Az Bir Şey Değil…
1991 yılında SSCB’nin yıkılması ile değişen dünya dengeleri ülkemizi iki yönde etkiledi. Birincisi siyasi anlamda ikincisi ise kültürel alanda…
Siyasi alanda etkiledi, çünkü herkesi, her şeyi ve her kesimi düşman gören, değişen şartlara göre düşman ve dost konsepti değişen özellikle 1980 darbesinden sonra asker destekli bürokratik oligarşiye doğru kayan ülkemiz; her ne kadar Turgut Özal’ın ekonomide liberalleşme çabalarına paralel olarak sosyal alanda da liberalleşmeye çalışması yeterli olmadı. Hatta diyebiliriz ki çeşitli gizli odaklar tarafından engellendi.
28Şubat post modern darbesinde yaşadıklarımızdan anladığımız kadarıyla değişime karşı direncin çatışmaya kadar varabileceğini gördük. Siyasetçilerin her zaman olduğu gibi pasif davranması ile ülkemiz tehlikeyi çok şükür ki kolay savuşturdu. Ama birçok faili meçhul cinayetlere de şahit olmadık değil. Nitekim Turgut Özal’ın, Eşref Bitlis’in ve birçok önemli kişilerin ölümü hala şüphe ile karşılanmakta.
Yine bizi bu güne kadar perde arkasından “yönlendirenler” bu sefer taraf değiştirip(değişen)dünya düzenine uygun olarak yeniden düzenlemek istedikleri için her zaman “baskın” çıkanlar bu sefer şaşkına döndüler. Haliyle birtakım menfaatlerin odağında olanlar yerlerini bir başkalarına terk ettiler/etmekteler.
Nitekim ekonomi alanında TÜSİAD, siyasi alanda CHP’nin başına gelenler ile MHP’nin 12 Haziran seçimleri sırasında düştüğü durumu sayabiliriz. Anayasal kuruluşların yeniden şekillendirilmelerini de utmamak gerekir.
Yeni anayasa tartışmalarının insan hakları üzerine olduğu söylense bile, aslında çatışma/çekişme yeni düzende kazanılmak istenen mevkilerin savaşıdır. Sözün özü Ülkemiz siyaseten (her ne kadar) siyasi sistemi aynı kalsa da (bu arada Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemini ileri sürmesini göz ardı etmeyelim) subaşları ve hâkim güçler değişmiştir.
Kültürel alana gelince;
Avrupa ülkelerinde (mesela) İtalya’da Gladio yapılanması bertaraf edilirken bizdeki gibi siyaset yeniden düzenlenmemiş, subaşları ve hâkim unsurlar aynı kalmıştır. Değişen, gizli birtakım odakların gayri hukuki olarak siyasete müdahale etmesinin engellenmesidir. Yani toplumun günlük hayatına etki edecek düzenlemeler ve anlayışlar oluşturulmamıştır.
Türkiye’de ise siyaset(öyle istendiği için) daha muhafazakârlaştığı için, toplum ona göre yeniden şekillendirilmek ve yönlendirilmek istenmektedir. Nitekim devletin halkla yakınlaşması(bir anlamada barışması) devletin halkın hayat anlayışına saygı göstermesi ve bu alanda uygulamalar başlatması resmi kültür politikalarının da değişmesine neden olmuştur.
Bir başka sebep ise Türkiye’nin Orta Doğu, Balkanlar ve Orta Asya’ya açılırken din ve milliyet yani kültür unsurlarını kullanmasıdır. Yine güttüğü bu dış politikaya dayanak olarak Osmanlının bu coğrafyalardaki politikalarına atıfta bulunulmaktadır. Bu coğrafyalara şunlar söylemektedir” biz o zamanlar gül gibi geçiniyorduk, şimdi de gül gibi neden geçinmeyelim?”
Türkiye yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi iki şeyi aynı anda başarmaya çalışıyor,”bu da az bir şey değil”…