Aynı Frekansta Çalan Bir Şarkıdır, Ruh İkizliği
Ruh ikizi olabilmek ve ruhuyla yaşabilmek bir ömürlük. Aynadaki içsel bakışlarının birleştiği noktadadır, ruhsal birleşim. Aynanın saydam yüzündeki,
kadınsal bakış ve aynansın sır bölümündeki erkil tapınış.
Ruhların birliğini; bakışlarımızda ki enerji bütünlüğünde ki, illüzyonist tavırlardan alırız. Ruh; bedeni ayakta tutan ve yaşamasını sağlayan, zahiri bir bedendir. Göremeyiz,tutamayız, dokunamayız. Oysaki göremediğimiz bu saydam varlık, bir ömür boyu bedenimize sarılarak, tango yapar zamanın her salisesinde.
“Ruhumdaki tan yeri ağarmakta
Ağır ağır senli düşlerle
Geldiğin her anı gitmeler sarmakta
Kahır üstüne kahır günlerde.” AYSUN GÜL
Hepimiz ruhumuzdaki elektriğe uygun olan iletişimi yakalamak isteriz, ona kavuşmak, onunla bir birliktelik için hayaller kurarız. Kim olduğunu bilemediğimiz, bir başka ruhun enerjisi hisseder, ama onu sadece hayal etmekle yetiniriz. Her yeni tanıdığımız ruhta bu ben miyim? bakışıyla gözlerinde ki akışın içinde kaybolmayı bekler, yanıldığımızı fark edince de hüzün içinde tükeniriz.
Kalbin telaşeye düştüğü anlarda sorgularız anlaşılabilmeyi, anlayan birilerinin birlikteliğini. Varoluşun getirdiği sancılı hükümlerle, eksi ve artı enerjinin çarpışması sonucu, ruhundaki aşkını kaybeden erkek ve dişi neronlar, ayrışmışlık içinde daimi hayata sarılırlar, artık. Yaşamın yarattığı kargaşa içinde, savrulup giderler ve gelirler karşıtlıklar içinde. İnsani enerjinin, yaratılan her varlıkla olan iletişiminde ki davranışlar, olumlu ve olumsuz hakikatlerle belirginleşir.
“Biz biriz tümleriz ayazında
Üşüdükçe ısınan, ısındıkça ayaz çarpan
Biz birlikteyiz ruhun bedene yaslanışında
Uykunun bedene saklanışında
Canın canana varışında
Biz biriz birleriz
Birlikteliğin başlangıcında ve sonunda” AYSUN GÜL
Kalu Bela’da birleşen bu iki enerjinin ayrışmasıyla oluşan tezat, eninde sonunda bir birliktelikle sonuçlanacaktır. İnsana dahil olan lahzalar da, ruh ikizinden ayıran Allah, bir gün gelip bir tevafukla bütünleştirecektir bu insanları. Benzerini bulan ruhun titreyişleri, buna onu eskiden de tanıdığı yansıtacaktır.
Etkileşimin içsel gayesini gerçekleştiren duygular, dışsal bütünleşmeyi gerçekleştirince, yarım kalan ruhlar enerji saçacaktır, etrafına. Benzemek demek gözleriyle değil, bedeninde uzuvlarıyla değil; gerçekten hislerindeki kaliteli uzuvlarla aynı olmaktır. Yani ayna olmaktır, ruhunun yanında. Kalbinin titrediği hissetmektir. Aynı şeyleri yaşamak değil, ama benzer davranışlarda bulunmaktır. Aynı çizgide olmak değil, o çizgi üzerinde adımsal farklılık yaşamamaktır. Hayatın tabii yönünü tefekkür ederken, düşüncenin girdabında aynı yerde dönmektir.
Bu ruhların karşılaşması, yoğun bir enerjinin de karşılanması demektir. Bir kadın ver erkeğin, aşık olmalarına benzemez bu iletişim. Farklı bir bütünleşmenin hayata yaklaşmasıdır bu. İki ruh zaten kendi bedenlerinde tamı yaşarlar. Bir araya geldiklerinde yaşanansa, bütün olmaktır. Orantısız bir bütünlüktür bu. İki enerjinin birleştiği noktada karşılaşan hisler, kutubi zıtlaşmaların enerjisiyle aynı noktadadırlar. Yarım yoktur, bu ikiz ruhların ellerinin buluştuğu noktada. Evrensel kanaatleri aynıdır. Özgürlükte esarette ayrışma yaşamaz onların bakış açısında. İçsel yani kadınsal yani duygusal ruhla; dışsal yani erkil yani erkeksi yani bakış ve davranışlardaki rahat yönlerin bir araya gelmesidir.
Bu insanları yaratan bir araya getirdiğinde, ki “bu sık olmaz” iki enerji çok yoğun bir elektrik akımıyla, birbirlerine yansırlar. Yaklaştıkça uzaklaşır, uzaklaştıkça yaklaşırlar. Hissel bir ilişki değildir bu, daha derin daha anlamlı, daha ritmik ve melodisi yazılamayan bir şarkı gibidir.
Ruh ikizi olan insanların zıt kutuplar olmadıklarını tekrarlamak istiyorum. Yani farklı bedenlerdeki birbirine benzemeyen görüntünün altında, aynı yaşam tarzıyla hayata bakan ruhlardır. Böyle ilişkilere bir anlam vermeye yada bir isim takmaya gerek yoktur. Onlar ne sevgilidir, ne de aşık, ne kardeştir, ne de arkadaş onlar ayrı bedenlerde, aynı ruhu taşıyan bir bütünlüktür, bakışlarına kadar aynı. “Evrende bu bütünlüğü anlayacak bir cihazın olduğunu sanmıyorum.” Sanılarla değil, varsayımların vardıklarıyla değil, hislerin ve çekim kuvvetindeki ekstra yoğunluğunun bir sonucudur, bu tutkulu benzeşim ve beraberlik.
“Sura üflenen tek sancılık nefes
Sır ol kalbimin etrafına
Mabedimin güneşinde sen ol
Aydınlığın karanlıktan ayrılan çehresi
Sen ol yaran gibi.” AYSUN GÜL
Tanımlamasını sadece onların yapabileceği, bir kavram ve yaşama biçimidir. Bazen hayatla barışık, bazen savaş halindeki bir kargaşadır, bazen akıllı çoğu zaman akla zarar bir deliliktir, iki bedenin yaşadıkları. Aklın sıra gölgelenen tarafındaki, karanlığının kırılma noktasıdır. Heyecanların ve durgunlukların, içtimai sebebinin bir araya getirdiği bülten açılımıdır.
“Evrenin sureti, mizanda kırıldı
Arasat divanı, seninle kuruldu
Kaybolan günlerin hırçınlığında
Ruhların ikizi, duyurulur bulundu.” AYSUN GÜL
Hayatı boyunca anlaşılamadığını düşünen biri, karşısında kendisinden aynı bir tane daha çıktığında yaşamındaki değeri ve anlamı fark eder. Endişelerindeki kırılışın huzura dönüşünü seyreder, ama birlikteliği sadece hissel manada yapabilir. Bir araya gelmelerindeki eksilerin ve artıların manasında, birbirlerini kaybetmeden yaşamayı tasarlar ve öyle adım atarlar geleceğe.
“Saçlarının bitiminde
el sürümünden dokunuş günceleri
tarihsiz ve tarifsiz sakıncaların dürtüleri
sardı gözlerini genden gerilen.
Ana rahminde ceninsel sürtüşmelerden
sevişmelerin doğumu olmak üzere.” AYSUN GÜL
Bu iz sürümü ömürlük devam ettiği müddetçe, varlıklarındaki ehemmiyetin farkındalığını hem bilirler. Bunları yaşarken yaşadıkları yıpranışların ardındaki olgunlukla, enerjilerini tam ve dengeli tutarlar. Onlar aşkın da, sevginin de, arkadaşlığın da, dostluğun da, eş olmanın da en tutkulu ve deşarj olmuş halini yaşarlar, kıskanılacak kadar birbirlerini anlarlar, anlaşabilirler. İkiz güçler sinerjileriyle, daima hayata pozitiflik katarlar. Birdir onlar ayrı düşünülemezler, tek türdür onlar, fıtratı birlikte tezahür ederler.
SELAM VE DUA İLE
İŞTE HAYAT
Hayat bir nehir gibidir,
Akar gider insan ömrü
Birileri set vurmadıkça durduramazsınız
Yağmurlarla beslenir, Güneşle kurur
Gün gelir biter bir denizin kıyısında
Yok olur
Ama hayat devam eder
Tıpkı acılarla mutluluklarla süren bir hayatın yok olup
Geride kalanlar için devam ettiği gibi.
Sona varmadan önce geriye bakarsınız
Yaşanmış yaşanmamış neler var diye
Ya üzülür ya da bir tebessüm edersiniz
Bir nehir gibi ya çağlayanlar olmuşsunuzdur
Ya da durgun sakin akmışsınızdır
Hayatın içinde.
Kim bilir ne sevdalar, ne sevgiler, ne acılar görmüşünüzdür
Çocukluktan gençliğinize, orta yaşlılıktan ihtiyarlığınıza
Kiminde üzülmüş kiminde sevinmişsinizdir
Bir kır çiçeğinin hayata tutunup rüzgârlara karşı koyuşu gibi
Hayatınızdan kayıp giden sevdiklerinizin acısını da yaşamışsınızdır
Unutamamışsınızdır... Anıları gelir gözlerinizin önüne
İki damla gözyaşınızın süzülmesine mani olamazsınız
Yüreğiniz burulur ağlayamazsınız…
Aşkı, sevgiyi, dostlukları ve doğayı yaşamışsanız
Acılar çabuk küllenir, unutabilirsiniz
Hayat devam eder der yürür
Başka sevgiler, başka aşklar, başka dostluklar yaşarsınız
Beklenen başka acılara rağmen bilemezsiniz
Kalan ömrünüzde yaşayacaklarınızı
Elleriniz titreyip dizlerinizde derman olmadığı zaman
Eğer yanınızda bir sevdiğiniz var da
Feri kaçmış gözlerindeki ışığı görebilmişseniz
Eliniz hala bir papatya dalına uzanıyorsa
Bilin ki hayatınızı yaşamışsınızdır.
Bir nehir gibi akan hayatınızda
Eylül 24th, 2010 at 11:26İçinizi coşturan yağmurlar varsa
İçinizi kurutan kızgın güneşe inat
Ölümden korkmazsınız.
Sevgili Aysun;
Eserlerin arasında 24 Eylül 2010 Miladi Dünya yılı itibarıyla şaheser diye niteleyebileceğim son derece dikkatli ve rikkatli sözcüklerle bezenmiş bir yazındı.
Beynine sağlık. Söyleyecek tek bir kelime bile bulamıyorum. (Bir iki yerdeki imla hatası haricinde)))))
Eylül 24th, 2010 at 12:03Ahmet hocam imla hatasız olmuyor acele olunca. Siz de biliyorsunuz, yoğunluktan yazılarıda koştura koştura yazıyorum. Ama sözleriniz için teşekkürler.
Eylül 24th, 2010 at 14:22saygılar.
MERHABA ATİLA ŞİİRİN İÇİN TEŞEKKÜRLER.
Eylül 24th, 2010 at 14:23merhaba aysun bn teşekkür ederim
Eylül 25th, 2010 at 14:51