Baykuş ve Leylek
Benden hep neden korkarsınız bilemem. Ötüşlerimi hep uğursuz sayarsınız. Siz insanlar, nedense hep kelebekleri, güvercinleri ve kanaryaları kendinize daha yakın bulursunuz. Onların, benden daha güzel olduğunu mu düşünüyorsunuz? Beni merak mı ettiniz? Önce kendimi tanıştırmadığım için sizlerden özür dilerim. Ben, gecelerin keskin bakışlı ve sizlerin batıl inancı olarak gördüğünüz Baykuşum. Biliyorum, bende sizler gibi doğanın bir parçasıyım. Benden öyle korkmanıza da hiç gerek yok. Hem ben, sizi bulunduğunuz yerlerde rahatsız ediyor muyum? Yalnızca bir ağacın üstünde veya bulduğum bir tepede öylesine yaşama sıkıca sarılmaya ve karnımı nasıl doyuracağıma bakıyorum.
Hava yine karanlık ve pusluydu. Bugünde her gün olduğu gibi erkenden yuvama girdim. Bana, sizler gibi altı veya sekiz saat uyku yetmez. Uzunca uyurum ama, sabahta günüme erkenden ‘merhaba’ derim. Zifiri karanlığı da hiç sevmem. Geceleri, arkadaşlarım benim için gizli işler çevirdiğimi söylerler ama, lütfen bunda kötü niyet aramayın. Yalnızca yaşamım için gerekli olan yemek peşindeyim. Gündüzleri, de bir ağacın tepesinde öylesine tünediğime bakmayın. Sizlerde geceleri avlanmanın zor olduğunu az-çok anlarsınız. Karın doyurma mücadelesi beni yorgun düşürüyor o kadar. Sandığınız gibi vahşi de değilim. Bana bir adım yaklaşana, ben iki adım yaklaşırım. Ne yapayım, yaradanım da beni böyle yaratmış. Korkmayın benden.
Güneş yine sıcaklığını her yere salmıştı. Nefes alınacak gibi değildi. Doğa öylesine yemyeşildi ki. Hep, arkadaşlarımın “insan” diye anlattıkları canlıları merak etmişimdir. Yanıma yaklaşan Leyleğe sormadan edemedim.
“ Bana insanları anlatır mısın?. Ne yerler, ne içerler, nerede yaşarlar?”
“ Hiç sorma Baykuş kardeş, onlarda, köylerde, şehirlerde, hep birlikte yaşamayı seviyorlar. Bende bulunduğum yerde havalar soğumaya başladığında göç etmek için yola çıktım. Onların gökyüzünden aşağıdaki mücadelelerini bir görseydin. Kimisi, çocuklarına kışlık elbiseler alıyor, kimileri de odun ve kömür peşindeydi.
“ Bizlere benziyor mu?”
“ Hayır, onların görüntüleri bizlerden çok farklı.”
“ Merak ettirme beni. Hadi anlatır mısın?”
“ Tabi ki anlatırım ama anlattıklarımla hayal dünyanı genişletebilir misin?”
“ Sen yine de anlat. Beynimde canlandırmaya çalışırım.”
“ Onlar da senin benim gibi göze, ağza, kalbe, ne bileyim üreme organlarına sahipler. Yalnızca, onların bizim gibi kanatları yok. Anlayacağın uçamıyorlar. Bizler gibi özgür değiller. Canları sıkıldıkları zaman genelde bizlere özenirler. Birbirlerini öldürdükleri zaman, cenaze törenlerinde bembeyaz güvercinleri özgürlük simgesi olarak kullanırlar. Farklı olarak kolları ve bacakları var. Tabi ki en önemlisi de düşünmelerine yardımcı olan, beyinleridir.”
“ Herkes düşünebiliyor mu?”
“ Hem de nasıl düşünüyorlar. Bazen çok düşünenleri hapislere bile atıyorlar. Yaptıklarını bir görsen, şaşırırsın.”
“ Onlar nerede yaşarlar?
“ Evi olan evinde, olmayanlarda senin benim gibi dışarıda yaşarlar.”
“ Ev ne demek”
“ Baykuş kardeş sen bana insan anlat dedin. Şimdi ev nedir, diye soruyorsun. İstersen gel birlikte gezelim. Hayalinde değil, canlı görürsün.”
“ Olur ama, insanlar ya beni avlarsa.”
“ Senin keskin bakışlı gözlerinden çok korkarlar. Yanına yaklaşamazlar bile. Sen gel benimle.”
“ Tamam o zaman.”
Gökyüzü mavi ve özgürdü. Hava baharın gelişiyle sıcaktı. Leylek kardeşle yan yana uçuyorduk. Yuvam dediğim orman, çok uzaklarda kalmıştı. Kaç tane dağı ve ovaları birlikte geçtik anımsamıyorum. Karşımıza puslu bir alan çıktığında çok korktum. Dostuma,
“ Hayırdır puslu yer, bulutlar mı?” diye sorduğumda, leylek uzun gagasıyla gülümseyerek yanıt verdi.
“ Ne bulutu Baykuş kardeş. Bulut zannettiğin puslu yerin ardında insanlar yaşıyor. Ona hava kirliliği derler.”
“ Peki neden puslu? Şimdi onlar, gökyüzünün maviliğini göremiyorlar mı?
“ Görmez olurlar mı. Bizlerden tek farkları, oksijeni az bulurlar. Sana söylemiştim ya, onların beyinleri yalnızca iyi ve kötüye çalışır. Gece ve gündüz hiç durmadan çalışırlar. Çalışmayanlar da hayatta çok zorlanırlar. Sen teknoloji sözcüğünü hiç duydun mu?”
“ Nerdeeee!... Ben, hayatımda ormandan başka hiçbir yer görmedim ki. Anlatanda olmadı ki. Merak ettim. Hadi anlat da öğreneyim.”
“ Çok uzakta uçanı görüyor musun?”
“ Görüyorum. Kartalı mı?”
“ Ne kartalı kuzum, o uçak.”
“ O da ne demek ?”
“ Sen teknolojiyi öğrenmek istiyor musun, istemiyor musun?”
“ İstiyorum. Ama onun insanlarla ne ilişkisi var. O da, senin benim gibi uçan bir kuş.”
“ Hayır, onu insanlar yaptı. Bizlerden esinlenip, yaptıkları bu alete, uçak diyorlar. Onunla, kendilerini ve yüklerini taşıyorlar. Uzun gidecekleri mesafeleri kısa zamana indirdiler. Daha onlar ne ki, hani senin geceleri gökyüzüne baktığında gördüğün o parlak Ay denen yere bile gittiler. Uzayın derinliklerine aletler gönderip, bilinmeyen gezegenlerin resimlerini bile çektiler.”
“ Leylek kardeş, desene onlardan çok korkulur. İstersen geri dönelim.”
“ Daha bunlar ne ki, bir de onların diğer yüzlerini görsen. Savaşlar çıkartıp birbirlerini nasıl öldürdüklerini, birbirlerinin malını nasıl gasp ettiklerini, dünya malına nasıl sarıldıklarını, bir de hırslarını anlatsam inan şaşar kalırsın. Zaten, birazdan şehri şöyle bir dolaştırdığımda kendi gözlerinle göreceksin.”
“ Geldiğimiz yerin adı ne?”
“ İstanbul”
“ Yeşillik nerede? ”
“ Pazarda kaldı.”
“ Şaka mı yapıyorsun kuzum.”
“ Evet, bir zamanlar bu şehrin çoğunluğu orman alandı. Burada bizim arkadaşlarımız yaşardı. İnsanlar, yerleşim alanı bulmak için ormanları yaktılar. Ve gördüğün gibi her tarafı beton bina yaptılar. Şimdi de küresel ısınma diyorlar, başkada bir şey demiyorlar. Bak, onların yaptıkları bizlere de dokundu. Kutup bölgesindeki dostlarımızı bir düşünsene. Yakın zamanda, kim bilir kaç neslimiz yok olacak. “
“ Peki denizin üstündekiler nedir?
“ Bunlarda insanların eseri.
“ Haklısın dostum. Şu yaptıkları evlere bak. Bir düzen yok ki. Yukarıdan bakıldığında geometrinin her şekli mevcut.”
“ Baykuş kardeş, Allah’ını seversen, şu dere kenarına hiç ev yapılır mı? Sen söyle. Yağmur yağdıktan sonra, sellere kapılan eşyaları ve insanların halini bir görsen, vallahi acırsın. ”
“ Yapılmaz tabi ki, Hani onlarda akıl vardı. Hani beyinleri bizlerden daha iyi çalışırdı. Sahi derenin rengi neden böyle?”
“ Aşağıda gördüğün şu insanlar, para hırsı yüzünden, canlıların sağlığını düşünmeden ve önlem almadan fabrikanın zehirli atıklarını buralara boşaltırlar. Anlayacağın çevreyi kirletip, kendi nesillerini yok ettikleri gibi, bizleri de yok etmeye çalışırlar.”
“ Leylek kardeş, beni buradan uzaklaştırıp, cennetime geri götürür müsün?”
“ Daha anlatmaya yeni başlamıştım. ”
“ Ben fena oluyorum. Uzaklaştır beni buralardan. Ormanıma geri dönmek istiyorum. ”