Balans Ayarı ve Terör
Cemil Meriç, ‘Bir Facianın Hikayesi’ adlı kitabında terörle ilgili şunları yazar: “Terörizm, bir metod veya metodun dayandığı teori. Bu metoda başvurarak örgütlenmiş bir grup veya parti şiddet yoluyla amaçlarını gerçekleştirmeğe çalışır. Tedhiş eylemlerinin muhatabı, adı geçen toplulukların emelleri karşısına engel olarak çıkan fertler, kurumlar veya devlet temsilcileridir. Bazan mallar, makinalar, ormanlar, ekili topraklar da siyasî terörizmin genel programına ek olarak tahrip konusu olabilir… Terörist tehdit etmez. Cana kıymak, yakıp yıkmak faaliyetinin bir parçasıdır… Terörizm, fertlerden çok sosyal gruplar ve güçler arasındaki mücadelede bir kavga metodudur. Her içtimaî düzende görülebilir… Şiddetin ve cana kıymanın amacı ne maddî bir kazançtır ne de hücuma uğrayan kimseleri yıldırmak; toplumun veya hükümetin dikkatini geniş ölçüde bir çatışmanın kaçınılmaz olduğuna çekmektir… İktidarın el değiştirmesini amaçlayan başka mahiyette topluluklar da teröre baş vurabilir ve bunun için örgütlenebilir.”(Bir Facianın Hikayesi; Cemil Meriç)
Bu ifadelerin seksenlerden beri ülkemizin maruz kaldığı terör eylemleriyle örtüştüğünü görürüz. Elbette ki terör tek boyutlu değildir. Terör yalnız başına bir sonuca ulaşamaz; teröristte eyleminden beklediğini bulamaz. Ancak halk, siyasi iktidar, devlet ve dış güçlerden bir kaçının desteğini aldığında eyleminde ciddi sesler getirir. Şunu hemen belirtelim hiçbir terörist eylem ilanihaye hedefine ulaşamamıştır.
Şu bir gerçek ki maruz kaldığımız hain terör dışardan destek alıyor. Yine dış güçlerin yıllar önce gerçekleştirdikleri çalışmalarla az da olsa kendi etnik tabanında yer bulup destek görüyor.
Gücünü din ve dini değerlerden alan Osmanlı, Batı’nın hep kabusu olmuştur. Fuat Paşa’nın ifadesi benzeri sonuçta içerden ve dışardan yıkılma aşamasına getirilmiştir. Mustafa Kemal’in önderliğinde Türk milleti ve Osmanlı devlet ideologyası enkaz halindeki imparatorluktan Türkiye Cumhuriyetini çıkarmayı başarmışlardır. Batıda, dini değerlerden beslenecek Osmanlının ortaya çıkması en büyük endişe ve korkudur. Osmanlının yıkılma aşamasından itibaren kabul edilmese de her zaman bize müdahil olan batılı güçler bu korkularının tedbirini çok uzun vadeli düşünerek almışlardır; almaktadırlar.
Terör faaliyetlerinin ortaya çıkarılması ve sürdürülmesinde, Batı’nın bu endişenin etkili olduğu, olaylar dikkatli okunduğunda elbette anlaşılacaktır. Yani derin bir dış güç ve onun işbirliği yaptığı yine derin bir iç güç veya güçlerin varlığı söz konusudur.
28 Şubat’ın baş aktörlerinden Çevik Bir, Sincan’da yürütülen tanklar sonrasında “demokrasiye balans ayarı yaptık” meşhur sözünü sarf etmişti. Güç gösterici, gözdağı verici bir eylemle ülke yönetimine belli bir ayar verilmişti.
24 Askerimizin şehit edildiği olay sonrası ‘balans ayarı’ ifadesi zihnime takıldı. Terörün çözümü için her türlü müspet adımın atıldığı, demokratik uygulamaların yaygınlaştığı, yerli teknolojinin inşası girişimleri ve en önemlisi darbe ortamından uzak özgürlükçü ve demokratik yeni bir anayasanın hazırlık çalışmalarının başladığı bu kritik aşamada devlet yönetimine özelde de hükümete karşı terör faaliyetleri bir balans ayarı yapmaya yönelik gibi gözüküyor.
Batılı gizil güçler, kendi çıkarlarına ayrı davranacak, zaman içinde kendilerine alternatif olabilecek bir Türk devleti kesinlikle istemiyorlar. Hele çok azda olsa dini ve manevi değerleri ön plana çıkaracak devlete hiç tahammülleri olamaz!
Değişime doğru yönelen devlet politikasından dönülmemesi ve hükümetin belirlediği hedeflerden geri adım atmaması veya taviz vermemesi durumunda terör olaylarının şiddetinin devam edeceğini düşünüyorum. Oluşturulacak böyle kaotik bir ortam sonrasında yerli teknoloji adımları atılamayabilecek; muhtemelen yeni anayasa yeni bir anayasa değil 82 Anayasasının değiştirilmesinden ibaret kalabilecektir.