AYM Başkanı Paralelci mi Değil mi ?
Ahmet Hakan'ın dünkü köşesinde paralelcileri aklamaya dönük algı yazısının devamında ‘Anayasa Mahkemesi Başkanı Paralelci mi' başlıklı bir bölüm vardı.
Ahmet Hakan bu soruyu, Yeni Akit gazetesinin eski yazarı Faruk Köse'nin yanlış anlamaya müsait bir twitinden hareketle soruyor ve kendisine malzeme verdiğini düşündüğü Köse'ye “İslami kesim içinde yer alan araştırmacı yazarlardan biri” şeklinde övgüler düzüyor.
Sonra da Köse'nin twiti üzerinden Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan'ı, Milli Görüş'çü, İskenderpaşa'cı ilan ederek aklıyor.
Yazıyı okur okumaz eski bir arkadaşım olan Faruk Köse'yi arayıp neler olup bittiğini sordum. Uzunca bir görüşme yaptık.
Faruk Köse'nin “Sabah, AYM Başkanı Zühtü Arslan'a "paralel" imasında bulunmuş. Zühtü Abi'yi SBF'den tanırım. Milli Görüş / İskender Paşa çizgisinden gelir. Zühtü Bey ile Hak Yol Vakfı'na bağlı evlerde 1 yıl birlikte kaldık. O mezun oldu, biz devam ettik. Sabah'ın iması gerçeği yansıtmıyor” şeklindeki Ahmet Hakan'ın yazısına da mesnetlik eden twitinden hareketle Zühtü Arslan'ı ne kadar tanıdığını sual ettim.
Öğrencilik yıllarından sonra bir daha hiç görmediğini, daha sonra hangi yapı ile ilişkisinin olduğunu bilmediğini söyledi.
Kendisine şu an hiçbir ilişki ve bağım olmasa da “ben de Hak Yol Vakfı'nın ev ve yurtlarında kaldım. O gün birlikte olduğumuz arkadaşların pek çoğu çeşitli mecralara savruldular. O gün İskenderpaşalı ve Milli Görüşçü pek çok arkadaş Gülen'e intisap ederek o yapının tetikçisi oldu. Neredeyse 30 yıl öncesinde kalmış bir hikâyeden hareketle, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan'ın mensubiyeti hakkında nasıl bu kadar emin olabildiğini sordum.
Görüşmemiz devam ederken de, “AYM Başkanı Zühtü Arslan hakkında yazdıklarım öğrencilik yıllarına aittir. Mezuniyetten sonrasına dair bir bilgiye ve iddiaya sahip değilim” twitini attı.
Faruk Köse samimi ve duygusal bir arkadaş. Hata ettiği kendisine anlatıldığında kavrayabilecek bir insan. Telefonda bana “çok haklısın, ben bu kısmını idrak edemedim, hata etmişim hemen twit atıyorum” dedi ve konuşurken de yukarıda yer verdiğimiz mesajını yazdı.
Bazen eksik bıraktığınız veya söylenmemesi gereken zamanda söylediğiniz bir şey, ciddi yanlış anlamalara yol açabilir bu örnekte olduğu gibi.
Faruk'un eksik bırakmasını, Ahmet Hakan hemen fırsata çevirip, “Bu tür zamanlarda Faruk Köse gibi dürüst insanların yürekli tanıklıklarına ihtiyaç duyulur. Allah razı olsun kendisinden” diyerek hem eski Akit yazarı üzerinden bu mahalleye gol atmaya kalkıyor, hem de Zühtü Arslan'ın FETÖ'cülerle bir irtibatının olmadığı imasıyla aklamaya çalışıyor.
‘Zühtü Arslan FETÖ'cü müdür, değil midir' bunun kararını verecek değiliz. Lakin paralelci çetenin polis teşkilatına tepeden tırnağa hâkim olduğu bir dönemde, sizi Polis Akademisi Başkanlığı'na getirmişler ise insan sormadan edemiyor “bu iş nasıl oldu” ya da “bunu nasıl başardınız Zühtü Bey” diye.
Hele ki, FETÖ olarak siz, İskenderpaşa Cemaati'nin şeyhi olan Esad Coşan'ın ülkeden ayrılmasına yol açmakla ve hatta şaibeli kazasında rol almakla falan da itham edilirken, İskenderpaşa cemaatine mensup daha önemlisi en büyük düşmanı olduğunuz Milli Görüşçü birinin Polis Akademisi'nin başına gelmesine nasıl göz yumarsınız?
Bunca masum polisi akıl almaz ithamlarda bulunup görevden uzaklaştırmış ve hatta tutuklatmışken, nasıl olur da düşman olarak telakki ettiğiniz yapıya ait birinin tümüyle sarmaladığınız akademinin başına geçmesine izin verirsiniz?
Bu soruların cevabı herkesin malumu. Ama Ahmet Hakan'a sormak isterim. Devletin mahremlerini çalıp, Türkiye'nin düşmanlarına servis edebilen, Cumhurbaşkanı iken Abdullah Gül'ün kahvesine tuz atarak ölüm tehdidinde bulunan, siyasetçi, asker ve sivil bürokrat, işadamı, diğer Müslüman cemaatler, bireyler ve hatta diğer terör örgütlerin içine dahi sızacak kadar gözü kara, kendine bağlı savcıları gizli tanık yaparak kumpas kurma kapasitesi hakkında ipuçları veren bir yapı mı, Arslan'ın Polis Akademisi'nin başına geçmesine izin verecek?
Ahmet (yaşıt olduğumuzdan sanırım bir sakıncası yok) kaleminin fena olmadığını biliyoruz ama algı operasyonu konusunda pek de yetenekli olmadığını sen de kabul et.
FETÖ ile nasıl bir ilişkin var bilmiyorum ama çaldığın saz, tekrarladığın nakarat ‘kabak tadı' verdi farkındasın değil mi?
Faruk Köse dostumuza ise telefonda söylediğimi buradan da hatırlatmak isterim. Batılda saf tutanların hepsi insanlığın tek umudu olan Türkiye ile savaşıyor. Bunu söyleyemedikleri için de, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef tahtasına oturtup, savaşlarını onun üzerinden yürütüyor.
Erdoğan'ı versek başkalarını isteyecekler. O'nu da versek başkalarını. Son kişi kalana dek devam edecek bunların istekleri. O halde safları sıklaştırıp, Erdoğan'ı koruduğumuzda aslında Erdoğan'ı değil kendimizi, insanlığın umut gemisi Türkiye'yi ve geleceğimizi korumuş olacağız.
Bu nedenle, Türkiye'nin geleceğinde saf tutuyoruz. Bırakın, Ahmet nerede saf tutarsa tutsun. Hayat onun hayatı, hesap onun hesabı.