Başkanlık Sistemi Olsun İşsizler Başa Otursun
Ciddi canınız yanınca, ciddi konuları tartışamaz hale geliyorsunuz. Başbakan Tayyip Erdoğan günü ortaya attı. Üç gündür başkanlık sistemini tartışıyoruz. Sanki birçok kesim, bu tartışmayı her an bekliyormuş, gerekli araştırmalar yapılmış gibi tartışıyoruz. eğer bu tartışmayı şimdi yapmak istemezseniz zaten baştan mağlup olup, ‘konuyu bilmiyor’ diye kestirmeden bertaraf etme alışkanlıklarına maruz kalıyorsunuz.
Gel de tartışma.
Konu öylesine önemli ki, başı federasyona, sonu konfederasyona kadar gidiyor. Hele Başbakan dile getirmişse, "kenarında ucunda" duramıyorsunuz. Çünkü Türkiye bu sistemi bir gün tartışmalı. Ama o gün bugün değil, diyemiyorsunuz, deseniz bile sesiniz duyulmuyor, duyulmayacak.
Türkiye’de aslında yaklaşık 30 yıldır konuşulan başkanlık sistemini sadece konuşup yine rafa koyacaksak sorun yok. Ama konjonktür bu da değil üstelik.
Açılımla başlayan süreci film izler gibi izlerken, filmin şimdi yeni, başkalarını bilemem ama benim için beklenen sahnesindeyiz.
Başkanlık sistemi ile parlamenter sistem arasındaki farklar da avantajlar da çarpıcı gelmiyor değil. En azından bir başkan bir kere ya da iki kere seçilebilecek.
Bu açıdan bakıldığında bile başlı başına güzel. Türkiye için riskli, dikkatli çok dikkatli tartışılmalı.
Ama şimdi mi ?
Başkanlık sistemi tartışmaları gündemimize geldiğinden beri Türkiye'de önemli bir fark daha yaşandı.
Geçen haftaki yazılarda işsizlik oranını Aralık rakamlarına dayanarak yüzde 13 olarak yazıyorduk, artık açıklanan Ocak rakamlarıyla yüzde 14,5 yazıyoruz. Genç nüfusun işsizlik oranı 25,9
Sosyal patlama değince daha ne bekliyoruz ama yaşadıklarımızla toplum patlıyor.
Bir yanda ağır cinayetler, intiharlar öte yanda toplum artık yumruklaşarak ileşitişim kuruyor.
Durmadan biri birine yumruk atıyor.
Trafikte önüme geçtin yumruk, sen bana söz verdin yerine getirmedin yumruk, sen bana ne dedin doğrudan bodoslama.
Elbette caydırıcı cezaların olmamasının da etkisi var ama toplum tabanda bunalıyor. İşsizlik rakamları da bunu net ortaya koyuyor.
Hani biz de tartışmalara katılalım, anlatalım diyoruz, "başkanlık değil belki yarı başkanlık sistemi olabilir diye ama içimizden gelmiyor.
Açıkçası; bıkan, yorulan , canı acıyan toplumu oyalıyormuşuz gibi oluyor.
*****
Yeter, çekin elinizi verimli topraklardan
Türkiye işsizlikle, ekonomi zor dönen çarklarla boğuşurken, Ege'de bazı OSB'lerden gelen büyüme isteklerinin yarattığı tartışma sürüyor.
Anlamak mümkün değil.
Verimli, toprağın fışkırarak yeşerdiği bu toprakların büyük kısmını bugüne kadar zaten kaybettik.
Sanki bu ülkenin hiç kıraç toprağı yokmuş gibi sanayi tesislerinin en verimli arazilere kondurulmasını bugüne kadar içimiz acıyarak seyrettik.
Bugün İzmir’de bu örnek, bir başka boyutuyla tartışılıyor.
İzmir’e bağlı Torbalı ve Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgelerinde büyük tartışmalar yaşandı ve yaşanıyor. Son olarak Kemalpaşa OSB’de fabrika aralarında kalan 1600 dönümlük alanın kamulaştırılmasının rant tartışmaları yaşandı.
Ancak Türkiye artık bu konuda kararını net vermeli. "Biz geleceği öngörerek, yeni yatırım alanları ayırmak istiyoruz"un yanıtı tarım arazileri olmamalı.
Bu konuda özellikle sanayicilere "dur" sesi sanayicilerin bizzat kendilerinden gelmesi ilgi çekici oldu.
İzmir’deki örneği masaya yatırdığımız Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar'da sanayinin genişlemesinin verimli tarım arazileri üzerine olmaması gerektiğini açıkça belirtiyor. Yorgancılar İzmir’deki örnekler için,
"Sözkonusu organize sanayi bölgelerimiz önce var olan kapasitelerini doldurmalı. Ardından verimli topraklarda değil, sanayinin büyümesine elverişli arazilerde büyüme planları içinde olmalılar" yorumunda bulunuyor.
*****
Tarım arazilerinde büyük rant vurgunu dönüyor. Ucuza alınan verimli
Topraklar bir süre sonra sanayileşmenin merkezi haline geliyorlar.
Köylü, üretici toprağını kaybediyor.
Bu sahneler hiç bitmiyor. Bugüne kadar elmalarla armutları hep karıştırarak yol aldık. "Sanayiye karşı mısınız" sorusuyla kafalar karıştırılmaya çalışıldı ama zamanın değişimi "rant"ın herşey olmadığı noktasında, sanırız artık vicdanları aşmaya yetmiyor.
Sanayicilere "dur" uyarısı artık doğrudan sanayicilerden gelebiliyor.