Babam Öyle Diyor
SP’nin 11-07-2010’da “Büyük Kongreden İktidara” sloganı ile yaptığı genel kuruldan sonra başlayan liste tartışmaları giderek büyüyen bir ayrığa dönüşme işaretleri taşımaktadır. Çünkü kongrede Erbakan Hoca’nın hazırlattığı kabul edilen Yeşil Liste ile Numan Kurtulmuş’un hazırlattığı Beyaz liste arasında bir çeşit mücadele yaşandı. Bazı delegelerin bu durumu protesto ederek salondan ayrılmasından sonra ise seçimleri Beyaz Liste kazanmış oldu. Ne var ki tartışma kongreyle bitmedi artarak devam etmektedir. Erbakan Hoca ve ona yakın olan bazı isimler yeniden bir kongre yapılmasını isterken Numan Kurtulmuş ve ona yakın isimler ise yeni bir kongreye ihtiyaç olmadığını savunmaktadır.
Milli Görüş geleneğinin son partisi sayılan SP’nin bu tartışmalardan yara almadan kurtulabilmesi hayli zor görünmektedir. Başta Erbakan Hoca’nın bir liste meselesi için taraf olması yeniden kongre istemesi SP için büyük talihsizlik olmuştur. Sn Kurtulmuş’un Erbakan Hoca’ya olan sadakati bilindiği halde, Sn Kurtulmuş’un siyasi geleceğini tehlikeye atacak bir şekilde yeniden kongre isteği Erbakan Hoca ve çevresine ne kazandıracaktır? Milli Görüş geleneğinin “ağır ağabeyleri” diye bilinen Asiltürk-Kazan-Hatipoğlu vb isimlerin yeniden Kongre istemelerinin SP’ye iyi bir gelecek getireceği de hayli kuşkuludur.
Hatırlanmalıdır ki, Erbakan Hoca ve ağır ağabeylerin bazı siyasi tercihleri de Milli Görüş geleneğine her zaman katkı sağlamamıştır. Farklı toplum kesimlerine açılma isteğinin bir sonucu olarak geçmişte RP vitrinine yerleştirilen isimlerlerle bu geleneğin gen uyuşmazlığı içinde oldukları görülmüştür. Silik bir siyaset adamı olan Mehmet Altınsoy, biden bire önce RP’li ardın da onun bakanı olmuştur. Milli Görüş geleneği içinde olup bitenleri sorgulamaya pek rastlanmadığı için Mehmet Altınsoy örneği de hiç tartışılmamıştır. Zaten Altınsoy’da sessizce gelmiş ve sessizce gitmiştir. O gelenek benzeri bir misali Ali Müfit Gürtuna’da da yaşamıştır. 1999 yerel seçimlerinde FP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Numan Kurtulmuş olacakken, ağır ağabeylerin son anda müdahil olması ile Kurtulmuş yerine Gürtuna aday yapılmıştır. Şimdi Gürtuna hangi siyasi çizgi üzerindedir? Bazı TV’lerde gözyaşları içinde, Sn Kurtulmuş’u eleştiren ağır ağabeyler geçmişte tekrarladıkları bu tür siyasi tercihleri içinde kimseye hesap verme sorumluluğu hissetmezler. Zaten lidere olan sadakatleri bu tür siyasi tercih hatalarını örtmeye devam etmektedir. Hiçbir zaman hangi gerekçeyle Kurtulmuş yerine Gürtuna’yı niçin tercih ettiklerini açıklama ihtiyacı da duymamışlardır.
Erbakan Hoca ve ağır ağabeylerin Ak Parti konusunda da tercih ettikleri siyasi tercihleri de kuşku yandırmaya devam etmiştir. Ak Partiyi “bir düşman” gibi görüp o dille eleştirmeleri, 2004’te yoğunlaşan Kıbrıs tartışmalarında Milli Görüş geleneği ile SP’yi, Rauf Denktaş’ı hatta İP’li Doğu Perinçek’i aynı cephede göstermiştir.Bu görüntü elbette Milli Görüş geleneğine hiç yakışmamıştır. Benzeri örnekler daha da çoğaltılabilir. Ancak Milli Görüş’ü temsil etmek iddiasındaki isimlerin eski öğrencileri olan Ak Partililere karşı tutumları pek de hayırhah olmamıştır. Erbakan Hoca’nın İki eski öğrencisinin, Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye’yi idare ediyor olmaları adeta “bir kayıp” gibi görülmüştür. Böyle bir tutumun, siyasi dilin son derece yaralayıcı ve toparlayıcılıktan uzak olduğu açıktır.
Ağır ağabeylerin SP’yi bir çeşit özel mülk gibi gördükleri anlaşılmaktadır. Tabanın eklentileri, ihtiyaçları, ülke sorunlarının çözümü yerine “özel mülkten” sayılan alanın, mülk sahibine rağmen tasarruf ediliyor iddiası daha fazla önemli sayılmaktadır. Öfke ve kızgınlığın ana sebebinin de bu mülkiyet anlayışından kaynaklanıyor olmalıdır. Erbakan Hoca’nın da geçmişi, mücadelesi ve görüşleri itibarı ile Milli Görüş geleneği içinde özel bir yeri olabilir. Ancak bu özel yer, o geleneği Erbakan Hoca’nın özel mülkü yapar mı? Milli Görüş geleneğinin bir özel mülk gibi anlaşılması, mülk sahiplerinin dışında o geleneği halk nezdinde itibar kaybına uğratmaz mı? Bazı marabalar bu durumu önemsiz görseler bile toplumun büyük çoğunluğu için önemli olduğu açıktır.
16 Temmuz 2010’da Akşam Gazetesinde Nebahat Koç’un Fatih Erbakan ile yaptığı röpörtaj bir araba reklamını hatırlatmaktadır. Kendisine ezberletilen reklam cümlelerini sayarak bir arabayı öven çocuk “babam öyle diyor” diyerek konuşmasını bir vurguyla bitiriyor.
Fatih Erbakan’ın konuşmasında “her şeyi babam bilir ve her şey babamındır” anlayışı hakim görünüyor. Ona göre zaten listede yer alanları da “babası öyle takdir etmiş”. Kendisinin, ablasının listede yer alması da elbette bu takdirin sonucudur. Zaten olay daha çok “bir özel mülk alanı” içinde cereyan etmektedir. Bu yüzden haksız da sayılmazlar.
Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olması halinde, SP ile Ak Parti'nin birleşeceği ve başına Numan Kurtulmuş'un geçeceği bu yüzden son aylarda Kurtulmuş'un Hükümete yönelttiği eleştirileri daha ılımlı düzeyde tutmaya çalıştığı gibi görüşler ise (Ali Bulaç, Zaman Gazetesi, 17-07-2010) muhtemelen bir fantazi olarak kalacaktır. Çünkü Sn Kurtulmuş'un SP'yi bir parti yapma mücadelesi böylesine anlamsız fantazilerle engellenirse önce SP'ye yazık olur.
Sonra SP eliyle hal yoluna koyulması muhtel bazı ülke sorunları, sorun olarak kalacağından ülkeye yazık olur.