Bayramınız Mübarek!
Muhtemelen… Siz bu satırları okurken Ramazan ayını idrak etmiş… Tutabilmek onurunu… Yani oruç tutabilmiş olmanın bayramını yapıyor olacağız.
Bayram güzel şey… Hele de hak etmenin huzuru içerisinde kutlamak çok daha haz verici bir şey.
Her ne kadar kendimi anlatmış olsam da… Yine de meramımı anlatmak açısından bu
hikâyemi anlatmak istiyorum. Dolayısıyla… Beni anlayışla karşılayacağınızı umarım.
Yıl 1981…Aylardan Temmuz… Mekân Asker Ocağı…
Kısa dönem askerlik için Isparta’dayım. Aylardan Temmuz ve aynı zamanda Ramazan ayına denk geliyor.
Altı yüz kişilik bölükte otuz küsur civarında kişi oruca niyetlendi. Ben niyetlenenler arasında değildim.
Tabur komutanlığı isteyenin oruç tutabileceğini… Ama akşam iftar ile gece sahurda onlara özel yemek çıkmayacağını… Ama bölük mutfak nöbetçilerinin de onlara yemek ayırmalarına bir şey demeyeceklerini bildirdiler.
Kısaca oruç tutanların iaşe kaderi o günkü mutfak nöbetçilerinin elinde idi. Kendi nöbetimizde onlara hizmette kusur etmedim ve mümkün olduğunca yeterince iaşe ile (vazifem olmadığı halde) onlara masa hizmeti sunmayı kendime şeref bildim.
Zira…
Dinim İslam ise ve ben de Müslüman isem (oruç tutmasam dahi) oruç tutanlara hürmet etmem gerektiği gibi… Onlara hakkıyla tutmaları için gereken yardımı yapmam gerekirdi.
Ve o gün benim bu hareketime karşı çıkan ve ( çaktırmadan) engellemeye çalışan manga arkadaşlarım oldu.
Sonuç;
Birincisi o oruç tutanlar Ordu hakkında iyi düşüncelerle taburdan ayrılmadılar. İkincisi cephe oluşturdular. Üçüncüsü fırsat ellerine geçince aynı muameleyi karşısındakilere yapmak istediler. Yapmadılar mı? Ve her şeyden önemli ve kötüsü dini siyasallaştırdılar.
O mağrur “medeniler” bilemediler ki… “Bağrı kavruk halkımızın” anlamlı bir değişi var… “Her şey sırayla… Gün gelir devran değişir.” Ve dahi bir şey daha var ki… Edep dışı…
“Dervişlerle alakalı…”
Ne var ki;
O mağrur “medeniler” hala eski huylarından vazgeçmediler. Dinimizi cahillerin ve fırsatçıların amaçları için kullandıkları bir araçmış gibi sunma… Horlamanın gayreti içerisindeler.
Hâlbuki dinimizin bu olmadığını pek ala biliyorlar. Biliyorlar da neden bu yola başvuruyorlar?
Kim bilir? Belki de sırf kendi hayat anlayışlarını ve ideolojilerini hâkim kılmak için dinimizi emellerine alet emek isteyen bu kesimleri el altından destekliyorlar… Yani karşıt yaratarak kendilerini toplum içerisinde haklı konuma getirmenin çabası olamaz mı?
Kısaca… Zımni bir birliktelik diyebilir miyiz?
Ama şu var ki… Aslında çok da gülünç duruma düşüyorlar.
Çünkü artık devir ideolojiler devri değil… İkincisi karşıtları ya da diğerleri çok daha donanımlılar. Üçüncüsü muhatap aldıkları (sözde) İslamcılar toplumun yüzde biri bile değiller.
Dördüncüsü ve en önemlisi… İleri sürdükleri kanıtlar o kadar çocukça ki… Ad koydukları
ideoloji ve kişiye yazık oluyor. Ayrıca kendi çapsızlıklarının aşikâr olması da çabası…
Benden söylemesi.