Bangladeş İdamlarının Feto’yle İlişkisi
40 yıl aradan sonra son dört-beş yıldır Bangladeş'teki Müslüman liderler bir bir idam ediliyor. PKK'lıların, bebekleri taciz edenlerin, savaş suçu işleyenlerin, Bosna'da soykırım yapanların idam edilmesine karşı çıkan batı, Müslüman avına çıkan Bangladeş yönetimine ses çıkarmıyor. Recep Tayyip Erdoğan'dan başka ses çıkaran yok. Zaten küffar, O'nu da sevmiyor.
Burada dünyanın sessizliği kadar, Bangladeş yönetiminin inancı da büyük önem arz ediyor.
Bangladeş'te herhangi bir İsevi, Musevi veya Budist idam edilecek olsa savaş çıkarmak dâhil her şeyi yapmazlar mı? Yaparlar! Mesela Arabistan bir kişiyi idam edecek olsa, sadece küffar için geçerli olan ‘insan hakları'nı devreye sokmazlar mı? Hem de hemencecik. Asılan Müslüman bir âlim, Müslüman siyasi bir lider ise, küffar ve yardakçıları derhal kadeh kaldırır.
Meselenin iki yönü var. Birincisi, İngilizlerin oyununa gelen Hint Müslümanları ‘bağımsızlık' denilen virüse yakalanmış ve tüm yalvarmalara aldırış etmeyerek ‘ahmakça' 1947'de ‘Pakistan' isimli bir devlet kurdular. Hindistan'ın iki yakasında kalan Pakistan topraklarında 1970'de iç savaş çıkar. Bu kez de ‘Doğu Pakistan eyaleti' bağımsızlığını ilan ederek, 1971'de Bangladeş doğar.
Müslümanların Hindistan'da çoğunluk olmasını engellemek için bir İngiliz oyunu olan bölünme sonrasında onlarca asırdır kardeş olan halklar düşman oldu ve halen düşmanlık devam ediyor. Bu süreçte 1,3 milyar nüfusuna rağmen ne Hindistan, ne 190 milyon nüfusuna rağmen Pakistan, ne de 160 milyon nüfusuna rağmen Bangladeş gelişebilmiştir. Her üç ülkede de terör, sefalet, kardeş kavgası, iç çatışmalar bitmek bilmiyor.
MODERN İBN-İ SEBE
Müslümanlar fitneye teslim olmasalar, ‘ayrılmayalım' diye mücadele eden merhum Mevdudi ve ‘ayrılmayın' diye yalvaran Gandi'yi dinleyip, içlerine sızan Kadıyanilik (Ahmedilik)'i def etselerdi, bugün Müslümanların hâkimiyetinde dev bir Hindistan'dan söz ediyor olacaktık. Kimi saf Müslümanların da alet olduğu, kendini peygamber ilan eden 20'nci asrın Abdullah İbn-i Sebe'lerinden Mirza Gulam Ahmed tarafından kurulan bu sapık din, hâlen bölgede Müslümanlara kan kusturmaya devam ediyor. (Müslim TV Ahmadiyya (MTA) adıyla yayın yapan kanal da bunlara aittir)
Meselenin bir diğeri sebebi ise 1850'lerde Hindistan'da ortaya çıkan, ulemanın İslam dışı ilan ettiği Kadıyanilik.
Modern, sapkın bir İngiliz dini olarak da görülen Kadıyanilik, Hindistan'ın bölünmesinde ‘İngiliz anahtarı' işlevini görüyor.
İŞLEVSEL İNGİLİZ ANAHTARI KADIYANİLİK
Aynı türden bir inanç, bölgede ateşin nedenlerinden biri ve Merkezi Hayfa (işgal edilmiş Filistin toprakları) şehrinin Kermil Dağı üzerindeki Altın Kubbeli tapınak olan Bahailer ise zaten kendilerini İslam'dan bağımsız dünyadaki 9'uncu din olduklarını ileri sürüyorlar.
En çok Hindistan, İran ve Amerika'da takipçisi olan Bahailiği, Pakistan, Hindistan, Bangladeş ve İngiltere'de takipçileri olan Kadıyaniliği, ifsad edici özelliği nedeniyle tıpkı Kesnizaniler (Irak), Fetulah (Türkiye) ve Thug (Hindistan-Bangladeş-Nepal) çetesinde olduğu gibi küresel sistem destekleyip finanse ediyor.
Mesela Pakistan'ın sözde “kurucusu / kurtarıcısı / ebedi şefi” olarak görülen Muhammed Ali Cinnah bir Kadıyani olup, İngilizlerin kuklasıdır. Osmanlı'nın parçalanması sırasında uygulanan taktiğin yani devşirmelerin burada da çok işlevsel bir rol üstlendiği açıkça görülür.
BANGLADEŞ'İ 7 YILLIK THUG CİNAYET ÇEBESİ YÖNETİYOR
Pakistan'ın parçalanmasında ise "Thug Çetesi” aynı rolü üstlenir.
6 Ocak 2009'dan bu yana Bangladeş Başbakanlığını yürüten Şeyh Hasina Vecid, Bangladeş Kurucu Cumhurbaşkanı olan Mucibur Rahman'ın kızı olup, babası gibi Thug tanrısına inanan bir sapıktır. Müslümanların tek tek idam edilmesinin nedeni; parçalanmayı reddedip, babasının bağımsızlık çabalarına engel olmaya çalışan Müslümanlardan Thug geleneğine uygun bir şekilde öç almadır.
Geçen yılda yazmıştım, günümüz Türkiye'sinin Hasan Sabbah'ı olarak görülen Fetulah, Irak'ta Saddam'ı can evinden vurup, Bush ve Blair'e Irak'ı teslim eden sapık Kesnizani'nin yolundan gitmek istemiş, ama hezimete uğramıştı veya şimdilik uyuyan hücrelerini harekete geçir(e)mediği için öyle sanıyoruz. Gariptir, Terör Örgütü ilan edilen Gülen'in sitesine hâlâ Türkiye'de erişmek mümkün. Devlet bunu bile engelleyebilmiş değil. İnsan sormadan edemiyor, iyi de bu nasıl mücadele?
Son yıllarda "Thag Life" ifadeleriyle sempatikleştirilmeye ve kitlelerde meşru bir harekete dönüştürülmeye çalışılan "Thug Çetesi” eski Hint topraklarının hepsinde aktif olarak yer alıyor. Günümüz Bangladeş yönetimi ise Thuglardan meydana geliyor.
HAYDUT, EŞKIYA VE KATİL
"Thug" haydut, eşkıya ve katil anlamına gelir. Müslüman erkekleri boğarak, tanrıları "Kali"ye hediye ederken, Müslüman kadınlar ve eşyaları ise zevklenmeleri için ganimet olarak alınır.
1400'lerde kurulan Thug çeteleri, yine Hindistan'da kurulan Türk ve Müslüman devletlerine de kan kustururlar, tıpkı şu an Bangladeş'te bir bir idam ettikleri Müslüman liderlere yaptıkları gibi.
İsnat ettikleri suç ise bağımsızlık savaşında “soykırım”, “tecavüz” ve “işkence!” Yani 7 asırdır kendi yaptıkları ne kadar alçak faaliyet varsa hepsini bağımsızlık istemeyen, bu şerefsizce suçları asla işlemeyen Müslümanlara isnat ediyorlar. Zikrolunan gruplarla benzer bir inanca sahip olan FETÖ şayet planladığı darbede başarılı olsaydı Türkiye'de aynını yapacaktı.
Cemaat-i İslami Partisi lideri Mutî ur Rahman Nizami'de geçen hafta aynı suçlarla idama mahkûm edildi.
1971'de işlendiği iddia edilen zırvalar için 2009'a kadar hiçbir şey yapılmazken, sapkın katil Başbakan Şeyh Hasina, sözde “Uluslararası Ceza Mahkemeleri” kurmuş ve çok sayıda Müslümanı boğdurmuştu. “Dindar”ların elindeki Türk medyası bile “Uluslararası Ceza Mahkemeleri” ibaresini kullanıp, şuur altımızı iğfal ediyor.
Sorun şu ki, kimse meselenin bu yönüyle ilgilenmiyor. Bu nedenle yaşanan siyasi gelişmeler derinlemesine analiz edil(e)miyor. Hani “bilgi çağı” denilen bu “ifsad çağı”nda neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlamak için insanların binlerce eser devirmesi mi gerekir? Devirse bile, dünle bugün arasındaki ilişki nasıl kurulacak?
İşte temel sorun tam da bu. Bunca “okumuş”umuz, bunca “aydın”ımız, bunca üniversitemiz, 70 milyon yazarımız var ama bilenimiz yok. Gündelik gelişmeleri de yorumlarken de birbirinden kopuk tekrardan öteye geçemiyoruz.