Barış Nedir?
“Barış” sözlüklerde, “savaştan sonra, bittiğinin bir anlaşmayla belirtilmesinden sonraki durum” olarak tanımlanır. Bir savaş yok ki barış yapılsın. Herhalde herkesin istediği , savaş sonrası barış değil, “sosyal barış”tır.” Peki sosyal barış nedir? Yine sözlüklerde “sosyal barış” için, “uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile oluşturulan ortam” olarak karşılık veriliyor.
Bilindiği gibi, 1 Eylül tarihleri her yıl “Dünya Barış Günü” olarak dünyada kutlanmaktadır. Ben şahsen neden yılda bir gün barış olması gerektiğini anlamış değilim ama böyle bir gün tespit edilmiş, dünya insanları da barışın erdemini bu günde dile getiriyorsa, diyeceğimiz bir şey yok. Ben isterim ki dünyada her gün barış olsun. Kavgalar, savaşlar asla ve asla olmasın. Gönlümüzden geçen budur.
Neden 1 Eylül tarihi Barış Günü olarak kutlanıyor? Sebebi şudur:
Hitler, 1 Eylül 1939 günü Alman Ordularını Polonya’nın üzerine saldırtıyor. Ve 2. Dünya Savaşı fiilen başlıyor. İşte bu günü yıllar sonra “Dünya Barış Günü” olarak kabul ediyorlar. Hitlerin bu saldırısından sonra dünya tam bir kan gölüne çevriliyor. Bazı kaynaklara göre 65 milyon insan hayatını kaybediyor, bazı kaynaklara göre 54 milyon insan. 270 milyon insan sakat ve yaralı oluyor. 8 milyon insan hâla kayıp, 300 milyon insan aç, evsiz ve işsiz kalıyor. Dikkat edilirse, ben bu rakamları biner biner söylemiyorum. Milyon milyon ifade ediyorum.
Bir deli çıkıyor, yanına diğer deli ve çatlakları yandaş olarak alıyor ve 65 milyon insan 5 yıl içinde hayata veda ediyor. İşte bu 1 Eylül tarihi, bu iğrenç savaşın başladığı tarihtir. Herhalde bu 1 Eylül tarihini Avrupalı, barış günü olarak kabul ettiğine göre timsah gözyaşları döküyorlar olsa gerek.
Dünyadaki barışın bugün durumu nedir? Aslında bunları konuşmak lazım. Ama ben sihirli söz “barış”ı biraz daha okuyuculara tanıtmak istiyorum.
• Barış nedir?
– Savaş halinde olmamak.
– Bir topluluğun, bir ailenin fertleri veya karşıt varlıklar arasında meydana gelen uzlaşma, anlaşma.
– Bir ya da bir çok savaşan ülke arasında savaşın sona erdirilmesi için yazılı anlaşma yapmak.
– Taraflar arasında iyi geçinmek, barış anlaşması imzalamak.
-Hukukta ise; birbirine karşı savaş halindeki devletler arasında dostluk münasebetlerinin yeniden kurulmasıdır.
• Barışa kimler karar verir?
– Savaşa karar veren organlar kimlerse, barışa da onlar karar verir.
• Barış nasıl sembolize edilir?
– Ayakta duran (Eirene)’nin kucağında bir çocuk var. O çocuğun adı Ploutus (yani zenginlik)
– Son yüzyılda palmiye ağacı veya zeytin dalı tutan kadın, güvercin temsil ediyor.
Aslında savaşı yani topyekün savaşı Avrupalılar icad etmişlerdir. İlk federasyona Avrupalılar 1413 yılında Utrect Kongresinde karar verdiler. Avrupayı 15 federasyona ayırarak Avrupa Devletler Konfederasyonu haline getirmek istediler. Yani bugünkü Avrupa Birliği, tutmadı. İnsanlık hep barışı aradı. Mesela; 1847 yılında Uluslararası Barış Birliği Toplantısı geliştirildi.
1920’de Cemiyet-i Akvam kuruldu. Yani, Birleşmiş Milletler Derneği. 1949’da Uluslararası Adalet Divanı kuruldu. 1949’da Stocholm’da Barış Hareketi başladı. Birleşmiş Milletler Cemiyeti olmaktan çıktı, bir dünya teşkilatı haline getirildi. Adı da “Birleşmiş Milletler Teşkilatı” oldu. Barış sağlandı mı? Ne gezer!
• Orta-Doğu’da barışın durumu şu anda ne haldedir?
Türkiye’de 30 yıl içinde 45.000’den fazla insan çatışmalarda hayatını kaybetti.
Mısır, Libya, Suriye ve Yemen’de “Arap Baharı” hareketi öncesinde 200 binden fazla insan öldürüldü. Bu ölümler gün geçtikçe bugün bile artıyor.
ABD’nin Irak’ı işgal ettiğinden bu yana tam 2 milyon insan (halk) hayatını kaybetti. 2,5 milyon yaralı bulunuyor. 100 bin kişinin nerede olduğu belli değil, kayıp. 800 bin kadının ırzına geçildi. 500 bin çocuğun babası yok; babaları kimdir belli değil. Evsiz, barksız, aç, işsiz, göçgünlerin hesabını tutan yok. Demokrasi getirme uğruna, bir kişinin haddini bildirmek uğruna ödenen, bedeller bunlar. Hiç kuşkunuz olmasın; Libya’da, Suriye’de, Yemen’de ve Mısır’da da nüfus oranına göre bu istatistikler ortaya konacak. Soruyorum, ne uğruna? Demokrasi… Bununla yetinmeyenler adını koydu İleri Demokrasi. Demek ki, ölümler, açlık, yokluk, yaralanmalar, dullar, babasız çocuklar, evsiz-işsiz kalmalar, kitleler halinde göçlere daha ileri seviyede ulaşılacak demektir. Büyük Ortadoğu Projesinin dünyayı nizama sokmak, ve ileri demokrasi getirmek uğruna, uyumlu olan, tabi olan, baş eğen, işbirliği yapan, yandaş olan devletler, krallar, şeyhler hayatına devam edecekler, zenginliklerini koruyacaklar.
İsveç Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SİPRİ)’nün 2010 yılı raporunda çok çarpıcı tespitler var.
– Dünya’da eğitim harcamalarına 1.1 trilyon dolar harcanıyor.
– Ama askeri harcamalar 1.63 trilyon dolar
Askeri harcamalarda büyüme oranları şöyle:
– Çin % 12,7 oranında askeri harcamalarını artırıyor.
– ABD % 15 oranında artırmış. Zaten dünyada askeri harcamaların % 43’üne sahip. Son 10 yılda askeri harcamalarını 6’ya katlamış.
– Orta Doğu ülkeleri önceki yıllara göre % 2,5 artırdı.
– Güney Amerika ülkeleri % 5,8 oranında artırdı.
– Afrika ülkeleri % 5,2 artırdı.
– Silâhlanmada, Çin ve ABD’den sonra İngiltere, Fransa, Rusya birbirini takip ediyor. Almanya silâhlı güçte 8. sırada.
Durum bu;
– Dünyada bugün mülteci sayısı 44 milyona ulaştı. Son 15 yılın en yüksek rakamıdır.
– 2 milyon insan bir yılda açlıktan ölüyor.
– 700 milyon insan açlık çekiyor.
– Dünya insanlarının (7,5 milyar) yarısının başını sokacağı evi yok.
Bugün devletler arasında savaş yok görünüyor. Ama mazlum milletleri birbirine kırdırma savaşı var. Silâhlı paylaşım savaşları yerine;
– Yoksullar
– Irklar
– Dinler
– Mezhepler
– Aşiretler
arasında birbirine kırdırma savaşı oluyor.
Silâhlı zengin güçler, bir ülkede iktidarları satın alarak, içerden işbirlikçiler ve yandaşlar bularak bu alçak ve kalleş savaşı sürdürüyorlar. Bunda da ne yazık ki başarılı oluyorlar.
– Petrol
– Maden
– Stratejik madenler ve bölgeler
– Ticari kuruluşları ele geçiriyorlar.
Irkçılık, mezhepçilik, ayrımcılık, hamaset; kini, öfkeyi, nefreti ortaya çıkarıyor. Bunlar da şiddeti ve savaşı doğuruyor. Şiddet ve savaş sonunda; savaşı ve çatışmayı çıkaranlar; paylaşım, rant ve çıkar sağlıyor. Bazıları için faydalı oluyor. Ama halk; kan, gözyaşı, ölüm, ağıt, yoksulluk, göç, açlık, işsizlik, evsizlik olarak kârlanıyor.
Şunları söylemeden geçemeyeceğim. Eğer birilerinin ağzında; hoşgörü, tolerans, müsamaha, barış, eşitlik, demokrasi, ileri demokrasi, insanlık, insan hakları, özgürlük, adalet, hukuk vb .sözler varsa; biraz durun bekleyin.
Bu güzel kavramların sonunda ölüm, kan, açlık, yoksulluk, faşizm, haksızlık, adaletsizlik, hukuksuzluk sizi bekliyor olacaktır.
Bana inanmıyorsanız, çevremize ve diğer ülkelere bir bakın bana hak vereceksiniz.
Başka bir şey daha söylemek istiyorum. Anlatacaklarım özellikle Arap halkları ve diğer geri kalmış ulusların halkları için geçerlidir. Bizim halkımızı da ilgilendiriyor mu, siz yorumlayın.
“Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev” adlı bir kitap var. Yazarı Etienne de la Boétrie. Bu kitabı 1548’de yazmış. Yani tam 465 yıl önce kaleme almış. Bu kitabı 18 yıl önce, İmge Kitabevi yayınlamıştı. Etienne de La Boétie 18 yaşında iken bu kitabını yazmış. Türkçeye Prof. Dr. Mehmet Ali Ağaoğulları çevirmiş.
Yazar, kitabının bir bölümünde aynen şöyle söylüyor.
“Halklardır kendilerini teslim edenler, daha doğrusu kendilerini ezdirenler…Kendi kendini kullaştıran, kendi boğazını kesen halk, özgürlük ve kulluk seçeneği karşısında bağımsızlığını terk edip boyunduruğu kabul etmiş ve bu kötü duruma razı olmak şöyle dursun, o durumu arzulamıştır.”
İşte halk budur. Sadece bunu mu söylüyor Etienne de La Boétrie? Kitabın bir yerinde şu cümle ne kadar çok bizi ve bizim gibi halkları anlatıyor, şaşırdım.
“Sizler gözünüzün önünde en güzel ve en parlak kazançlarınızın götürülüşüne, tarlalarınızın yağmalanmasına, evlerinizin ve eşyalarınızın çalınmasına seyirci kalıyorsunuz. Öyle bir yaşam sürüyorsunuz ki, hiç bir şeyin size ait olduğunu söyleyebilecek durumda değilsiniz.”
Bu kitabı bulup okumanızı tavsiye ediyorum.
Çağımızın trajedisi herhalde budur. Halk kendi bilincine sahip olacağı zamana kadar, bu savaşlar devam edecek, haksızlıklar bitmeyecek ve beklenen barış zor gelecek.