Basit Bir İç Döküş!
İş başkasına akıl vermeye gelince sözler ağzımızdan kendiliğinden dökülmeye başlar. Her bir sözün ardın dan şevke gelir, kendimizi o ana kaptırır sanki söylediklerimizin her biri kendimiz yapıyormuşuz gibi havaya girer konuştukça konuşuruz. Oysa iş kendini, kendi duygularını anlatmaya gelince öylece kalırsın. En uygun, en güzel sözü ararsın zihnin de ama bulamazsın.Söylemek istediğin kendi duygularındır fakat zihninde hep başkaları vardır. Duygularımın derinine insem açık açık her birini anlatsam falan kişi okursa üzülür, şunlar okursa kesin beni bunalım zanneder, onlar okursa kendi üzerine alır vs… gibi düşünceler tek tek geçerler beyninden. Halbuki kimin ne düşündüğünün ne önemi var? Sen duygularını anlatabilecek misin, anlata biliyor musun? O zaman boş ver başkalarını. Kim ne derse düşünsün. Sen farklısın işte onların yapamadığını yapıyorsun…
Fakat yine olmuyor. Çünkü başkalarının duygularına hitap etmek kolay. Kendi duygularını anlatmak ise bir o kadar zor. Yazmayan bir insanın ise bunu anlaması çok zor…
Aslında yazmak isteyip istemediğimi de bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa; o da hiçbir şey yapmak istemediğim. Depresyon mı girdim? Sanmıyorum… Mutsuz muyum? Olabilir ama yine sanmıyorum…
Bildiğim kadarıyla üzerimde bir boş vermişlik var. Yorgunluk, bıkkınlık vs… Sadece susmak istiyorum. Hayatın o sıradanlığına kapılıp sadece yaşamak istiyorum. Güneşin kızgın bakışlarına bende kızgın bakışlarla karşılık veriyorum.
Yağmura kafa tutmaktan hoşlanıyorum. Rüzgarın etkisine kapılıp uçmak istiyorum. Çevremde insanları gördüğümde ise bıyık altından gülümsüyorum.
Ama en çok yalnız kalmak istiyorum…
Kime yaklaşsam, kime dokunsam sanki elimde kötü bir sihirli değnek varmış gibi çirkinleşiveriyorlar. İnsan olmaktan çıkıyorlar. Hep kızdığım, hiç hoşlanmadığım, en iğrendiğim insan tipine giriyorlar. Ya da ben görünenin dışındaki gerçek yüzleri ile karşılaşıyorum. İlk anlarda şaşırıyorum, kabullenmek istemiyorum sonra üzülüyorum. En sonun da ise üzüldüğüme üzülüyorum…
Herkes kendi kafasının dikine gidiyor. Her şeyin en iyisini onlar biliyor, onlar yapıyorlar. Ve çirkinleştiklerinin hiçbir zaman farkına varmadan. Durup öylece bakıyorum. Onlar için hiçbir şey yapamayacağımı anladığımda gülümseyip çıkıyorum. Boş vermişlik kaplıyor ruhumu. Büyük güçlerim yok ki hangisini insan yapayım… Benden uzak olsunlar ne yaparlarsa yapsınlar diyorum…
Hal ve hareketlerden, yazılanlardan söylenenlerden tamamen farklı anlamlar çıkartan, kendi kafasında senaryolar yazan, yazdıklarına uymadığınızda size sitem ve kızma hakkını kendilerinde bulan kişilerden hoşlanmıyorum. Dostluk isteğinize farklı karşılık vermek isteyenlerden iğreniyorum… Cahil bir yaratıkmışsınız gibi sürekli size akıl vermeye çalışan, sözde hayatla ilgili hatırlatmalarda bulananlardan hiç haz etmiyorum. Kişilerin hayatlarına, yazdıklarına, yaptıklarına karışanları bir kaşık suda boğmak istiyorum. Kıskanç ve fesat kişilere ise sadece gülüyorum…
Eski sevgilinin kalbimde ve zihnimde çirkin kalma çabalarını hayretle izliyorum… Dengesiz hareketlerine ve eski Türk filmlerinden kareler sergilemesine gülüyorum. Değişmeyeceğini anladığım da ise çareyi ondan uzaklaşmakta buluyorum. Fakat artık içimin acımadığını görüyorum. Boş vermişlik yine ruhuma giriyor…
İşte kişilerin çirkinliklerini gördükçe kaybedilen en güzel dosta özlem duyuyorum. Sanki her şey ve herkes onunla güzeldi… Çünkü o güzeldi ve de özeldi… Gidişine kızıyorum ama en çok kendime kızıyorum. Sözde onun her halinden anlayan ben aslında onun hiçbir halinden anlamıyormuşum. Onu tanımıyor ve hak ettiği sevgiyi ona veremiyormuşum. O gittiğinde bunu çok daha iyi anlıyorum… Neden gittiğine dair fikirler yürütmüyorum artık… Her aklıma geldiğinde içim acıyor. Gözlerimde kuruduklarına inandığım yaşlar beni yalanlarcasına akmaya başlıyor. Eski güzel günler geliyor aklıma… O hep güzel şeylerde güzelliklerde var olmuş. Onunla ilgili kötü hiçbir şey ne zihnimde ne de kalbimde yok.
Ve ne zaman ben onu özlesem, onun için ağlasam sevgilim yapıyorlar onu… Ya da doktora gitmem gerektiği söyleniyor. Oysa biz herkese inat bir kız ve erkeğin dost olabildiğinin bir kanıtıydık. Bana ne cinsel anlamda ne de duygusal anlamda ilgi duymayan tek erkekti.Onu özel yapanda bu olmuştu. Fakat insanlar o kadar çirkinler ki buna inanmak dahi istemiyorlar. Herkesi kendileri gibi zannediyorlar… Önceleri kızdığım bu duruma artık gülüyorum.
Çünkü biz farklıydık ve bunun bilincindeydik. Çirkin kişilere inat güzel olmaktı tek isteğimiz ve yaptıklarımız… Karşılaştığım her çirkinliğin ardından o güzel insanı hatırlamak, ona özlem duymak neden doktorluk olsun ki?? İşte bunu anlamıyorum…
Şimdi tek başımayım, artık o yok… Güzel olmak gibi de bir çabam yok. Sadece yaşamak istiyorum öylesine… Ve çirkin kişilerden uzak bir şekilde… Yakamozum olmadan zor oluyor. onunla biz farklıydık, dost olmanın verdiği haklı gururu yaşıyorduk. Farklı olduğumuzun farkındaydık, kendimizi biliyorduk. Bu yüzden kimse umurumuz da değildi.
Akıl yürütenlerin ve sanılanın aksine mutsuz değilim. Hele depresyonda hiç değilim. Mutsuzluğumun tek nedeni en güzel dostumun yanımda olmaması. Ve bir daha onu hiç göremeyecek olmam… Çirkin kişilerden uzaklaşmayı, uzak olmayı seviyorum. Onların için yapabileceğim hiçbir şey yok…
Yalnızım ve yalnız olmak dostum olmadan zor geliyor. Onun dışında yalnız olmayı seviyorum. Kendimi biliyorum ve farklı olduğumun farkındayım…
Kardeş,
Ekim 1st, 2010 at 17:03Yalnızlığını yalnızlıkla mı paylaşıyorsun? ben bazı_an öyle yapıyorum da. Fasl-ı hazan(güz), rakik bir kalbi,mevsiminde bozabilir ki sizin durum, biraz da mevsimsel olabilir. Ben, size Mevlana'nın Mesnevisini öneririm.
Not: "Kim ne derse düşünsün" farkında olarak mı, dalgınlıktan mı bu cümle bilmiyorum ama, güzel olmuş
Evet İbrahimi Bey yalnız olmayı seviyorum. Ve yazdığım her sözü kendimden emin ve farkında olarak yazdım.Mesnevi ise biraz ağır geliyor bana.
Ayrıca yazımı beğenmenize sevindim.
Saygıyla
Ekim 1st, 2010 at 20:20Sevgili Asuman;
Yakamozun etkisi dolayısıyla hayatta hara-kiriler yaşamaktasın. Sürekli aynı paradoks içinden çıkamamaktasın.
Psikoloji derslerine de giren bir bilim emekçisi olarak derim ki, (senin için çok önemli olsa da) YAKAMOZ un etkisinden kurtulmalısın. Bunun için de, geceleri değil gündüzün aydınlığını görmeye çalışmalısın.
Bunun için de, elinden geldiğince hızlı bir şekilde arkadaş çevreni değiştirmelisin.
YOKSA FREDY KABUSLARI DEVAM EDER.
Gündüzü gör, ışığı gör.
Zira günün aydınlığı yakamozdan daha güzel renkler çıkaracaktır.
MEŞGALE İSTERSEN SANA DOSYA VEREYİM:
Adana'nın Gezilecek görülecek yerleri konulu bir yazı dizisi hazırla. Senin yazı dilinden, senin uslubunla çok ta hoş olur. Hem kendine hem ülkemize hem dünya medeniyetine katkıda bulunmuş olursun.
SEVGİYLE KAL.
Ekim 4th, 2010 at 19:34Ahmet Fidan Bey isabet buyurmuş..
Ekim 5th, 2010 at 08:53Gece de, gündüz de güzeldir. Ki ikisinin dengesinden gün doğar. Ahmet Bey, bu gerçekliği, güzellikleri ıskalamamayı çok güzel ifade etmiş. Ben şahsen, bir ağabeyin kardeşine nasihatı olarak okudum, kendime de pay çıkardım. Bazı_an sizi ölümüne elştiresem de Ahmet Bey, siz gönlümüzün "fidan"ısınız. İyi ki varsınız; çünki yâr'sınız!