Bardakoğlu, Diyanet’e ‘Mülakat’la mı Başkan Oldu?
Diyanet İşleri Başkanlığının Ekim ayı içerisinde gerçekleştirdiği ve 16 Ekim’de sonuçlarını açıkladığı Kur’an Kursu Öğreticiliği, İmam-Hatiplik ve Müezzin-Kayyımlık meslekleri yeterlik mülakat sınavları korkunç boyutta tepki ve protestolara sebep oldu. Tarihte görülmemiş ölçüde İlahiyat Fakültesi, İlahiyat önlisans ve İmam-Hatip Lisesi mezunlarından oluşmuş adayların mesleki ehliyet ve liyakat ölçüleri bir kalemde ve üç kişinin öznel kararı ya da dudakları arasında çıkan sözle ‘yetersiz’ kabul edilerek Diyanet’te çalışabilme olanaklarının önü kesilmiş oldu. Diyanet’in kuruluşuyla eş zamanlı olarak kronikleşen problemlerin değişen ve gelişen dünya ve Türkiye şartlarına rağmen varlığını sürdürüyor oluşu, toplumun ekseriyeti tarafından ilginç ve bir o kadar düşündürücü görüldü. Hükümetle aynı dönemde iş başına gelen mevcut Ali Bardakoğlu yönetiminin kayda değer hiçbir olumlu icraat ortaya koyamamasının sıkıntılarının bu tip skandal nitelikli çıkışlarla bastırılmaya çalışıldığı savı genel anlamda dile getirilmektedir.
Emsali bulunduğu muhtelif kurumların lider vizyonlu, iş bitirici kabiliyeti, geniş kültürel ve ilmi birikimi, bitmez tükenmez hizmet aşk ve şevkine sahip yönetimlerinin gerçekleştirdiği akıllara durgunluk veren değişim, performans ve hizmet düzeyiyle kıyaslandığında üçüncü dünya ülkelerinin miskin ve aciz memurunu hatırlatan duruşuyla üstlendiği görevin altında ezilen bir yönetim kadrosuna sahip Diyanet İşleri Başkanlığı, bu realiteye rağmen kendinden başka ‘adam’ tanımama tavrını yansıtan son mülakat sınavı sonuçları, zihinlere uçsuz bucaksız soruların üşüşmesine sebep olmaktadır. Hükümete lisan-i hal ile takatinin tükendiği gizli mesajı ile görevden muafiyetini talep ettiği ihtimali yanında, psikolojik anlamda düştüğü ezik konumu bastırmak için cami duvarına gayr-ı meşru ihtiyaçların giderilmesi için yönelmesi hadisesi de akıldan uzak tutulur değildir.
Yazılı yeterlik sınavını köklü ve cumhuriyetle yaşıt geçmişine rağmen Milli Eğitim Bakanlığı imkanları ile gerçekleştirecek kadar en basit sınav organizasyonunu dahi beceremeyen bir kurumun doğal olarak objektif kriterler bağlamında bir mülakat sınavı gerçekleştirmesi beklenemezdi. Gerçekleştirdiği mülakat sınavı öncesi hangi alanlardan nasıl, hangi ölçülere göre sınavın icra edileceğini duyurmadığı gibi, son anda oluşturduğu ve kimlerden, nasıl ve hangi kıstaslara göre oluşturduğu bilinmeyen komisyonlarla binlerce adayın geleceğine ipotek koyan Diyanet İşleri Başkanlığı, tüm bu gelişmeleri ilgili olduğu İslami ilke ve esaslarla açıklanamayacak kadar içler acısı bir duruma düşmüştür. Yazılı şekilde sorulan temel dini bilgilerin mülakat sınavında tekrardan sorulması, önüne gelen adaya istenildiği ölçüde soruların yöneltilmesi, okuyuş tarzlarında ittifak edilen bir anlayışın yerleşmemesi ve her türlü etkiye sahip mülakat sınavlarında öznel değerlendirmelerin temel ölçüt kabul edilmesi gibi sebepler Diyanet’in düştüğü handikap olarak gözüküyor.
İslam, insanlar arasında adil davranılmasını ve herkese hak ettiği ölçüde payının verilmesini emretmektedir. Kendi öz anne ve babası veya diğer akrabaları dahi olsa hak ve adaletten ayrılmamasını ifade etmektedir. Bugün İslam’a müntesip olduğu halde imanın kalbine dahil olmadığı Müslüman’ın sayısı azımsanmayacak orandadır. Buna Diyanet’te dinin asıl kaynaklarıyla iştigal eden her düzeydeki personel de dahildir. Bu bağlamda Allah korkusuna dayalı emniyet duygusunun günümüz şartlarında varlığından söz edilememektedir maalesef. Ne yazık ki günümüzde kurumlar arasında torpilin geçtiği ve bu lafzın en fazla geçtiği kurum Diyanet olmaktadır. Diyanet İşleri Başkanının dahi siyasi otorite içerisinde etkili isimlere olan yakınlığı dolayısıyla bu göreve getirildi. Bu unvan için mülakat sınavına tabi olması halinde, çokça üzerinde durulan mülakat sınavları sıkıntılarından bu denli bahsedilemezdi. Sadece yeterlik sınavlarında komisyon üyelerinin başına buyruk karar vermesi değil, tüm görevde yükselme, nakil ya da görevlendirmelerde de aynı tarz takip edilmektedir. Sonuçta her aday işini kolayca halledebileceği bir üst yöneticiyle bir takım kirli oyun veya çıkar karşılığı ilişkiye girerek amacına ulaşabilme yoluna gitmektedir. Bundan kaynaklanacak vahim sonuçların vebalini kimin kaldıracağı ise cevabı malum bir sualdir.