Batı Uyumlu İslamcı Medya Çatışması
Batı, bilhassa da, Amerika Türkiye’de, milliyetçiliği, solu ve Kemalizm’i yıkmak için uzun yıllar uğraştı. Bu uğraş Mustafa Kemal’in vefatıyla başladı ve devam etti.
Amerika, yani CIA, Komünizmle mücadele dernekleri ve İlim Yayma Cemiyetleri aracılığıyla, elde ettiği bilgiler çerçevesinde, ilk projelerini oluşturdu. 1950-1960.
Türkiye’deki, düşünce akımları içinde, Amerika tarafından, ilk ezilmesi gereken düşünce akımı, sol ve sosyalistlerdi.
Amerika kendileri için, düşünce akımlarını 1950’lerde şöyle tespit etmişti.
1-Radikal sol, 2-solcular, laikler ve Kemalistler, 3-İlımlı İslamcılar, 4-tarikatlara bağlı İslamcılar, 5-Radikal dinciler.
Okuduklarımızdan öğrendiğimiz kadarıyla, CIA’nın ilk planda, radikal gurupları Ilımlı guruplara yaklaştırıp, daha kolay yönlendirilebilir ve yönetilebilir bir Türkiye elde etmek istedi.
Darbeler, hükümet müdahaleleri, gizli açık şantajlar yoluyla, iktidarlarda var olan, tüm sol ve Kemalist gurupları temizlettirdi.
Büyük Orta Doğu Projesine hazırlanıyordu. Amerika için bunlar da yetersizdi. Türkiye’de kurulacak herhangi bir hükümeti sorunsuz yönetmek istiyorlardı.
Böyle bir yönetimi ancak İslamcı gurupların yönettiği bir Türkiye ile yapabilirdi. Sol’un, Kemalizm’in etkinliği bir ölçüde kırılmıştı.
2000’li yıllar, artık İslamcı bir yönetimin iktidara getirilmesinin zamanıydı.
Ancak İslamcılar iktidara dörtlü bir ittifak ile taşınabilirdi. Bu sebepten, serbest piyasa vaadiyle, liberallerin desteği, bölünme vaadiyle, bölücü Kürtlerin desteği, FETO vasıtasıyla İslamcı tarikatların desteği sağlandı.
Bir Amerikan projesi olarak iktidara gelen yönetim, yılar içinde önemli bir gerçekle karşılaştı. Evet, Amerikan’ın desteği ile iktidar olmuşlardı ama Türkiye’nin mecburiyetleri vardı.
Zaman ilerledikçe, Amerika faturanın ödenmesini yani ilk iş olarak Türkiye’nin federasyonlara ayrılması talep ediyordu.
Açılım Süreci böylece hem liberallerin, hem Tarikatın, hem de baskılar sonunda yok olma yoluna girmiş ve bu sebepten PKK’nın kuyruğuna takılmış sol kesimden destek aldılar.
Ancak Amerika’nın Açılım’dan anladığı Türkiye’nin parçalanmasıydı. Bu durumu Türk halkına kabul ettirmek imkânsızdı.
Artık Türkiye’yi mecburiyetler yönetmeye başlamıştı.
Böylece, Amerikan projesi Kutsal İttifak dağıldı. Önce liberaller ayrıldı. Sonra iktidar projesinin yapıştırıcısı olan gladyo (feto) iktidarın tümünü istediği için kapışıp,ayrıldılar.
Mecburiyetler Bölücü akımlarla savaşmayı emredince, bu kez de Bölücülerin desteği de kalktı.
Geriye sadece, Amerika ve Batının karşına aldığı İslamcılar kaldı.
Dolayısıyla da, İslamcı iktidar ile Türkiye’nin bölünmesi isteyen Amerika, karşı karşıya kaldı.
Aslında Batı uyumlu düşünce akımları zaten Türkiye’yi kendi kafalarında bölmüşler ve Türkiye’nin güney doğusundan vazgeçmişlerdi. Tıpkı Kurtuluş Savaşı sırasında Batı ile işbirliği içinde Olan
Osmanlı hükümeti ile Kurtuluş için savaşan Ankara hükümeti gibi…
Liberaller, PKK’nın kuyruğuna takılmış solcular, Batı işbirlikçisi tarikatla, Batı uyumlu medyayı oluşturuyorlar. Ali Kemaller gibi…
Onun karşısındaki guruplar ise antiemperyalist mevziiye doğru ilerliyorlar. İşte zorluk burada ortaya çıkıyor. Antiemperyalist mücadelenin olmazsa olmazı; laik olmaktır.
Türkiye’nin bir mecburiyeti daha var. Birlik olabilmek için laiklik olmazsa olmazdır. Aksi takdirde, yani birlik olmayan yerde yabancıya karşı mücadele verilemez.
Erdoğan’ın Yozgat konuşmasında, Mustafa Kemal’e sığınmaya başlaması bundandır.
Kim antiemperyalist ve dış düşmanlara karşı savaşacaksa, Kemalist düşüncede olmak zorundadır.
Dedik ya, artık Türkiye’yi mecburiyetler yönetecek. İşte oradayız.
Batı uyumlu medya ile İslamcı medyanın çatışmasına işte böyle geldik.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com