Avukat Kriminal Uzmanın Söyledikleri; Vicdan Ahlak
CHP Eski Genel Başkanı Deniz Baykal'ı kurtarma operasyonlarının hiçbir anlamı yok. Dün televizyonlarda yapılan açıklamaları görünce insanın 'yuh' diyesi geliyor. Baykal'ın avukatı Muzaffer Yılmaz ve Ulusal Kriminal Büro Direktörü Uğur Kurtulan basın toplantısında şunları söylemişler: Deniz Baykal'ın morfolojik izleri ile Sayın Baykal'ın mayolu resimleri baldır ve bacakları gösteren resimleri, Ayrıca Baytok'un mecliste yanyana olduğu görüntüler tarafımızdan incelendi. Burada montaj modifikasyonları ile bu görüntünün değiştirilmiş olduğu kanaatindeyiz. Görüntüler 2 bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümdeki baş kısmı videodan monte fikrini taşıyoruz..."
Hadi canım sende
Deniz Baykal ise avukatının ve uzmanın yaptığı açıklama sonrasında şöyle demiş: "Bu noktada aday olmam gibi bir şey söz konusu değildir. Avukatım Sayın Muzaffer Yılmaz ve Ulusal Kriminal Büro Direktörü Sayın Uğur Kurtulan'ın yaptıkları değerlendirmelerle, ayrıntılı açıklamalar karalama kampanyalarıyla siyaseti dizayn etme anlayışına, Türkiye'de estirilen fitne ve fesat rüzgarlarıyla, ahlak dışı komplolara bir yanıttır."
Asıl soru ise şudur: Kaset olayı açıklandığı günden beri Baykal'ın ağzından komplo iddiaları dışında hiçbir şey duyulmadı. Türkiye'nin en iyi konuşan ve en birikimli siyasetçilerinden biri olan Baykal'a karşı, olmayan bir komplo yapılacak ve istifa edecek öyle mi? Hadi canım sende.
Hatırlıyor musunuz bilmiyorum, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek Baykal'ın banka hesaplarının elinde olduğuna yönelik bir açıklama yapmıştı. Baykal istifa mı etmişti. Yoksa bildik uslübuyla hodri meydan mı çekmişti.
Anlayacağınız kamuoyuna sizinle ilgili bir iddia ortaya atıldığında iki şey yaparsanız. Ya olayı kabul edersiniz ya da olayı ret edersiniz. Ancak ret ettiğinizde bilgilerin devamı gelecekse ne yaparsınız? Tabiki, istifa eder ve olayın komplo olduğunu iddia etmeye devam edersiniz.
Baykal yandaşları ne yaparlarsa yapsınlar olay bitmiştir. Kamuoyu vicdanında Baykal mahkum olmuştur. İnanın gerçek olmasaydı Baykal ve Baytok kasetin düzmece olma ihtimali karşısında ortalığı birbirine katarlardı. Ne istifa yaşanırdı ne de böylesine tartışmalar. Ulusal Kriminal Büro Direktörü Uğur Kurtulan'ın açıklamalara bakar mısınız? "Monte fikrini taşıyoruz", "… bu görüntünün modifikasyonla değiştirilmiş olduğu kesin kanaatindeyiz." "…. o kişinin oradaki kameraya bilerek poz verdiği gibi bir intiba uyandırmaktadır."
Hüseyin Şengül ve Baker'in yazdıkları ufkumu açtı
Hüseyin Şengül'ün dünkü "Ulus Baker üzerine yazmak" başlıklı yazısından birkaç alıntı yapmak istiyorum. "Uzun bir süredir "vicdan" üzerine yoğunlaşmaya çalışıyorum. Çünkü insanlar Tanrıyı 'kandırıyorlar'! Ve üstelik O'nun kanmayacağını bile bile bunu yapıyorlar. Ben bu kervanda değilim! Peki, neredeyim? Benim bir iç tanrıya ihtiyacım var. Belki de bu iç tanrı, önsel olarak bende var. Ve bütün insanlarda!
"İşte ben bu iç tanrıya, "Vicdan" diyorum. Sanıyorum bunu Voltaire diyordu. Bu konulardaki birçok önemli sorudan birisini de, vicdanla ahlak ilişkisi nedir sorusu oluşturuyor. Eğer ahlak, vicdanın önseli ve onu yönlendirecek ölçüde etkiliyorsa o zaman vicdan, kolayca dinler ya da ideolojiler ahlakının bir parçası haline gelebilir. O zaman da "İç Tanrı" teorisi çöker.
Şengül yazısının son paragrafından Ulus Baker'den ise şöyle bir alıntı yapıyor: "Vicdan ahlakın koşuludur, onun önünde gelir, yani ahlakın buyurduğu bir tutum değildir. Ahlak "vicdanlı ol" gibisinden saçma bir şey söyleyemez... Her şeyi buyurabilir, öldürme, çalma, öbür yanağını çevir filan der durur ama "vicdanlı ol" türünden bir buyruk anlaşılamaz. Başka bir deyişle vicdan, ahlaklı bireyi varsaymaz, onun "ilk belirtisi", başlangıç noktasıdır. Yani ahlakın varsayımıdır... Önce vicdanlı olacaksın ki herhangi bir ahlak buyruğuyla, kuralıyla karşılaşabilecek bir yeteneğin, bir gücün olsun... Bu şu demektir: Vicdan, ahlaktan farklı olarak bir "güç durumudur", başka bir şey değil... Ahlakı dinsel ya da ideolojik biçimler altında da olsa, "hayata geçirmek" için bir "dış güce" ya da "çabaya" (eğitime, education sentimentale''e) ihtiyaç duyulur, oysa vicdan bir "başlangıç hali", dış değil, iç bir kudrettir... İnsanın dış buyruklara, zorunluluklara "katlanabilme" gücüne vicdan diyoruz."
Vicdan objektif, ahlak ise subjektiftir
Son söz: Şengül'ün yazısı ufkumu açtı. En kısa zamanda Ulus Baker'le ilgili çıkmış yazıları ve kitaplarını okuyacağım. Baykal ve benzeri olaylarda söylenmesi gereken ise şu: Ahlakı inançlarımız, ideolojilerimiz ve kültürlerimiz belirleyebiliyor. Kendimizi ait hissettiğimiz değerlerle ilgili olumsuz şeyler duyduğumuzda, ahlaksızlık olarak değerlendirebiliyoruz. Aynı şeyler karşıtlarımıza yapıldığında ise ahlaksızlık olarak değerlendirmeyebiliyoruz.
Vicdan olduğunda ise ahlaki değerlerimizi bir kenara koyabiliyoruz. Çünkü vicdan objektif değerleri, ahlak ise subjektif değerleri ifade ediyor.
Baykal olayına bakarken ise dünya görüşlerimiz, ahlaki değerlerimiz mi belirleyici mi oluyor ne dersiniz?
Baykal'ın avukatının ve uzmanın yaptığı açıklamalara bakınca insanın vicdanı kanamıyor mu? Ahlak ise tam bir çöküntü yaşatıyor değil di?