Avrupa’dan Devrim Çıkmayacağına Göre…
Amerika’nın zoru ile devletimizden ve bağımsızlığımızdan vazgeçip Avrupa Birliğine girmemiz istendi. Yaklaşık 45-50 yıldır, AB üyesi olmak için aramızı buramızı yırttık.
Biz bağımsızlığımızdan vazgeçtik, onlar gene de almadılar.
Haysiyetimizden, onurumuzdan vazgeçtik onlar gene almadılar.
Yalvardık yakardık, gene de almadılar.
Şunu bizimkiler anlamadılar. Hangi emperyalist, kolayca sömürmek dururken, kendi sömürgesini kendi devleti içine katmış? Tarihte, sömürgesini kendi devletine katan bir örnek gösterin. Bin parçaya böler ama gene de kendi devletine katmaz.
Amerika Irak’ı kendi devletine katıyor mu?
AB tam üye olmak için orasını burasını yırtanlar şimdi diyorlar ki, Avrupa’yı birleştiren Auro idi, eğer Auro giderse Avrupa dağılır.
Aslında Avrupa’da ve Batıda çöken Auro veya dolar değildir. Auro’nun ve doların çökmesi sebep değil sonuçtur. Kapitalizm kendi temel mantığından kopmuştur. Sanayi sermayesi ve banka sermayesinin kaynaşması, üretim sermaye ilişkisini büyük ölçüde koparmıştır.
Paranın alınır satılır olması, buradan elde edilen kazanç, üreterek üretimin kazancına yeğlenmiştir.
Mali tekellerin siyaset üzerine etkisi gittikçe artmış, görünürde siyasiler yönetiyormuş gibi bir şekil oluşmuştur. Demokrasi sahtekarlığı, tekellerin daha da büyümesinin aracı olarak kullanılmıştır.
Toplumsal servetler yeniden paylaşılmış, çok sınırlı sayıda insanların elinde birikmiştir.(Türkiye’de elli dolar milyarderi var)
Gerçekte çok uluslu tekeller, eskinin koskoca devletlerini Berluconi, Sarkozi, Tansu ve Merkel gibi kuklalar ile yönetir olmuşlardır.
Tekeller etnik ve nesepsel ayrıştırma politikalarını ulus devletleri parçalamanın aracı olarak kullanmışlardır. RTE’nin Açılım Politikaları yetmiyormuş gibi TÜSİAD Başkanı Boyner Diyarbakır’a gidip, Kürtçe resital vermiştir.
Benzer durumlar yaşlı Avrupa kıtasında yaşanmaktadır. Yugoslavya yedi parçaya bölünmüş, Çekoslovakya iki parçaya ayrılmış, Belçika bölünmek üzeredir.
Avrupa’daki parçalanma bölünmeler, toplumsal servetlerin yeniden bölüşülmesinin sonuçlarıdır.
Peki, Avrupa’dan, 18 ve 19. yüzyılın devrimleri çıkar mı?
Ulus devletlerin siyasi karar organları büyük ölçüde tekellerin eline geçtiği için Avrupa’da sosyal devlet anlayışı büyük ölçüde ortadan yok olmaktadır.
Çalışanlar aleyhine gelişen bu süreç, sınıf siyaseti yönünde gelişme yaratmza mı?
Bu sorulara hala “evet” cevabını vermek mümkün değildir.
Peki, Yunanistan, İspanya, İngiltere ve Fransa da olanlar nedir diye sorarsanız, olanların hiçbirisi çalışanların kaybettikleri toplumsal serveti kazandıracak hareketler değildir.
Peki, Avrupa’dan devrim çıkmayacağına göre, insanlığın kurtuluşu nasıl mümkün olacaktır?
Bundan böyle insanlığın kaderini değiştirecek etkenlerin Doğu’dan, Asya’dan, üretim merkezlerinden geleceği aşikardır.
Para üretim merkezlerine bakarak yolumuzu tayin etmek yerine, maddi üretim merkezlerine bakarak yolumuzu çizmemiz daha gerçekçi olur diye düşünmeliyiz.