Ayrılırken Tanımak
Son günlerde bir şarkı beni düşündürmeye başladı: "Ben adamı ayrılırken tanırım." Gerçekleri bu kadar net anlatan bu cümle, bence özdeyiş niteliği taşıyor. Neden mi? İnsanın doğasında vardır sevmek ve sevilmek isteği. Özellikle gençlik yıllarında bu duygu daha çoşkun akar yürekten yüreğe... Delikanlılık, genç kızlık dönemlerinde insanlar genelde aşka âşıktırlar. Çok kolay âşık olurlar, aslında âşık olduklarını sanırlar. O coşkulu duygularla çoğu zaman "Çok seviyorum, çok seviliyorum, o halde hemen evlenmeliyim." diye düşünürler.
Ne demiş atalarımız? "İki gönül bir olursa samanlık seyran olur." Aslında bu da ayrı bir konu... Artık iki gönül, samanlığa sığmaz oldu. İki kişilik çekirdek aileler kocaman evleri ve pahalı eşyaları tercih ediyorlar. Düğün takıları da aldı başını gitti. Hem hayat pahalılığından dert yanarız, hem de düşünlerde takı yarışından geri kalmayız. Şimdilerde düğün işlerini organize eden kuruluşlar var. Eskiden yabancı filmlerde görürdüm, şaşırırdım. "Ne var ki, düğün davetli listesini hazırlayıp davetiyelere isim yazmakta? Salon zaten tutuluyor, elbette bütçeye göre... Fotoğrafçı belli, kuaför belli... Çok abartıyorlar." derdim. Artık ister istemez bizler de bu çarka kapıldık, gidiyoruz. Bakalım, sonu nereye varacak?
Bir coşkuyla başlayan evlilik hazırlıkları zaman zaman aile büyüklerinin yerli yersiz müdahaleleriyle bir dargın, bir barışık olarak devam ederken her şey ayrıntılarıyla düşünülür de " Ben bu kıza/ erkeğe âşık mıyım gerçekten? Onunla bir ömür geçirebilecek miyim? Şu an kusursuz görünüyor ama zamanla kusurlarını görecek olursam hoşgörülü davranabilecek miyim? Hastalıkta - sağlıkta, iyi günde - kötü günde, zenginlikte - yoksullukta hep yanında olabilecek miyim? O da bu soruları kendine sormuş mudur? İkimizin cevabı da olumlu ise mutlu oluruz." tarzında pek düşünülmez.
Görkemli düğünler pek çok genci imrendirir. "Acaba ben de böyle mutlu olabilecek miyim? Darısı başıma. Gelin hanım, ayakkabısının altına adımı hafifçe yazsın da çabuk silinsin. Ben de kısa zamanda evleneyim." dilekleri yürekten kopup gelir. Allah, herkesi sonu gelen kullardan eylesin! Teller, duvaklar, bembeyaz gelinlikler, fotoğraflardaki mutlu gülüşler, kuğu gibi gelinler, çakı gibi damatlar birkaç seneye kalmaz değişir bazen. Birbirlerini iyice tanımayan insanların yaptıkları bu evlilikler çatırdamaya, önceden fark edilmeyen kusurlar batmaya başlar. O arada çocuk da dünyaya gelmişse işler karmakarışık bir hal alır. Bir süre kavgalarla geçer ama çözüm bulunmazsa maalesef istenilmeyen sona gelinir: Boşanmamız gerek...
İş boşanmaya gelince kişilerin iç yüzü daha çok açığa çıkar. Pazarlıklar başlar. Evi kim alacak? Araba kimde kalacak? Evi tanıdık birine satmış gibi yapma, arabayı elden çıkarma gibi mal kaygısı ön plâna geçer. Bir de suçlamalar başlar. İki kişi anlaşamamıştır. Suç aramaya, çamur atmaya gerek yoktur. Medenî bir şekilde, dürüstçe bitirebilmek de bir erdemdir. Eşlerden biri dans etmeye bayılıyorsa, diğeri dans bir tarafta dursun; kolunu bile kaldırmaktan hoşlanmıyorsa suç kimdedir? Biri geç vakitlere kadar televizyon izliyor ise diğeri sohbet etmekten keyif alıyorsa hangisi suçludur? Ya orta yol bulunacaktır, ya da "Ben buyum! Değişemem." deniliyorsa bu evliliğe nokta koymak gerekecektir. Zaman zaman virgüllerle uzatılsa da uyumsuzluk ortadan kalkmadığı takdirde o evlilik eninde sonunda noktalanacaktır.
Mutlu sonlara Türk filmlerinden alışık olsak da hayatta hep öyle olmuyor. Evliliğe canımlı cicimli başlıyor, düğün fotoğraflarında gülümsüyor isek o günlerin hatırına ayrılırken de olgun davranmamız gerekir. En azından hakarete varan sözler söylemeden, iftira atmadan, düşman olmadan, el sıkışarak çağdaş bir tutumla ayrılık göğüslenmelidir. Tanıdığımızı sandığımız kişiyi işte bu noktada gerçek yüzüyle görebiliriz. Seren Serengil'in şarkısını bu nedenle çok sevdim. Pek de güzel söylüyor!
"Ben adamı ayrılırken tanırım."
HARİKA UFUK / ADANA / 4 EKİM 2010 / SAAT: 16.30
Bu şarkının varlığından yazınızı okuyunca haberim oldu bende merak ettim dinleyeceğim.
Ben ayrılırken adam kadın denmeden İNSANIN tanındığına şahidim.
Çünkü bende bir 4 yıl süren bir evlilik tecrüesi yaşadım.
Komşunun erkek kardeşiyle kaçan bir kadına ne söyleyebilirim ki, söylediklerim de zaten şarkı olup söylenemez şarkılarda.
Günümüzde evlilik haberlerini alıdığımız kişilerin 2 ay sonra boşandıklarını duyuyorum.
Ekim 6th, 2010 at 12:47Evlilik zor mu yoksa insanlar bukalemun mu acaba ?
Selam ve saygılarımla
Harika Hanım;
Dile getirdiğin hususu ben de hep kullanırım hayatta. Ayrılık kelimesi değil, kaybetme kelimesi üzerine söylerim.
İnsanların gerçek kişiliklerini çoğu zaman kaybederken tanırsınız. Kaybettiğinde kendini de kaybediyor mu kaybetmiyor mu? diye...
Aynı şey, şirket ortaklıklarında, boşanmalarda, ayrılmalarda olur. Kişinin gerçek yüzü çıkıverirr ortaya...
Ayrılıklar kaybedişler, gerçek karakterlerin turnosal kağıtlarıdır. (Ahmet FİDAN)
Ekim 7th, 2010 at 12:47güçlü kalem HARİKA UFUK HANIMEFENDİNİN şiirlerini ve yazılarını zevkle takip ediyorum yine güzel bir konu,güçlü bir anlatım yüreğinize sağlık kaleminiz hiç susmasın.
Ekim 7th, 2010 at 18:56Teşekkür ediyorum. "Ben adamı ayrılırken tanırım." aslında çok fazla derinlik taşıyor. "Adam" yerine "insan" sözcüğünü düşünerek yazdım.Sayın Ahmet Fidan Beyefendi'nin de yorumunda belirttiği gibi ayrılmak sadece boşanmalarda çiftlerin ayrılması değildir, bir beraberliğin sonlandırılması, bir ortaklığın bitişi anlamlarını da içerir. Gerçek yüzler işte o zaman ortaya çıkar. Saygılarımla...
Ekim 9th, 2010 at 16:21