content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

20 Eyl

“Barıştan Yanayım, Ama” Diyenler, Bari Susun…

Barış kelimesi, savaşın göbeğinde yaşayan ve onun doğrudan mağduru durumundaki insanlar açısından, “dışında kalanlara” göre daha derin bir anlam taşır. Onlar, savaşın ölüm, göz yaşı, sürgün, tecavüz, işkence ve acı olduğunu daha iyi bilirler. Bu nedenle daha coşkulu, daha heyecanlı karşılarlar barışı. Hele bu savaş –bizdeki gibi- otuz yıl sürdüyse, zaten barışırken neler konuşulacağı, hangi konularda anlaşılacağı belli olmuştur. Geri kalanı teknik ve diplomatik konulardır.

“Politikanın şiddet araçlarıyla sürdürülmesi” demek olan savaş süreci toplumda derin yarılmalar, saflaşmalar yaratır doğal olarak. Bu yarılmalar yönetenleri de, yönetilenleri de, toplumda var olan düşünce sistemlerini de derinden etkiler. Savaş uzadıkça, devamından yana olan yönetici klikler ve onların temsil ettiği düşünceler ve oluşumlar gerilerken, savaş karşıtlarının günlük yaşamda ve politik yapılanmalarda gücü artar. Bu durum adeta “eşyanın tabiatına uygun” bir durumdur.

Bizde de farklı olmadı. Savaş ağaları, bürokratik, militarist vesayetçi sistem ideolojik, politik ve ahlaki olarak ciddi bir kan kaybına uğrarken, barış fikri toplumda hatırı sayılır bir güç kazandı. Özellikle devleti temsil eden militarist vesayetçi kanadın bu kez karşısındakileri yenememesi, savaşın maddi ve toplumsal maliyetinin artması, onları büyük ölçüde siyasi yaşamın dışına atıp, güç kaybına uğrattı.

Ve geldik bu güne. Barış, gerek savaşanların, gerekse toplumun gündemine ilk kez bu kadar yoğunlukta oturdu. Savaşın mağduru ve tarafı olan Kürtler, çok açık ve yalın bir tavır ortaya koyup, barışa hazır olduklarını kitlesel olarak deklare ettiler. Onların bu deklarasyonunun ardından toplumsal ve politik yarılma daha da netleşti. Gerçi faşistinden, darbecisine, “darbeci avukatlarına” kadar hiç kimse “ben savaşın devamından yanayım” demedi, diyemezdi. Ama sokağa çıkıp, “vurma zamanı da gelecek” diyenlerin, sanki bu savaş bize milyonlarca kilometre uzaktaki bir yıldızda cereyan ediyormuş gibi sessizliğe bürünen, muhalefet partilerinin pusuya yattıklarını körler bile görüyor.

Bir de “ama’cılar”, sözlerine “ben de barış istiyorum, ama” diye başlayanlar çıktı ortaya.

Onlar şu sıralar Kürtlere, “neden barışmamaları ya da nasıl barışmaları gerektiğini” anlatıyorlar. Sanki otuz yıldır savaşan, bu savaşta on binlerce ölü, yüz binlerce yaralı, milyonlarca sürgün veren halk, kiminle ne zaman ve hangi koşullarda barışacağını bilemeyen cühela sürüsüymüş gibi, onlara “beyaz adam kibri” ile akıl vermeye uğraşıyorlar. Yaşadıkları toplumda hoşlarına gitmeyen ne kadar “kötülük” varsa, ne kadar “kötü” politik oluşumlar ortaya çıkmışsa, önce hepsinin bertaraf edilmesini, kendi kafalarındaki –o her neyse - “özgürlüklerinin” de Kürtler tarafından sağlanmasını bekliyorlar.

Otuz yıldır verdikleri her türlü mücadele ile milyonlarla ifade edilen bir örgütlülük düzeyine ulaşmış bir halkın, artık silahla değil demokratik araçlarla mücadele ederek haklarını genişletebileceğini, daha güzel bir dünya yaratma potansiyeli ile dolu olduğunu –kibirlerinden dolayı- görmüyor ya da görmek istemiyorlar. Daha dumanı tütmeye devam eden Arap Baharı’nın silahsız eylemlerle başlayıp, diktatörlükleri birer birer devirdiğini çabuk unutuyorlar.

Madem barıştan yanalar, desteklerini de kendilerine saklayıp, sussalar bari.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank