content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

23 Mar

Başbakan Dış Politikanın Topal Ördeği mi?

(Modellikten Top Modelliğe Giden Yolda Türk Dış Politikası)

Yıllardır övünülen model ülke fenomeni ne yazık ki albenisini iyice kaybediyor. Hatta bu konuda tartışmalar öyle bir hal aldı ki; “Ne model ülkesi, Ortadoğu’nun top model ülkesiyiz, baksanıza nasıl da kıvırtıyoruz diye dalga geçenler bile var.

Aslında bu model ülke teranesi gururumuzu okşuyordu, hoşumuza da gidiyordu. Ama her rüyanın bir sonu vardır. Hele de boş rüyaysa bu, sonu da bizimki gibi acı bir hüsrandır.

Füze Kalkanı konusu

Başbakanın çıkışlarıyla Füze Kalkanı konusunda Türkiye’nin ne kadar katı bir tavır sergilediği hala hatırlanır. Rusya, Füze Kalkanı’nın Polonya’ya kurulmasına izin vermeyince ABD bunu bir NATO projesine dönüştürerek Türkiye’nin kucağına saatli bomba misali bıraktı.

İsrail’e ve O’nun büyük ağabeyi ABD’ye posta koyabilen, Davos Fatihi lider unvanıyla başbakanımız, uzun süre “Mümkünatı yoktur, ben böyle bir şeye razı gelmem.” diye rest çekti durdu. Bu arada İran ve Rusya ile yürütülen sıcak ilişkilerin de etkisiyle hepimiz, göğsümüz kabararak, “Helal Başbakanımıza, işte bu!” demiştik.

Derken, Füze Kalkanı Meselesinin görüşüleceği Lizbon Zirvesi geldi çattı. Bu konuda yapılan açıklamaların neredeyse tümü başbakana ait olunca hepimiz zirveye başbakanın katılacağı beklentisine girdik. Hatta başbakanın zirveye katılımı ile ilgili sözlerini sevinerek hep “Geleyim de ağzınızı burnunuzu nasıl kırıyorum, görün” şeklinde tevil ettik. Çünkü başbakan açıkça rest çekmişti; “Komuta Türkiye’de olmazsa unutun bu işi” diye.

Ama o da ne? Bu konuda oldukça ketum duran Sayın Cumhurbaşkanı, zirveden birkaç gün önce, “Zirveye ben katılacağım” demez mi? Haliyle devletin başı dururken başbakanın ben gideceğim demesi söz konusu bile edilemez.

Cumhurbaşkanı’nın bu müdahalesi, Füze Kalkanı konusunda gerilen ortamın havasını değiştirmek adına çok kritik bir müdahaleydi. Öyle bir müdahale ki hepimiz Türkiye’nin bir rest çekmesini beklerken Gül’ün batıyla uzlaşmaya yatkın tavrıyla Füze Kalkanı’nı bir anda kucağımızda bulduk. Başbakana da bu saatten sonra, “hayırlı olsun” demek kalmıştı. Hatta o kadar keskin bir dönüş yapmak zorunda kaldı ki; “Komuta meselesi bir teferruattır, Türkiye istediğini almıştır” gibi söylemleriyle yüzde yüz çelişen bir açıklama yapmıştır.

Sonuç olarak o füzeleri batının başına çalacak diye umut bağladığımız başbakanımız sert bir kalkan darbesiyle olduğu yere yığılıp kalakalmıştır.

Akdeniz İsyanları ve Türkiye

Füze Kalkanı meselesinin yarattığı sersemlemeyi daha atlatamadan Tunus’ta başlayıp Mısır’ı yakıp geçen bir ucu Yemen’e ve Bahreyn’e ulaşan olaylar zinciri başladı. Mübarek gibi bir Firavun despota ABD, “köpeğine kıyamayan ev sahibi” misali sesini çıkaramazken burada ABD’nin sözcülüğünü maalesef ki Türkiye üstlendi.

Kendi sokağını polis copuna havale eden Türkiye, ilginç bir şekilde Mısır sokaklarına kucak açtı. Bu çelişkiyi önemsemesek bile buradaki ABD tezgahının sezilememesi, gelecekte faturasını ödeyeceğimiz diplomatik bir beceriksizliktir. ABD hatırına Mısır’da aslan kesilen Türkiye, bereket versin ki Libya İsyanı sırasında gerçeği birazcık da olsa fark etti ve Kaddafi’den yana tavır koydu.

Her ne kadar başbakanın Kaddafi’den yana tavır koyması birkaç ay önce Kaddafi’nin elinden aldığı ödülle ilişkilendirilse de tavır doğruydu ve gerek bölgenin gerekse ülkemizin menfaatleri için en doğru tavır buydu.

Yine Bir Son Dakika Golü

Bizdeki medyanın verdiği gazın da etkisiyle başbakanın Libya tavrı bir muhaliflik içgüdüsüyle hep eleştirildi, yanlış bulundu. Kamuoyu bir şekilde Kaddafi aleyhine örgütlenmiş olsa da resmi ağızlar hep son ana kadar doğru yerde durdu. Ama ne olduysa yine son anda oldu.

Özellikle Libya’ya uluslar arası askeri müdahale konusunda başbakanın duruşu oldukça sağlamdı. Hatta ifadelerindeki bazı imalar dikkat çekiciydi. Açıktan olmasa da batılıların bu bölgedeki sömürgeci geçmişlerine ve petropolitiklerine yaptığı ince göndermeler takdire şayandı. Ayrıca başbakanın NATO müdahalesi konusundaki tavrında NATO’nun görev tanımını çok doğru bir şekilde yapması da bu işteki samimiyetini ve ciddiyetini ortaya koyuyordu. Bu çıkışı ile müdahale kapısını kapatırken yapılacak bir müdahaleyi de Libya’nın iç işlerine müdahale olarak tanımlamıştı.

Özet olarak başbakanın Libya’ya müdahale konusundaki tavrı; “Libya’yı kimseye yedirmeyiz” şeklindeydi.

Nihayet batının karar günü gelip çatmıştı. Yönetemedikleri ülkelere demokrasi ve özgürlük götürmekte pek mahir olan batı, Libya için de Birleşmiş Milletler adındaki bekçi köpeğinin zincirlerini çözdü. Rusya, Çin, Almanya gibi ülkelerin çekimser muhalefetine rağmen Libya’ya askeri müdahale kararı çıktı.

İlk sprinte kalkan da bir sırtlan misali Akdeniz’de kendine yeni roller arayan Fransa oldu. Türkiye’nin ilk resmi açıklaması ise cumhurbaşkanından geldi; “Artık meşruiyet oluşmuştur.” Felaket bir açıklama. Bundan sonra BM kalkıp Türkiye’ye de müdahale edecek olursa meşruiyet oluşacak demektir. BM karar alıyor diye meşruiyet bu kadar kesinlik kazanabilir mi?

Ne yazık ki Füze Kalkanı’nda başbakanı ters köşe eden cumhurbaşkanı bu olayda da hem de böyle bir açıklama ile yine ters köşe etmiştir. Cumhurbaşkanının bu çıkışı ve Türkiye’yi açıklamasıyla batı sistemine entegre etmesi başbakana verilmiş açık bir mesajdır aynı zamanda. Kısacası “Sen ne dersen de son söz bana aittir.” mesajı açıkça her iki olayda da ortadadır.

Bu ayrılığın varlığı uzun zamandır biliniyor. Bakalım bu ayrılık önümüzdeki dönemlerde başımıza neler açacak, hep birlikte göreceğiz.

Bölgenin Modeli Miyiz Bolca Kıvırtan Top Modeli Miyiz?

Acıklı bir durum ama son birkaç önemli meselede üst düzey yönetimimizin çelişkili davranışlar sergilemesi ve her seferinde “Kükremiş aslan gibi ayağa kalkıp süt dökmüş bir kedi gibi yerimize oturmamız” Türkiye’nin diplomatik itibarını sürekli zedelemektedir.

Füze Kalkanı’nda da Libya’ya yapılan askeri müdahalede de bize tükürdüğümüzü yalattılar. Hele de bunu yalatanın Fransa olması ne kadar acıklı. Daha on gün önce Sarkozy’yi sakız çiğneyerek uğurladık ama o bize öyle bir gol attı ki artık bu bölgede modelliğimiz falan kalmadı. Hatta halk işi o kadar ileri götürmeye başladı ki, “Ne modeli kıvırta kıvırta top model olduk iyice” demeye başladı.

Başına gelenlerden ders almamış olacak ki Türkiye, müdahalenin başladığı dakikalarda “Libya’da kırmızı çizgilerimiz var” şeklinde tuhaf bir açıklama yaptı. Adama “Sekiz sene önce Kerkük’te de kırmızı çizgilerin vardı, şimdi Kerkük lafını ağzına bile alamıyorsun. Sen kim oluyorsun da Libya’da kırmızı çizgi çiziyorsun? demezler mi?

Sonuç,

Birinci Körfez Savaşı’nda “Bir koyup babayı alan” Türkiye’nin Libya’da neyi alacağını zaman gösterecektir…

 

Etiketler : , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank