Bazı Dini-dar Oryantaller!
Değerli Dostlar!
Kalabalıklar dinde belirleyici olabilir mi?
Neymiş? Bu kadar insan yapıyormuş! Hım..
Kalabalıklar çoğu kez, yanlışları yaşayagelmişler. Tarih bunun apaçık tanığıdır. Büyük beyinler, yüce kişiler ne çekmişse sürüden yani güdümlü kişilerden çekmişler.
Kalabalıklardan.
Şimdi siz bana soracaksınız. “Ya arkadaş, bu kadar cami var, onlar ne olacak?” diye. Tamam.
Onlar yerinde duracak. Tabii ki görevli memurlar olacak fakat bunlar aydın, kimi konularda beceri sahibi olacaklar.
Nasıl mı?
Köydeyse, ağaç budama, ilaçlama, iğne yapma, tansiyona bakma vs.. gibi.
Ya kardeşim, Kur’an’da din adamı diye bir sıfat yok!
Uydurmuşlar.
Din adamı oldu mu, din sınıfı da, din kisvesi de, din mabetleri de, din... Saymakla bitmez.
Bir yerde din sınıfı varsa orada onları besleyen, koruyup kollayan kurumlar da var demektir. Din adamı sınıfı oldu mu, onların mabetlerinden çıkıp gelenler, bütün dünyanın gözünün önünde, binlerce kişi, bir büyük vecd halinde, tam da günün ortasında, ellerinde benzin bidonlarıyla, Sivas’ta Madımak Oteli’nde 38 canı, yargısız, acımasız, uydum kalabalığa mantığıyla cayır cayır yakarlar.
Ben diyorum ki abi, her kişinin bir mesleği olmalı, şu tarihteki kimi İslam büyüklerine bakalım. Her biri geçinmek için, camcı, dokumacı, çömlekçi, iplikçi, hamamcı, fırıncı vb. meslek edinmişler.
Üretici dönemler bitince kıyafetle, falanla filanla, dinle sömürmek için, din sınıfı uydurularak, yeni fikirler, eserler, ortaya koymak yerine, siyasetle, vakıflarla, saltanatla, flört yapan bir din adamları sınıfı oluşmuş.
Bu yapay sınıf, dini yozlaştırmış, karıştırmış, zorlaştırmış ve zorbalık dönemi başlatılmış. İşte o hâlâ sürüyor.
Bu bazı din adamlarının en büyük sermayesi, halkların cehaletidir.
Çünkü cahil insan, sorgulamaz, hayata eleştirel bakmaz. Emmi-dayıyla gelen düğün bayram mantığına mıhlıdır. Tabii ki bu da büyücülerin işine gelir.
Çünkü onlar halkın gözünde sıra dışı, üstün güçleri olan çok özel adamlar gibi görünürler.
Alçakgönüllülük gösterileri içinde birer kibir anıtıdırlar. Adeta hâşâ her biri birer yürüyen ilah gibi, hemen her şeyi bilirler.
Bilmiyorum, olabilir, yanılmışım demeyi hiç ama hiç sevmezler.
Yani güzel insan olmakla, sürekli doğruyu arayan insan olmakla bir ilgileri yoktur.
Bilineceği, kendilerinden önceki büyükleri bilip bunlara miras bırakmıştır.
Bunlara düşen efendilerinin mirasına sahip çıkmaktır.