Babil’de Başlayıp, İstanbul’da Son Bulan Aşk (İ. PALA)
"Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk"; sinesinde yara bir parşömen kağıdının, Mecnun'dan daha Mecnun oluşunu anlatan bir kitap sancaktarı. Hükmünü aşkla veren, aşkın sayfa aralarını bulabileceğiz duygu sağanağı bir kitap. Varlığı da, yokluğu da insan içindeki ayrılışların, hakikatlerin ve kavuşmaların tek heceye sığdırıldığı edebi şaheser.
Abartıyor diyebilirsiniz! Lakin kitabın başlayıpta, bittiği noktada; aşk böyle mi anlatılır! Diyeceksiniz, okuduğunuzda. Ah Babil’in kanlı elleri, senden gidenlere mi yansın bu çaylak sevdalar, yoksa firari bir firakla sevgiliyi mi terk-eylesin? Hey gidi, Eski İstanbul! Neler saklamışsın sen kanatların altında, ne aşklara kucak açmış, ne sevdaları gazellere döktürmüşsün sokaklarında. Senin sokakların beyit kokuyor, adım başı. Baki’den baki kalan övgüler eklenmiş, Nef’iden sözlerdeki katran karası vurgunlar, Fuzuli’den aşk yerleşmiş gözleri Marmara kokan İstanbul’a.
Kitabın 126. Sayfasında, büyük edebiyat ustasının kaleminden çıkan her kelime, insanın içine işlercesine sesleniyor, tüm aşık olduğunu sananlara; “ben aşık oldum, biliyorum insanların kınayışlarını. Hiçbir din yasaklamamış aşkı, hiçbir bilge yahut öğreti de. Ama biz kendimize yasaklamışız nedense.
... Müslümanlar da ayıp saydılar aşkı ve hala ayıplıyorlar aşıkları. Onlar için varsa yoksa mecazi aşk. İki kalbin, haydi diyelim iki bedenin birbirini sevmesinde ne kötülük olabilir sence?
.... Aşka methiyeler düzenleyen şairler alkışlanırken, bizzat aşık olanlar ayıplanıyor. İşte bu yüzden aşk ile (kınanmışlık) eski bir şark töresidir. Buna göre aşık, önce aklından kurtulmalı ve gönlünü ön plana çıkarmalıdır.
... Oysa aşık, sevgiliden başka en ufak bir şeyi önemsediği zaman gerçek aşka eremez. Sufiler bu yüzden önce nefislerini öldürürler, aşıklar da akıllarını. Aklın ve nefsin ölmesi için de aşığın ayıplanması gerekir. Çünkü insan egosuna en ağır gelen şey kınanmaktır. Melamiler sırf bu yüzden, yani egolarından kurtulmak için kınanmayı isterler.
..... İnsanlar onları kınayarak kendilerinden uzaklaştırıp çevrelerinden kovdukça onlar yalnızlıklarını tanrı ile paylaşırlar, yani seven gerçek sevgiliye yönelir....
Ve kitaba ikram ediyor sözlerinden; aşkın köle kahramanını anlatırken, Fuzuli’nin dilinden. Köle Kays'ın aklını yıllar önce yerinden oynatan Leyla’sının yerini alan, Padişahın gözdesi Rukan’ın acısıyla bir kere daha yıkılışını anlatıyor parşömenin dilinden. Leyla’nın kokusu sinmişti her yaprağına, Rukan’ın kanı akmıştı sayfa arasına. İki asır arasındaki büyük aşkın; uzun siyah saçlı, kara benizli kızının gözleri değmişti zamanın akışına. Bitmemişti aşk, Hilleli Mehmet Fuzuli’nin mürekkebinde. Yeniden şekil almıştı. Bir şifre olmuştu kitap aralarına.
Kitabın en güzel yanı dili anlaşılmaz zannedilse de, samimi ve anlaşılır olması. İnsan okudukça kendi buluyor, ortalarına doğru. Divan edebiyatını zor bulanların, yüreğine tercüman oluyor kitap. Yıllarca öğretilen divan edebiyatındaki kalıplar çıkarak, Osmanlıdaki şiir anlayışını ortaya koyan edebi bir şaheser diyorum “Babil’de Ölüm, İstanbul’da Aşk” kitabı için İskender PALA’nın.
Ne diyordu Fuzuli, bu kitabın tarihi sayfalarında; aşık bir pervanedir. Nasıl bir pervane ateşi görünce kendini yakmak isterse aşık da kendini aşka atıp öyle yanmalıdır.
Ve cümlesini tamamlıyordu paragrafın sonuna doğru; hamuru aşk ile yoğrulmuş birisi için, bu pek de zor olmasa gerek. Aşk için geldiği dünyada yine aşk ile hüküm sürmek...
Edebiyatımıza, kalemindeki akıl almaz çizgilerle giren İskender Pala’nın kitaplarını okumaya değer. Zaman kaybı olmayacaktır. Zamanınıza zamanlar katacaksınız geçmişten geleceğe, her sayfasında “Babil’de Ölüm, İstanbul’da Aşk” kitabıyla.
KİTABIN KÜNYESİ:
KİTABIN ADI: BABİL'DE ÖLÜM, İSTANBUL'DA AŞK
KİTABIN YAZARI: İSKENDER PALA
KİTABIN YAYINEVİ: KAPI YAYINLARI
KİTABIN BASIM TARİH: 2010-12
BOYUT : 135-195
SAYFA SAYISI: 416
BASIM YERİ: İSTANBUL
KAPAK TÜRÜ: KARTON
KAĞIT KALİTESİ: 2.HAMUR
DİLİ: TÜRKÇE