Bağsaray´dan Bir Dünya Kurmak
Hüseyinmescit´te görev yaptığım üç yıl içersinde okula giderken yol güzergâhımda olan yerlerden birisi de Bağsaray Köyüydü.
Her gün içinden ya giderken ya da gelirken mutlaka geçerdim. Terme´ye bağlı kendine has bir köydü.
Kışın, günün ışıkları daha dünyayı aydınlatmaya başlamadan evden çıkar, Bağsaray´a varddığımda etraf tamamen aydınlanırdı. Her mevsimin ayrı bir özelliği ve güzelliği vardı.
;
Miliç mevkiine gelince Devlet Sahil Yolundan ayrılır ülkenin muhtelif yerlerinde aynı mimariye sahip kemer bir köprüden geçerek Bağsaray topraklarına ayak basardım. Önceleri yolu mahalle mahalle, daha sonra da her metresini ezberlemiş oldum. Artık Ünye Hüsyinmescit arası benim için bir evin odaları arasındaki mesafe kadar tanıdık geliyordu.
Özellikle kış aylarında güneş bu köyden geçmek üzereyken teşrif ediyordu dünyaya. Yolu o kadar ezberlemiştim ki kurumuş bir otu, yeni filiz vermiş bir fidanı bile fark edebiliyordum. Bu değişmeler bende neşe ve hüzün karışımı bir tesir bırakıyordu.
Yine bir gün ana yoldan ayrılıp Bağsaray yolunu tutmuştum. Sağı solu ağaçlarla bezeli tatlı dönemeçler beni bekliyordu. Üstadın “Yollar kıvrım kıvrım uzaklık uzar” dediği gibi kıvrım kıvrım yollardan geçecektim. Her dönemeç başka bir dünyaydı benim için.
Günlerden bir gün yine bu köyden okula giderken aklıma tuhaf, hatta çok tuhaf bir fikir geldi. Hayal bu ya insanoğlu sebepsiz düşünme özelliğine de sahip. Aklıma gelen fikir gerçekten akıl alır cinsten değildi. Belki ben tarihle coğrafyayı bir yerde cem etmiştim. Bir an Bağsaray´ı Terme´nin tek köyü olduğunu düşündüm. Bir
başka köyü ise başka bir ilçede olduğunu var sayarak. İşte hayaller zinciri daha karmaşık bir hal almaya başladı zihnimde. Bir ilçe toprakların sadece bir tek köy.
Bu duruma göre en yakın köylerden biri Çarşamba´ya ait, diğeri de Ünye´ye ait oluyordu. Hayal bu işte. İnsan kendi kendine kalınca böyle şeyler olabiliyor.
Şimdi böyle bir köyde yaşamanın ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz? Acaba bu köyde yaşayanlar bu şartlar altında olsaydı birbirleriyle münasebetleri nasıl olurdu? Koskoca ilçede sadece bir köy. Burada; yenilecek, içilecek, tahsil görülecek, ibadet edilecek, düğün ve cenaze olacak vs…
İnsan hayatına ait birçok şeye ihtiyaç duyulacak. En önemlisi de insana ihtiyaç duyulacak. Çünkü bazı şeylerin temini ve tedariki zor olacak. Akran sayısı az olduğu gibi seni anlayan veya senin anladığın kişi sayısı da bir o kadar az olacak.
Böyle garip düşünceler içinde Bağsaray´dan geçerken yolun her metresi daha bir anlam kazanmaya başladı. Her fındık ocağı, her tümsek, her su birikintisi, her kuru yaprak, her…
Bu düşünceler zihnimde cirit atarken oradaki insanların daha samimi ve dostane münasebetler içinde olacağını düşündüm. “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” atasözü belki böyle durumlar için hayatımıza girdi.
Artık Bağsaray Köyü daha anlamlıydı. İçimden “Şu dönemecin ardındaki düzlük var, yorgunluk atmak için ne güzel olur” diye geçiyordu. Şu tümseğe sırtını dayadın mı yanından akan küçücük su arkından gelen su şırıltısı insana neler düşündürmezdi ki? Dala konmuş bir kuş, baharda uçan bir arı, karıncaların kendine has konvoyu, yaprak hışırtısı, bacadan tüten her duman…
Yoldan geçen bir yolcu…
Artık “Sen kimlerdensin?” sorusunun sorulmadığı kişiler, yabancıların hemen fark edildiği, yağmur, siyah veya beyaz bulutlar, mavi gök, kahverengi toprak, çimen vs, vs…
Bağsaray´dan bir dünya kurmak…
Kim bilir kendi dünyamızın çekilmezliğinden böyle bir hayale kapılıyor veya bir yere kaçıyor insan. Kaçmak kurtuluş mu sizce?
Kim bilir?