Bahtsız Bir Yazının Ardından-(II)
Günlerdir, aylardır ve hatta yıllardır, Türkiye'nin önünü açacak adımlar atılmaya başlandığında, irtica-laiklik-cumhuriyet üçgeninde bir türban geyiği döner de durur aç kurtların gözünün önünde. Artık o kadar bayat, o kadar kokuşmuş bir durum olmasına rağmen, hayret, ilk defa gündeme geliyormuşçasına, tam tamlar eşliğinde, yakılan korku ateşlerinin etrafında savaş çığlıkları ile dans edenleri gördükçe, okudukça "yeminimi bozdum üleyynn" tarzında "Türban Aşağı Türban Yukarı" isimli bir yazı yazdım. Olmadı. Motor biraz soğuyunca, aynı başlıklı, bir öncekine göre hallice bir yazı daha yazayım, dedim. Onu da maalesef, evde tamamlarım, diyerek hamileliğin verdiği rehavetle daha giriş paragrafında unuttum.
Şerefimi kurtarmak adına, azimle kendimi de aşarak yazılamayan, okunamayan, görülemeyen o yazının hıncını bir yazı dizisi ile çıkarmaz mıyım, dedim kendi kendime. "Beni kimse canlı yakalayamayacak"; (Garfield 2, Hayvan barınağı sahnesi, Görüntü: Garfield kafeste)
Bütün bunlar olurken iki önce garip bir rüya ile uyandım. Musevi olan iş arkadaşlarımdan birini görüyorum rüyamda. Hayırdır işşallah! Kızcağız iki gözü iki çeşme ağlıyor. Beşiktaş'tan Zincirlikuyu'ya gelene kadar aşırı dinciler sözlü tacizde bulunmuşlar. Sırtını sıvazlıyorum. Onu teskin edici sözler söylüyorum: Dindarlar böyle bir şey yapmaz, arkadaşım. Onlar üç-beş boş gezenin boş kalfasıdır.
Diyorum ama içimde de bir kuşku var: Olabilir mi? Gerçekten kendine Müslümanım diyen biri/birileri böyle bir şey yapmış olabilir mi?" Ertesi gün rüyamı anlattım arkadaşıma. Bu güne kadar böyle birtepki ile hiç karşılaşmadığını söylüyor, tedirgin olduğunu da ekleyerek. Yazılan çizilenlerden çok etkilendiğimizi itiraf ediyoruz birbirimize. Benim rüyamın akabinde asitçi hadisesi cereyan etmez mi? Abdala malum mu oldu yoksa ne? Ama bir bakıyoruz ki adamın dinle diyanetle alakası yok, herif hasta. E herif hasta da bizim medyaya ne oluyor? Birileri sürekli korkudan ateşler yakıp duruyor.
Üzeri türbanla örtülmeye çalışılan ikinci Ergenekon destanımızı bize böyle unutturmaya çalışıyorlar işte. Danıştay davasında son durum ne oldu? Hiç mi? Galiba hiç oldu. Hırant Dink cinayeti hakkındaki dava hala devam etmekte.. Cumhuriyet gazetesine atılan el bombası, camide bulunan ve Ergenekon'un Ümraniye gecekondusundakilerle aynı mahsule ait. Daha bunun faili meçhulleri Susurluk'u, Malatya hadisesi var. Saldırılar, cinayetler yalan haberler de aynı senaryonun birer parçaları...
Başörtülü kadınlar 'Herkese özgürlük' bildirisi yayınlamışlar. İnternetten tam metnine ulaşamadığım için Kürşat Bumin'in Yeni Şafak, 17 Şubat Pazar günkü yazısındaki alıntı ile ben de yazımı bitirmek istiyorum.
"Gerçek sorunumuz insanların hayatlarına, görünüşlerine, sözlerine, düşüncelerine müdahale edebilme hakkını kendinde gören yasakçı zihniyettir. Üniversitelere başımızı örterek girmekle mutlu olmayacağız. Ta ki: Kürtlerin kendilerini bu ülkenin asli unsuru hissetmesi için gerekli ortam oluşturulmadan; cinayetlerin gerçek sorulmalarına ulaşılmadan; 301 davalarını bitirecek adım atılmadan; Azınlık vakıflarının üzerinden pişkince oturanların rahatı bozulmadan; Alevilere dışardan tanımlar dayatma sevdasından vazgeçilmeden; üniversiteden sudan sevbelerle atılan arkadaşlarımız geri
dönmeden; YÖK kaldırılmadan; 12 Eylül darbe anayasası ortadan kaldırılmadan mutlu olmayacağız."
Bundan sonra bahtsız bir yazı olmayacak. Not: Umarım birileri yukarıda göndüğüm rüyayı gerçek yaşanmış bir olaymış gibi birbirlerine e-posta yoluyla aktarmaya kalmaz. (18 Şubat 2008, Pazartesi)
***
19 Şubat 2008 tarihli Hürriyetin internet sitesinde 'Yeni dönemin en hızlı İş Adamları" adı altında bir istatistik (!) vermişler. Hani verilen şirketlerden birinin 2 fabrikasında ve genel merkezinde 2003 Temmuz-2006 Ocak döneminde çalışmış olmasaydım şu anda bu haberi okuyanlarla aynı düşünceleri paylaşıyor olacaktım. Bu şirket için "deve dönüştü" diye yazan araştırmacının (?) diğer firmalar hakkında verdiği bilgiler de benim için anlamsızlaştı ya da vermeye çalıştığı artık her ne ise.