Başkanlık Sistemi ve Diktatörlük Sistemi (I)
l hukuk ve kadim hakikate meydan okumak; Binlerce yıllık gelenek ve bir töre hassasiyeti içinde, tarihten bu güne süzülüp gelen orijinal gerçeği hiçe saymak, alay ve istihza konusu yapmak, apaçık bir şımarıklıktır. Dahası bu hal, yetmezliğin çekişi, ihtirasın itişi yahut ‘ruhunu şeytana (AB-D) satmanın cinneti’ olarak tarif ve tavsif edilebilir. Bir başka deyişle bu hezeyanı ‘kifayetsiz muhteris kalkışması’ biçiminde adlandırmak da mümkündür.
Mesele: İnsan hakları, adalet ahlâkı, maşeri vicdan, demokrasi, evrensel hukuk (şerait) ve sağduyu’nun süründüğü, paspas gibi çiğnendiği bir ortamda; Başta Halife Hazreti Ömer ve Kanuni Sultan Süleyman olmak üzere;. Hak yolunda millete, “adalet ve faziletle” hizmeti şiar edinmiş, cihanşümul şahsiyet, tevazu, hüküm, hikmet ve hakikat ehlini taciz ve istismar etmek hicap vericidir. Edebe aykırıdır, ayıptır. Siyasette haddini bilmek, ilim, edep ve terbiyedendir.
Lâf sahibi, hak sahibi; Lâyık, ehil ve müstahak olmak zorundadır.
Aksi takdirde alay konusu olur; Talep, talibini helâk etmekte gecikmez…
Kaldı ki, asaleten Türk ve Müslüman ecdadımızın eseri medeni siyaset; Evrensel idare sistemleri olarak kabul edilen ‘demokratik ve lâik cumhuriyet’ yönetim sentezinin referansı, esası, iktibası ve ilham kaynağıdır. Tarih bu hakikati şamil olmakla; Rejimin adı her ne olursa olsun, neticede ülkede hakkaniyet, adalet ve hukuk hâkim değilse; Uygulanan rejim lânetli bir sulta, kalleş despotizm ve alçak bir diktatörlükten (faşizmden) başka bir şey değildir!…
Kaldı ki, şu an için “İslâm Ülkeleri” nam devletlerin tamamı ile diğerlerinin büyük bir bölümü antidemokratik, anti lâik ve despotiktir. Dolayısıyla bu derin şeamet karşısında siyaset bilimi, tarih ve sosyolojiden müteşekkil ironi, hayret ve dehşet vericidir. Daha açık bir ifade ile günümüz üniversitelerinin ilgili bölümleri yalancı; Medya ikiyüzlü, alçak, uşak, yalaka ve kaypak; Politikacılar ise kahir ekseriyeti itibarıyla nitelikli dolandırıcı, üçkâğıtçı, düzenbaz ve sahtekârdır. Zaten aksi olsaydı, insanlık bu kadar çaresiz, huzursuz ve mutsuz olmazdı..
Dolayısıyla, hakiki, halis ve samimi niyetle: Devlet idaresinde, millet iradesinin hâkim ve hükümran olması anlamına gelen Başkanlık Sistemini isteyenlerin, öncelikle buna lâyık ve müstahak olduklarını, eylemleri ile ispat edip, gözler önüne sermeleri lâzım gelir ki, inandırıcı ve güven verici olabilsinler. Bu, milletin hakkı; Talibin ahlâki, insani ve hukuki görevidir.
Âlimler için hüküm hikmet; Amirler için siyaset fazilet ve mutlak adalettir.
Adil olmayan amir (siyasetçi) ile namuslu ve dürüst olmayan âlim / akil adam, eğitim ve öğretim görevlisi, sorumlusu; Zalimin kapısında havlayan köpek derecesinde olup; Millete yapılan haksızlık, eziyet ve zulmün yegâne sebebidir. Halk içinde ise; Despot, cebbar, zalim ve yağmacıların zulmü karşısında sessiz kalan mel’un, münafık, mürai ve dilsiz şeytandır.
Böylesine bir vebal ve derin sorumluluk, mutlaka dikkati gerektirir.
Dikkat: Adaletli, hakikatli, şefkatli, hikmetli ve dürüst olmayı zorunlu kılar.
Aksi takdirde talibin talebi butlan, yani yok hükmünde ve gayrimeşrudur, biline..
ŞU HALE NAZARAN
En azından; Daha sistem arayışına bile girmeden yargı, yasama ve yürütme arasındaki kuvvetler ayrılığı ilkesinin “mutlak ve mütekabil denetleme kaydına bağlı özerklik” derecesi, düzey ve olgunluğuna erişmiş olması şarttır. Bunun yanı sıra: Siyaset kurumlarının, bilumum rezillik, keyfiyet, vesayet, sulta ve cunta unsurlarından arındırılarak “kitle partisi” vasfını haiz kılınmaları; Bütün seçimlerin Milli Delege Sistemi muvacehesinde namuslu, dürüst, doğrudan birey odaklı, tüm aşamalarında saydam ve yargı teminatına dayalı olarak düzenlenmesi; Halka vekil eşhasın bilumum ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyazlarının ilga edilmiş olması şarttır..
Anayasa, rejim veya sistem değişikliğine vazifeli geçici meclis ve milletvekillerininse, yukarıda öngörülen usul ve esaslar dâhilinde; hiçbir yönlendirici, baskılayıcı, dayatmacı unsur bulunmaksızın seçilmiş olmaları gerekir ki, milletin itimadına lâyık, adil ve güvenilir olsunlar.
Bu anlamda, mevcut parlamento’da “Milletin Vekilleri” olduğunu kim iddia edebilir?..