruya bulunmak istenen cevap beynimi yormuştu adeta…
Ne içilen bira, ne de edilen sohbet tat veriyordu artık…
Pekte dinlemiyordum gerçi, masada uzun uzadıya devam eden sohbeti…
Aklım hep geçmişimdeydi…
Acaba ben nerede hata yapmıştım?
Bekar kalmamakla mı?
Yoksa evli kalmamakla mı?