Başbakan Erdoğan’ı Destekliyorum!
Spekülasyon veya ironi yapmıyorum.
MİT krizi, Suriye meselesi, KCK operasyonları son günlerin yoğun gündemini oluşturuyor. Bu gündem, etkileri sınırlı ve kısa vadeli olgusal sonuçlar
doğurmak yerine, Türkiye’nin temel meselelerinin çözümü/çözümsüzlüğü yolunda derin ve uzun vadeli olgusal sonuçlar doğurmaya gebedir.
Yazacaklarımı eğip bükmeden ve Başbakan Erdoğan’ı destekliyorum demenin açık sözlülüğüyle yazacağım.
Bu hükümete, Başbakan Erdoğan’a muhalifim.
Söz uçar, yazı kalır; rüzgâra göre tavır alanlar gibi falan zamanda filan yerde şöyle demiştim diyerek, dilin kemiksizliğinin imkân tanıdığı oynak sahada bulunmak yerine, yazılarım bu bapta birer ‘belge’ olarak gazetenin sitesinde bulunuyor.
AKP’nin ve Başbakan Erdoğan’ın demokratik olmayan onca uygulamalarına, siyasetlerine rağmen ben, aşağıda belirteceğim hususlarda Başbakan Erdoğan’ı destekliyorum!
Konuya geçmeden önce şöyle bir varsayımda bulunarak diyeceğimi daha anlaşılır kılacağımı umuyorum: Erdoğan Hükümetine karşı bir askeri darbe yapılsa, tavrınız ne olur?
MİT krizi
Başbakan Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde MİT, PKK ile görüştü.
Gülen cemaati ise, polis ve yargıdaki gücüyle Kürt meselesinin müzakere değil, mücadele yöntemiyle çözüleceğini hükümete dayattı!
Gülen cemaati, hükümet ve parti üzerindeki kimi hesapları nedeniyle de Başbakan Erdoğan ve hükümet üzerinde vesayet oluşturmaya çalıştı. İlkin MİT-PKK görüşmelerini kamuoyuna sızdırılarak Başbakan yıpratılmaya çalışıldı. Taraflar arasındaki gerilim, savcıların MİT’çileri KCK kapsamında ifadeye çağırmasıyla patladı.
Hükümet ileri gelen kimi polis müdürlerini görevden aldı ve meclisten MİT görevlilerinin yargılanmasını anti-demokratik bir kararla Başbakan’ın iznine bağlayan bir karar çıkarttı.
Kürt sorununun çözümü için müzakere yanlısı olan Başbakan, Gülen cemaatinin bürokrasi ve siyasetteki ağırlığının mücadele tavrına tosladı! Hatırlarsanız bir süre öncesinde, 6 ayda PKK’yı bitiririz demeçleri ortalığı sarmıştı. Başbakan, yenildi ve yenildikçe milliyetçileşti!
Kürt sorununun kesinlikle çatışma yoluyla değil, müzakere yoluyla bir çözüme kavuşturulmasını başından beri savunan birisi olarak, burada Gülen cemaatine karşı Başbakan’ı savunmayı, demokratik tavrın asgari gereği olarak görüyorum!
Suriye meselesi!
Yazılı ve görsel medyadan ve özellikle akil insanların yazılarından edindiğim bilgilere göre, Türkiye’ye ABD tarafından Suriye’ye girmesi dayatılmaktadır. Suriye’ye derhal askeri müdahale yapılmalıdır cephesinin içerisinde Gülen cemaati de bulunmakta. Başbakan Erdoğan, tüm bunların karşısında durmakta ve olabildiğince askeri müdahaleden kaçınmaktadır. Erdoğan, kestaneleri alacak maşa olmak istememektedir.
Geçmişte ABD’nin Türkiye’yi Irak’a müdahalesinin bir parçası olarak kullanmasına karşı çıktığım gibi, bugün de Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesine karşı çıkıyorum. Dolayısıyla Başbakan Erdoğan’ı destekliyorum!
KCK operasyonları!
Bu operasyonları, Gülen cemaatinin Kürt sorununa mücadeleci yaklaşımının sonucu olarak polis-savcı bloğu yürütüyor. Esasta bu KCK operasyonlarını Başbakan Erdoğan’da destekliyor. Ancak onun rahatsız olduğu kısım, bu operasyonlar kapsamında gerçekten tanımlanan suçlarla ilgisi olmayanların da tutuklanmasıdır. Operasyonlardaki bu yaygınlık, hükümete karşı ciddi tepkiler oluşturmaktadır. Örneğin Prof. Büşra Ersanlı’nın, yayıncı ve yazar Ragıp Zarakolu’nun vb. tutuklanmaları hükümeti ve Erdoğan’ı uluslararası alanda da sıkıştırmaktadır.
KCK operasyonlarındaki büyük adaletsizliklere karşı birisi olarak, Başbakan Erdoğan’ı bu konuda da desteklemem bir paradoks gibi görülebilir. Ancak cemaatin hükümete dayattığı çatışmacı yola karşı Erdoğan ne kadar direnebiliyorsa, bunun toplum için yararlı olduğunu düşünüyor ve onun için destekliyorum.
Sonuç
Vesayet rejimi geriletildi!
Bu durum, demokrasi için bir kazançtır.
Ancak vesayet rejiminden boşalan yer, demokratik bir yapı ve hukula doldurulmadı.
Kimi iddialar var ki, vesayet rejiminden boşalan bu iktidar yerinin Gülen cemaati tarafından doldurulduğu dile getiriliyor. Yani Gülen cemaatinin etkisinde bulunan polis-savcı ve hatta yargı bloğu, yeni vesayetçiler olarak hükümeti yönlendirmeye çalışıyorlar deniliyor. Ne derece doğru, bilemiyorum.
Görüldüğü üzere böyle bir tabloda Gülen cemaatine veya benzer çatışmacı dayatmalarda bulunanlara karşı Başbakan Erdoğan’ın yanında tavır alınmalıdır. İsterseniz buna ehven-i şer deyin. Demokratik ve doğru olan da budur. Ancak bu tavır alış, Başbakan Erdoğan’ı eleştirmeyi, onu demokratik siyasete zorlamayı ve hükümetten adalet, insan hakları için talepkar olmayı engellemez.
NOT: Bu yazı 14 Mart tarihli Taraf Gazetesinde Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk’un yazısından yararlanılarak yazılmıştır. Belirtmeliyim ki, Aysel Tuğluk, Kürt siyaset kesiminin içerisinde entelektüel seviyesi yüksek olan ve Ahmet Türk gibi akil insanlardan biridir.
Bu not vesilesiyle belirtmeliyim ki, başından beri tutuklanmalarına karşı olduğum gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tahliyelerine, 375 günlük acıyı bir tarafa kaydederek, çok sevindim. Dilerim bu tahliyeler aynı zamanda polis-savcı keyfiliğine karşı bir ataktır. Yoksa bir polis-yargı devletine doğru gidiyoruz!