Başlık Yok!
Bu haftaki yazı kısaca, haram, helal, yalan riya ve korkaklığın ülkemize ve bütün insanlığa verdiği zararları satır başlarıyla anlatmaya çalışan bir yazı olmasını istediğim için bu yazıya cuk diye oturacakbaşlık için yazıyı kendine uygun bulduğuna inanarak okuyan ya da okuyacak olan saygıdeğer okurlar, yazıyı okuduklarında çıkaracakları anlama göre eminim kendilerince bir başlık yakıştırırlar.
Evet, Saygıdeğer okurlar, insanlığın doğuşundan günümüze kadar iki günlük fani dünyayı insanlar kendilerine ve yakınlarıyla ülkesine ve bütün insanlarına dar etmesinler.
Kazançlarını helal yoldan elde ederek kimseleri rahatsız etmeden ömürlerini tamamlayıp insanca ebediyete intikal ederek, arkasından gelenlere yer açsınlar diye fırsat bulduklarında her gün, olmadı her hafta Cuma günleri hocalarımız camilerimizden bu haftaki hutbemizin konusu şu diyerek genellikle insanların yaşamlarını helal yoldan kazanarak hayatlarına devam etmeleri yolunda tavsiyelerde bulunurlar.
Bu dün böyleydi, bugün ve hala böyle! Bir adama kırk gün deli dersen delirirmiş der atalarımız. Ama görüldüğü gibi bize kırk gün değil, neredeyse asırlar boyu doğru olun, doğru yaşayın diyorlar ama bizde hala Tık yok!
Biz “eski tas eski hamam” aynen uydum imama Allahüekber demeye devam ediyoruz. Nasıl oluyor, neden oluyor bu! Evet, bu çok güzel bir soru “Nasıl Oluyor Bu” Durun, ben ve benim gibi düşünenler adına her zaman söyledi bugünde aynı şeyi söylüyorum.
Kendimi bildiğimden buyana, bu sıkıntının temelinde yatan sorunun yine toplum önderlerinden kaynaklandığı kaçınılmaz bir gerçek olarak apaçık orta yerde durmaktadır.
Asıl sorun cehalet,bu yalnızca bizim değil bütün dünyanın sorunu, bunu hepimiz biliyoruz. İnsanlığın baş belası olan cehaletten kurtulmak için bir geçmişten günümüze yapıcı ve kalıcı adım atmadık ve hala atmıyoruz. İçimizden bu konuda adım atacak olanlara da bir şeyler yakıştırarak önlerini bir şekilde kesiyoruz ve böylece kör topal bir şekilde yola devam ediyoruz, ama nereye kadar!
Hem hak adaletten söz ediyoruz, tam özgürlük insan hakları diyoruz! Ama iş toplum çıkarından ziyade kişisel çıkara gelip dayanınca “nalıncı keseri gibi” hepimiz kendimizden yana yontmaya devam ediyoruz.
Bu hususta halkı doğrudan ve doğru haberden haberdar etme yolunda çok önemli görev üstlenmiş olan başta basın ve medya olmak üzere toplum önderlerinin kusuru ve sorumluluğu çok büyük. Ama özellikle bu ve benzeri olumsuzlukların artışında ve eksilmesinde basın ve medyanın fonksiyonu yadsınamaz.
Kim ne yaparsa yapsın, kim ne derse desin cehaletten en acımasız biçimde nemalanan ve halkı uyutarak sırtından geçinmeye çalışan kesimin başında basın ve medya gelmektedir.
Basın hileyi hurdayı kessin, piyasada ne yalan nede riya olmaz! İnsanlar haklarına hukuklarına adam gibi rıza gösterir ve toplum olarak hepimiz birlikte gül gibi yaşar gideriz.
Ama suyun başına mekân tutanlar, işlerimiz bozulacak korkusu ve kuşkusuyla ağabeylerinin yolundan ayrılmaya pek niyetli görünmüyorlar. Ama Allah sonlarını dolayısıyla sonumuzu hayır eylesin.
Anlaşılan o ki toplumu rahat yönetmenin şekli toplumu uyutmaktan geçmektedir. Yani söylediğinle yaptığın(dün ve bugün olduğu gibi) aynı olmayacak! Yani dün ve bugün yapıldığı misali,”Tavşan’a kaç, Tazı’ya tut” diyeceksin.
Gariban vatandaşta seni adam gibi görev yapıyor diye dünya âleme böbürlene böbürlene anlatacak ki seninde yüreğin yağ bağlasın! Evet, idarecilerimiz gözümüzün içine baka baka bize yalan söylüyorlar ve bizi uyutuyorlar da biz güya anlamıyoruz.
Aslında hepimiz anlıyoruz da! Büyük çoğunluğumuz sadece kendimizi ve kendi çıkarımızı düşündüğümüz için anlamamazlıktan geliyoruz. Her şeye rağmen içimizden bir kaçı anlıyor ama onlara da paraları pulları yok diye itibar etmiyorlar. Aslında bu işte paranın da fonksiyonu çok büyük.”El kiri” derler ama siz siz olun yinede öyle diyenlere kanmayın!
Çünkü öyle diyenlerin büyük çoğunluğu istemezük deseler de “yan cebini açık tutmaya devam ederler. Çünkü bu ve benzeri yollardan kazanılan haksız paralarla aman ha haramdan yalandan riyadan uzak durun derler ama zamanın evvelinde kurulmuş çirkin sisteme ayak uydurmaktan geri durmazlar. Nasreddin hoca misali “Ye Kürküm ye” demeyi sürdürürler.
Hani yalancının mumu yatsıya kadar yanardı. Bu nasıl bir mum ki bu adı geçen yatsı gelip te bir türlü sönmedi anlamak mümkün değil! Şimdi iyi güzelde bu bahsettiklerini açık açık işaret etki bizlerde bilelim diyecek olanlar vardır ve olacaklardır.
Bundan adım gibi emin olduğum için onlar demeden ben söyleyeyim. Sen dahil aklı başında herkes biliyor” Tavşan kaç, Tazı tut” diyerek bu milletin ebediyen sırtından inmeyenleri çok çok iyi biliyor ama ya bir gün yolum düşerse halim nice olur korkusu ve kuşkusu yüzünden gıkını çıkarmıyor.
Ama ölüm gerçeğini asla unutmamalıyız. Çünkü Para pul mal mülk yalan al birazda sen oyalan diyen atalarımızın bu önemli özdeyişine lütfen kulaklarımızı tıkamayalım.
Bugün hayata dair olumsuzluk adına ne yaşıyor ve yaşatıyorsak hepsi insanlarımızın gelecek kaygı ve korkularının acımasız ürünüdür.
Yüce Peygamber efendimiz Hz. Muhammet” Allah’ım korkaklıktan sana sığınırım diyerek, Korkmanın, korkak insanları yaşamları boyunca hem kendi hem de ülkesi ve insanlarının başlarına ne tür felaketler getirebileceğini açık bir dille ifade etmektedir.
Bende Kendi, mi bildim bileli” Korkaktan ne hoca, nede Koca olmaz” der dururum ama kim ya da kimler ne kadar itibar ederler orasını bilemem.
Fakat her akıl sahibi insanın bildiğinden adım gibi emin olduğum, korkunun ölüme faydasının olmadığının kaçınılmaz bir gerçek olarak yüce dağlar gibi önümüzde durmasıdır.
Korkunun insanların ve ülkelerin başlarına ne tür belalar açtıklarını, korkarak yaşamaya devam ettikleri sürece daha büyük belalar açacağını asla unutmamalıyız. Korkularımız yüzünden her gün tavuk gibi yaşayacağımıza, bir gün de olsa korkmadan Horoz gibi yaşayalım diyor saygılar sunuyorum.