Başkomutan Atatürk…
Cumhurbaşkanı Gül'ün, 'Artık başkomutan benim, bu yıl Başkomutan olarak 30 ağustos zafer bayramı kutlamalarını ben alacağım' 'dediğini duyduğum anda hüzünlendim. Hayatım boyunca cumhuriyet ve Atatürk'ün bu kadar acı çektiğini görmedim. Tarihe mal olmuş bir değer Atatürk, bu milletin tarihini yazmış, bir deha bana göre Atatürk ve ben tarih yazmış, savaşmış, ömrünü milletinin geleceği için harcamış böyle birine Başkomutan derim.
Devrim kahramanı CHE GUEVARA Bolivya'da öldürüldüğü zaman, sırt çantasından Atatürk'ün kendi yazdığı nutuk kitabı çıktı, Che ''Ben devrimin anlamını Atatürk'ün kendi ülkesi için verdiği mücadele de gördüm ondan aldım bu gücü' 'diye yazdığı notu okudu onu yakalayan ama ölmesini istemeyen Yüzbaşı Mondel. Sonrasında Che'nin elleri boynu kesilerek başı. Bolivya'nın sokaklarında gezdirildi herkes tanısın öldüğüne inansın diye. İşte bir devrim kahramanının acı sonu buydu. Şimdi Atatürk'te böyle bir sona mı sürüklenmek isteniyor diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Sisteme hakim olan zihniyet, daha düne kadar ''Her odaya Atatürk resimleri koymak gerekmez' 'demedi mi? Onun resimleri tozlu mahzenlerde bırakıldı, heykelleri yıkılmaya çalışıldı kırıldı taşlandı, belki de bir gün gelecek onun için kutlamalar bile törensel anlamdan kaldırılacak, böylece bir devrim bitirilecek cumhuriyet yok olacak kim bilir. Bunu da ''Ne mutlu Türküm diyene ''diyemeyenler becerecekler bilmiyorum ama kaygı duyuyorum gelecekten. Bakıyorum 30,Agustos için verilen mesajlarda liderler, bir tek Atatürk adını kullanmadılar,30 Ağustos Zafer Bayramı'nın adını koyan kahraman, birilerini rahatsız ediyor. Cumhurbaşkanı Gül, ''Bu yıl Başkomutan benim, ben kutlamaları alacağım kabul edeceğim' 'derken yüzündeki ifade den neler yaşadığını düşündüğünü gözlerine baktığımda gülümsemesinden anlıyordum. Onun devrimlerine anlayışına düşüncelerine sahip çıkmak yerine, biz onu her yıl biraz daha öldürüyoruz yok ediyoruz unutturmaya çalışıyoruz.
KURTULUŞ UMUDU HALA VAR...
Halkımız, yoksulluğun, işsizliğin sebebinin, Atatürk devrim ve ilkelerini yozlaştıran amacından saptıran, demokrasiyi yok eden bundan rahatsızlık duyan, ülkeyi-ulusu iç ve dış sömürüye bağımlı kılan, etnik-dini kamplara ayıran politikalar ve politikacılar olduğunu görürse, belki yakın bir gelecekte yapılacak seçimlerde vereceği oy ile yeniden demokrasiyi gerçekleştirecek bir ulusun yönetiminin var olması bununla mümkün olacaktır diye düşünüyorum. Âmâ bütün bunların yanında, sözde değil özde ve dolaysız bir demokrasi anlayışının yıllarca çağdaş bir sistemle yaşaması bu değişimin bir parçası olmalıdır. 'İleri demokrasi'' diye ortaya atılan sistemin, Atatürk Türkiye'sinde kalıcı bir değer olmadığını gördüğümü defalarca yazdım yazılarımda. Şimdi bakıyorum, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinin, devrimin ilkelerinin, Atatürk'ten sonraki süreçte vurdumduymaz bir biçimde harcandığını tükendiğini görmek bana acı veriyor. Tevfik Fikret'in 1912'de yazdığı ''Hakikat Her Zaman Hakikattir' 'şiirinin son bölümünde, Aydınlanmanın nasıl ve ne kadar ağır bir bedel vererek kurulduğunu yaşandığını anlatır. Atatürk'ün 'Türk Aydınlanma Devrimi'nin düşün öncülerindendir Tevfik Fikret. Âmâ şimdi onun bu dizelerindeki anlattığı hakikatin, Aydınlanma ışığının, gittikçe sönmeye başladığını görmekte bir başka hakikat değil mi? Sanatı bile ''UCUBE-Sanatçıya Müsvedde'' diyen bir anlayışla, Atatürk'ün ''Benim Mirasım Akıl ve Bilimdir' 'sözlerine ne kadar sadık kaldığımızı ortaya koymuyor mu şimdi.
BATIDAN KOPARILMIŞ BİR TÜRKİYE...
UNESCO'nun her toplumda her insana eğitim götürmek amacıyla başlattığı ''2015 herkes için Eğitim'' adlı raporunda Türkiye nerede? Şimdi asıl acı sonuç, hala 8 milyon çocuğun okula bile gidemediği, günde bir gazeteyi bile okuma şansı olmayan, kitabı bile hala tanımayan, okumayan, insanların nasıl bir demokrasinin içinde tıkalı kaldıklarının yıllardır farkında bile olmadan yaşamanı sonunda isyanların başladığı bir Ortadoğu. Türkiye'de sisteme hâkim olan anlayışın, Türkiye'yi böyle bir tıkanmanın içine çekmesi de başka bir kaygı verici durum. Kahire'deki Amerikan Üniversitesi'nden konuştuğum astrofizikçi ALAS İBRAHİM ''Devlet Üniversitelerinde eğitim çok düzeysiz'' diyor. UNESCO Arap ülkelerindeki eğitim kalitesini araştırdığında ortaya çıkan sonuç, Alas İbrahim'in yaptığı açıklamayı doğruluyor. Türkiye şimdi Atatürk devrimlerinin bu güne kadar yansıttığı Akıl-ve Bilim değerlerini yok sayıp, ileri demokrasi adıyla yıkımsal düşüncenin ürünü olan bir anlayışın içinde, Atatürk ve Cumhuriyet, akıl ve bilim, kaybolup gidiyor bana göre. David Sloan Wilson ''Devrim herkes için vardır, Atatürk devrimleri Türkiye için devrimin başka bir aydınlanmasıdır'' der. Türkiye bana göre artık Atatürk ve onun açtığı çağdaş felsefeden hızla uzaklaşıyor. Batı'dan kopan ve Doğu ile yakınlaşan bir Türkiye. AB taraftarının bile günden güne azaldığı günümüzde, Doğu ile Batı arasında sıkışıp kalmış bir ülke Türkiye...
''NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE'' Bu sözler Atatürk'e ait, şimdi bu sözlerin anlamsızlaştığını görmek beni üzüyor. Cumhurbaşkanı Gül, 8 Haziran 1995 Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada şu sözleri söylüyor. 'Hangi ülkenin anayasasının başlangıcında bu tip ilkel sözler yer alır, durmadan bu sözleri yaza yaza Türkiye ilkel bir hale dönmüştür' 'diye sarf ettiği sözler hala unutulmadı. Şimdi bu sözleri söyleyen ve hala ''Ne Mutlu Türküm Diyene' sözlerini söyleyemeyen bir anlayış sisteme hakim değil mi? Ve o sözlerin ilkelliği getirdiğini anlatan bir kişinin de Cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yönetiyor olmasının nasıl bir açıklaması olabilir acaba? Bunu gül 30 ağustos Zafer bayramı nedeniyle açıklayarak mutlu oldu, Başkomutan benim. Âmâ ben yine yazıyorum. Sadece tanıdığım bir tek değer vardır Başkomutan olarak o da Atatürk.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE