Avrupa Solu Neden Gerici ve Vatansızdır?
Avrupa solu ilk çıkışında, elbette devrimciydi. Çürüyen düzeni halktan yana değiştirmek için yola çıkmıştı.
Biz biliyoruz ki; sol literatürün ve sol teorinin yapıcıları, ya Frankfurt Okulundan ya da Fransa’dan geliyordu.
Teorik zeminde var olan sol, aynı zamanda eylemde de vardı. Fransız solunun, Nazi işgaline direnişte nasılda öncülük ettiğini gördük.
Keza İspanyol solunun Franko’ya karşı nasıl direndiğini tarih bize söyler.
Ancak, savaşta ön cephede savaşarak elde edilen başarılar, barış dönemlerinde olmadı.
Bunun sebebi birçok faktöre dayandırılabilir. Ancak ben kestirmeden ana sebebi söyleyerek devam edeceğim.
Yaşayan düzenin olumsuzluklarına karşı olmak, düzeni yıkarak yeni düzenlerler kurmaya gerçek sol diyebiliriz.
Avrupa’da yaşayan düzen, hep sömürücü sınıfın elinde olmuştur.
Bu sömürücü sınıf, aynı zamanda sanayi devrimini gerçekleştiren sınıftı.
Bu sömürücüler, kendi işçisini sömürdüğü gibi, dış ülkelerin işçilerini sömürüyordu.
Avrupa sermayesi, kendi işçisine, sosyal devlet adı altında, dış sömürüden pay verdi.
Böylece, Avrupa işçi sınıfı kendi sermaye sınıfına daha çok bağımlı oldu.
Durum bu olunca, işçiler ve çalışanlar yaşadıkları yere benzediler. Ve düşüncelerinde gerilemeler oldu.
Avrupa solu, düzeni çalışanlardan yana değiştirmek yerine, kendi patronlarıyla bütünleştiler.
Sosyal demokrasi de buradan çıktı.
Dolayısıyla, Avrupa’da, haksızlığa ve sömürüye direnen bir sol yerine, bireysicileşmeyi sol sanan, bir sol ortaya çıktı.
Sınıfına ihanet eden, ne idiğü belirsiz bir ideoloji sahibi oldu.
Buna, Soğuk Savaş döneminin, ABD baskıları da yardım etti.
Çünkü ABD, Sovyetler Birliğinde gelişen işçi hareketlerinden çok korkmuş, hareketin tüm dünyaya yayılır endişesine kapılmıştı.
Avrupa’da gelişen solu durduramamak, tüm dünyayı kaybetmek anlamındaydı.
Avrupa ve Amerikan büyük sermayesinin oluşturduğu bir sol anlayış, II Dünya Savaşından sonra, Avrupa çalışan sınıflarının ideolojisine dönüştü.
Bu gün Avrupa solunun, muhafazakâr Avrupalıdan daha tutucu olması bu anlattığım tarihi sürecin sonucudur. Avrupa solunun, muhafazakârlardan daha Amerikancı olması da bundandır.
Gerçek sol vatanseverdir. Emeğin savunulmasını vatanın savunması olarak anlar.
Tanzimat’tan sonra, Avrupa ne yapmışsa, onu bize de ihraç ettiğinden, bizdeki solun büyük kısmının zihin yapısı Avrupa etkisiyle oluşmuştur.
Sanayileşmemiş olmanın katkısını da görmeliyiz.
Avrupa solu ve sosyal demokratları Hristiyanlığa özgürlüğü savunur.
Bizdeki sosyal demokratların “çarşafa özgürlük” sevdası buradan gelir. Laikliği doğru dürüst savunamaması da buradan neşreder.
Ülkemizde, kurucu partinin, ortanın solu, sosyal demokrasi anlayışına geçmesiyle birlikte, gericileşme ve sol milliyetçilikten uzaklaşma başladı.
Son elli yıldaki gericileşme, esas itibariyle soldaki gericileşmedir.
Solun kendisi devrimciliği bırakıp gericileştikçe, gerçek gericilikte, bulduğu bu fırsatı değerlendire değerlendire bu günlere geldi.
50 yıldır gericilik yükseliyor.
Kurucu Parti devrimciliği terk edip, sosyal demokratlaştıkça, yani gericileştikce; asıl gerici unsurlar, daha da gericileşti.
Şimdi radikal gericilik, sosyal demokrat gericiliğe bile tahammül edemez hale geldi.
Sosyal demokrasinin gericileşmesi bununla da kalmadı. Radikal gericilerin bölücülüğü meşrulaştırmasına katkıda bulundu. Yani bölücülüğe ve vatansızlaşmaya ortak oldu.
Zaten sömürgecilerin ülkemiz içinde varlığını meşrulaştıran düşünce de sosyal demokrattı. NATO’nun varlığı bunu kanıtlamaya yeter de artar bile…
Önümüzdeki süreç; şunu çok açık bir şekilde ortaya çıkaracaktır.
Hızlanan bu radikal gericiliğe, zaten gerilemiş bir sosyal demokrasi anlayışı ile karşı konulamaz.
Bu mücadeledeki zafiyet, sadece partinin başındaki kişi ile izah edilemez.
Bu mücadele irade işidir. İrade de gücünü ideolojiden alır.
Bülent Esinoğlu
ulusalkanal.com.tr