Aydınlanmacı Düsünce ve Romantizm
Aydınlanmacılığı eleştiren üç temel akım vardır..
Bunlar; romantizm, Marksizm ve Din’lerdir.
Yeninin karşısında şaşkınlığa düşen ve eski iyi zamanlara, değiştirilemez politik istikrara yeniden dönmek isteyen romantizm ve düşüncelerini hem aydınlanmacılığın açmazlarını hem de romantizmi eleştirerek formüle eden ve yönünü geriye değil geleceğe çevirmiş, burjuva toplumunun çelişkilerini aşarak yeni daha uygar bir toplum kurmayı amaçlayan Marksizm ve binlerce yıl öncesine dayalı akıl ve duyu ötesi alan açıklaması yapan Din’lerdir.
Aydınlanmacıların Nietzsche'den esinlenen hedefsiz postmodernist eleştirisi, romantizmin izlerini taşır. Varolan düzenin sınırlarını aşamamıştır. Bazı açılardan savunucusudur.
Romantizm; Marksist anlayışın zayıflamasına paralel olarak güç kazanmaya başlamıştır. Aydınlanmacılığın kazanımlarını ortadan kaldırmak için, onun açmazlarını eleştiren fakat tarihsel kazanımlarını korumak isteyen Marksist eleştirinin de zayıflatılması, hatta mümkünse ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Aydınlanmacılık tartışmalarında, Marks vardır. Burjuva toplumunun karşı karşıya bulunduğu sorunlara ilişkin yapılan tartışmalarda en temel sorunların üzerine eğilmiş olması nedeniyle Marks ciddiye alınır.
Bazılarına göre; Marks'ı göz ardı ederek tek bir ciddi bilimsel, felsefi, siyasi ya da toplumsal sorunun aklı başında, ciddi ve anlamlı tartışılması mümkün değildir.
Tartışma konusu edilen toplumsal eşitsizliğin eleştirisidir. Bütün eşitsizliklerin temelinde, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetten kaynaklanan toplumun sınıflara ayrılmış olmasının yattığı, dolayısıyla toplumdaki eşitsizliklerin ortadan kalkması için üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyetin sağlanması gerektiği düşüncesi yeni değildir.
Bu düşünce ilk olarak Marks tarafından yorumlanmıştır. Bu düşünce değişik biçimlerde çok önce savunulmuştur. Bu düşüncenin bilimsel olarak gerekçelendirilmesi ve uygulanır kılınabilmesi için mümkün yollarının gösterilmesi konusunda birçok akım vardır.
Hegel diyalektiği; burjuva toplumunun temel sorunlarına eğildiği, bunları bilimsel olarak açıkladığı ve mümkün olabilecek alternatif önerileri geliştirdiği için, kendini sürekli yenilemekte canlı kalmaktadır.
Immanuel Kant; kendi aklını kullanma cesaretine sahip ol der. Bunun temel gerekçesi ise; o yıllarda özellikle Prusya ve diğer Alman krallıklarında entelektüeller arasında Fransız devrimine ilişkin yoğun tartışmalarda ortaya atılan bir soruya, Fransız devrimine ideolojik dayanak oluşturan Aydınlanmacılık düşüncesinin ne olduğu sorusuna cevap vermektir.
Aydınlanmacılığı savunanları birleştiren düşüncelerden birisi, insanın akıllı olduğu kabulüdür. İnsan akıllı olduğu için, doğa ve topluma hükmeden yasaları öğrenerek, bilgilenerek aydınlanabilir. Aydınlanmak, insanın yaşamsal yoludur.
İnsan, kötü değildir; aksine insan ilkesel olarak iyidir. Ancak insanın iyi olabilmesi için aydınlanması gerekmektedir.
Romantizm de, Marksizm de, diğer eski ve yeni dinsel akımlar da; doğmalara dayalı insanı, toplumu bütün olarak kavrayamayan akımlardır. Bu akımlar tartışma konusu edilmeye devam ediyor. İnsan ve toplum karşılığı olmayan düşünceler, tartışma düzeyinin ötesine geçememektedir.
Değişime dönüşüme gelişmeye kapalı olan, dogmalara dayalı yaklaşımların, insanlığa düşünce bazında katkısı olmuştur olacaktır. Onun ötesinde yaşamın bizzat içinde anlamı olmadığı olamayacağı açıktır.
İnsan ve toplum değişmekte dönüşmekte, gelişmektedir.
Günün Söz: Çok yönlü düşünceyle beslenen insan, gerçeği algılar.