Bazen Nasıl da Kolumu Kanadımı Kırıyorlar
Dr. Sema Aypolat’ ın “Bir delinin poliklinik defteri” isimli kitabından:
Bir hastamdan dolayı oturup zırıl zırıl ağlayasım var, zırıl zırıl olmasa da ağlıyorum işte. Kolumu kanadımı kırdı canım yanıyor, çok acıyor çok….
Özel bilmem ne doktorunun telefonda önerdiği, kendisinin kargacık burgacık yazdığı kağıt parçasını koydu önüme, şikayetlerini söyledi.
Dinledim muayene ettim ilaçlarını yazdım.
- Her ilacı kullanmam tansiyonumu çıkarıyor’’ dedi
Özel doktorunun telefonda söylediği ilaçlardan biri tansiyon çıkaran türden olduğundan onu yazmadım. Diğerleri telefonda duyduğu kadarını yazdığı için ve piyasada öyle ilaç bulunmadığından teşhisimin doğrultusunda ilaçlarını düzenledim. Reçetesini aldı gitti. Üç beş hasta sonra hışımla içeri girdi ‘’ O ilaçların yazılı olduğu kağıdı alabilir miyim ?’’ diye sordu.
Peşinden de fırçayı bastı.
-‘’ Size, ilaçlar bana dokunuyor her ilacı kullanamam dedim kağıttakileri yazmamışsını z‘’ diye söylendi.
Çöpten kağıdı çıkardım verdim, orada ilaca benzeyen tek yazının da tansiyon çıkaran bir ilaca karşılık geldiğini anlattım bundan dolayı yazmadığımı ve bana güvenmediyse, doktoru olarak görmüyorsa, başka bir hekim seçmesini, bana gelmemesini çünkü bu tür davranışların beni çok üzdüğünü söyledim.
Kadın gitti, arkasından bakakaldım. İlk defa buna benzer bir olay yaşamıyorum hatta çok daha kötülerini yaşadım, sinirlenmedim ama bu sefer çok üzüldüm sadece.
Kolum kanadım kırılmış hissettim, canım yandı. O kolum kanadım ki bana nelere mal olmuştu, sanırım da en çok bunları düşününce üzüldüm.
O kolu kanadı ben kolay büyütmedim.
Sobalı evimizin, karanlık arka odasında, küçük elektrikli sobanın karşısında o gecenin en zor saatlerinde, uykuya, yorgunluğa direnerek sabahlara kadar ders çalışarak büyütmüştüm. Kolay olmamıştı o kolları kanatları büyütmek, birçok şeyden vazgeçmek vardı. Mesela gençlikten; başımın dumanlı olmaya, kanımın deli akmaya hakkı yoktu. Tıp fakültesinde okumanın yükü o kadar binmişti ki omuzlarıma. Havai olamadım, hata yapamadım, gönlümce yaşayamadım. En güzel yıllarımı tıp fakültesinin odalarına, koridorlarına, bahçesine gömdüm….
İnsanın gençliğinden vazgeçmesi ne acıdır, ne kapanmaz yaralar bırakır, ileriki yıllarda öğrendim.
Sonrası bir devlet hastanesinde asistanlık, daha beter sabahlamalar, çok kötü şartlar altında tutulan nöbetler, hamam böcekleri arasında 1-2 saat uyumaya çalışmalar, eve pire taşımalar, şiddete maruz kalmalar…. Yaşanır anlatılmaz yılların sonunda varılan otuzlu yaşlar.
Ben otuzlarımın ortasında kendime geldim ve döndüm baktım ki kendim için hiçbir şey yapmamışım…..
Uzun yıllar verilerek büyütülen kanatlar, kollar kolay kolay kırılmazlar, sağlam bağlanmışlardır gövdeye, damarları kalındır bir bilek kalınlığındaki damardan gürül gürül alın teri akar.
Bundan dolayı bir de kırıldı mı çok acır, çok kanar…..
Bugün benim o’’ kolumu kanadımı’’ acımadan çatır çatır kırdılar, hala çok acıyor çok….