Baykal, Dön(se) ne Olur!
Sözün bittiği yerde, o can acıtan, nedensiz bir şekilde burkan, insanın içini kımıl kımıl eden istifa kararı ajanslara düştü. Oysa zina olayını örtbas etmek için ortaya atılan Sarıgül suikast iddialarından, ne kadar da ümitli idik. Biz ne numaralar yemiştik; peki bunu neden yemedik? Nasıl oldu da ‘Aşk-ı Memnu’, ‘Kurtlar Vadisi’ni yendi! Nasıl oldu da halk, derin devletten sıkıldı, derin aşk hikâyelerine tamah eder oldu?
Artık yapacak hiçbir şey kalmamıştı. Birden başımız önümüzde biz ne yaptık dedik. Bumerang özellikli, kürkçü dükkân müdavimi bir siyasetçinin, ‘Demirelimsi’, meclis koridorlarına kök salmış bir demirbaşın, gönül ilişkisi için istifa etmek zorunda kalması, özel hayatın mahremiyetine(!) el uzatılması, bir erkeğin elinin kirinden, böylesi basit bir nedenden istifası, hepimizi derinden yaraladı. Ağız birliği ettik ve dedik ki; bu belden aşağı siyasetin en ucuz örneğidir. YAZIK!!!
Peki, zavallıların(!) hiç mi suçu yok! Belden aşağı siyaset diye tutturanlara sormak lazım: Baykal’ın kendi gibi evli bir milletvekiliyle yaşadığı zina, belden aşağı siyaset değil mi? Neden herkes ağız birliği yapmışçasına Baykal’a acır oldu? Ataerkil bir anlayışla mı karşı karşıyayız! F.G’nin bile uzlaşma kapsamına dâhil olduğuna bakılırsa… Bu tür zaafları biz mi normal göremiyoruz?
Bu tür ayıpları örtmek bizim “milli geleneğimiz” neticede. Keklenen zavallı kadın, orada-burada eşini överken ona acımak; gördüğünü bildiğini kendine ve aldatılan zavallı hariç herkese anlatmak bize özgü bir anane. Ama ne!
Biz bu kafayla fahşa ve münkerden sakınamayız. Kadın sağlığı merkezlerine giden tülbentli, şalvarlı, gariban köylü kadınlarımızın yüzde doksanında zührevi hastalıklar var. Bunun hesabını kim ödeyecek? Doktorlar sıkı sıkı tembihleniyor. Eşinin kadına mikrop taşıdığı zinhar söylenmeye… Peki, evimin direği dediği adamın, düştüğü çukurun pisliği üzerine bulaşan bu kadınların vebalini kim, nasıl ödeyecek?
Son yıllarda ‘yasak aşk’ filmleri furyası ve internet üzerinden kişiye özel zina seçeneklerinin artışıyla birlikte, boşanma davaları patlama noktasına geldi. Her üç evlilikten biri boşanma ile neticeleniyor. Araştırmalar gösteriyor ki, şiddetli geçimsizlik nedeniyle ayrılıklar yerini, büyük oranda aldatılma nedeniyle ayrılmalara bıraktı. İşin ilginç tarafı bu konuda kadınlar erkeklerle başa baş. Yani Baykal olayı durumun özeti niteliğinde: Kendisi de milletvekili bayan da evli ve aldatan durumunda.
CHP Baykal’sız ne olur-ne olmaz!
Baykal ne badireler atlattı; ne kasetleri, ne iddianameleri, ne yolsuzlukları tınlamadı da, bu kaset için neden istifa etti? Görünen o ki, kendi partililerinin memnuniyetsizliklerini hiçe saymasının akabinde piyasaya sürülen görüntüleri, ona gönderilen açık bir mesajdı. “Seni istemiyoruz Baykal” ve o da blöfü gördü. CHP’nin Baykal’sız daha iyi yönetileceğine inanan kendi cenahından birilerinin komplosuna uğradığı aşikâr. Sözde istifasının ardından, geri çağırmak, sahip çıkmak yerine aday listeleri üzerinde konuştuklarına bakılırsa…
İstifanın ardından, akıllarda ki en büyük soru: geri dönecek mi; daha doğrusu dönebilecek mi? Açlık grevleri, kapı önlerinde düzenlenen mitingler bir işe yaramaz. Partilileri Kılıçdaroğlu balonunu şişirdi, ipini bağladı bile. Yeni umutları, yolsuzluk taciri, şeffaf dosyalar prensi, uzman hafiye, Uğur Dündar’ın siyasi versiyonu Kılıçdaroğlu... Gelen gideni aratacak mı? Bence muhalefet adına ‘Evet’! Baykal’ın en büyük artısı münazara kabiliyeti idi. Kılıçdaroğlu çamur atar duvara, izi dahi kalmaz.
Bizim tarafımızdan vaka, ‘nema problema’. Baykal, sistemin kukla partisinin ha başı, ha sonu olmuş. Yerine geçen belki daha saldırgan ve hazır cevap olabilir, işte bütün mesele bu…
Sonuç olarak, Baykal döner; hep dönmüştür. Dönmese de ne değişir? Diğer adaylara bir bakın, aralarındaki yedi farkı bulabilecek misiniz bakalım?