Barış İçinde Kardeşçe Yaşamak
Son zamanlarda yaşananlar bizi birden harikalar diyarından alacakaranlık kuşağının kucağına attı. Her şeyin bir zamanı vardı. Ancak barışın zamanı olmazdı dedik. Barış için vakit erişmişti dedik. Yanılmıyorum. Barışa çok yakınız yine… Godot’u bekler gibi bekledik barışı; ellerimiz koynumuzda kalmayacak bir kez daha. Yanlış olan neydi, umut yanlış zamanda mı çöreklenmişti yaslı yüreklerimize bilemedik. Ateşin ısıtan, ışıtan gerçeğini göremeden yandık daha ne kadar yanacağımızı bilemeden…
Tecritle ıslah edilmeye çalışılan yitik ruhların ikliminde bir barış rüzgârı eser mi diye kendime sorarken yakalıyorum kendimi… Yanıtı kimde bilmiyorum, işin kötü yanı merak da etmiyorum artık… Barış kimin için, ne için, gerekli mi? Hükmü olmayan adressiz sorular işte.
Barışı gerçekten istiyor mu acaba barışı getirmeye muktedir olanlar?
Sanmıyorum üzülerek. Her ocak bir yangın yeri mi olmalı, bıçak kemiği de mi aşmalı, her çocuk bir taş, her taş bir çocuk mu olmalı? Yüreğim yanmaktan başka bir şey yapmalı.
Kırgınım; bizi biz yapan değerlere saldırıldıkça, suçlu görüldükçe, yaşam ağır bir yük haline geldikçe. Ama kime kırgınım?
Gülüşlerle ve sevdalarla sarmalamış olan yaşama rağmen; tuhaf bir buruklukla kendime ve bize kırgınım sanki. Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş, Çok acıttığında anladım.
Aşk acıtıyor bu savaşın ateşi içinde. Sevgi çekiliyor kendi kemiğinin iliğine. Duyarlılık kırgın, bu kadar ötelendiği için.
Bugünü yaşamayı suç ve günah haline getiren her olguya karşı; her zaman, her yerde, herkes için karşı olamadıktan sonra; ağrıyan yerlerimize sürecek hiçbir bakış ve dokunuş bulamayacağız bir gün!
Her mevsimi anlamıyla yaşamak adına, yiten her gülüşe, her sızıya gözyaşı dökmekten fazlasının yapılması gerektiğini duyumsamadan bitmeyecek bu kirli savaşlar, dinmeyecek bu yürek ağrısı.
Atılan her taşta, her mermide, her molotofta aramızdaki köprüler yanıyor, yürekten yüreğe attığımız güçlü kement kopuyor. Sis bombalarının ortasında yabancılaşıyoruz birbirimize. Ve tek duygu yerleşiyor içimize, var olmak için yok etme…
Uyanın artık, var olmak şiddetle kendini dayatıyor. Ve barış sadece sözlükte bir kavram olarak kalıyor. Duvarlar arkasında bir fısıltı, bir nostaljik ezgi… Ve ortaya garip kavramlar çıkmaya başlıyor “ barış için savaş” gibi…
Bir arada yaşamak için kardeşlik temasında buluşmak ve kardeş olmak kurşunların gölgesinde… Aklım almıyor bunu… Bir arada yaşamak için lütfen kardeş olmayalım artık. Kardeşiz dedikçe linçler, etle tırnağız dedikçe parçalanan cesetler geliyor gözümün önüne. Ve her iki tarafta artan bir şiddet gerçeği…
Bir gün bütün ağrılar birleşerek, ruhların girdaplaşan derinlikleriyle karşımıza dikilecekler! Duyarlılık için! Paylaşmak ve vicdan adına! Dağları, denizleri, nehirleri, uçurumları, güneşi ve yıldızları unutmadan! Vakitsiz ölen ve gökyüzüne çekilen, düşleri ve gülüşleri kırık çocukların anısıyla! Lütfen kardeş olmayalım sadece bir arada yaşayalım dostça…
Ütopik sevgiliye benzeyen barışa, huzura, kardeşliğe, dirilişe, uyanışa bir kez daha seslenelim.
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme.
Güzel Türkiyem binlerce yıldan beri olduğu gibi yine sevginin, barışın, huzurun, güvenin sığınağı olmalı. Hurafelerle değil, Avrupacı, Asyacı, Arapçı çağdışı düşüncelerle değil kendi değerler bütünüyle dünyanın merkezi olmalı, olacak ta.
Bilimle, akıllı sevgiyle donanmış beyinlere sahip yöneticilerle bunu gerçekleştirecektir.
Günün Sözü: İlk adımı at, yürü, koş amaca kilitlen, hedefe varacaksın.