Atatürkçülük-Laikler ve Türk Bayrağı
Değişim geçiren Türkiye elbette geçmişin birtakım söylemlerini süpürüp çöpe atacaktır. Geçmiş sistemi kurgulayanlar içini işlerine geldiği gibi doldurdukları laikliği(!) temel taşları yapmışlar, koruyuculuğuna da Atatürk’ü/Atatürkçülüğü getirmişlerdir. Bunun yanı sıra işlerine geldiği zaman yeni kurallar ürettiklerinde de bunu Atatürk’e/Atatürkçülüğe bağlamayı çekinmemişlerdir.
Yani sözün kısası, sistemin koruyucusu her zaman Atatürk olmuştur. Her yerde, her durumda Atatürk’ü “kapıya nöbetçi” dikmişlerdir.
Atatürk sağlığında gerçekten sistemin hâkim unsurları tarafından bize dikte edildiği gibi böyle davranmış-mıdır ya da düşünmüş-müdür? Bu her zaman tartışma konusu olmuştur. Mesela başörtüsü konusunda laiklerin Atatürk’ün Latife Hanımla olan fotoğraflarını rötuşladığını biliyoruz.
Benim kanaatim Atatürk’ün hâkimiyeti elinde bulundurduğu sürece laikleri haklı çıkaracak davranışlarda bulunduğu şeklindedir. Bu denli abartmış-mıdır? Tahmin etmiyorum.
Genç Türkiye Cumhuriyetinin, yirminci yüzyılın ideoloji ve onun liderine inanma/mutlak itaat etme modasına uymamak gibi bir durumu olamazdı elbette. Dolayısıyla rejim olarak batının kapitalizmi ile kuzeyin Komünizmi arasında kalan Türkiye her iki tarafı da idare eden bir yapılanmaya gitmiştir. Yani çok partili otoriter bir rejim… Ülkenin birliğini sağlayıcı unsur olarak Komünizmin sınıfından, Kapitalizmin burjuvasından yoksun olan Türkiye’nin baştaki lidere mutlak itaatle birliğini sağlama yoluna gitmiş olduğunu görüyoruz.
Elbette liderin söylemleri, direktifleri, nasları olacaktır ve bunlar mutlak uyulması gereken direktifler ve emir/istekleridir. Uyulmadığı takdirde başa gelecekler ülkenin bedbahtlığı, vatanın satılması, kaynaklarının peşkeş çekilmesidir. Kurtuluş savaşında (Allahın lütfü değil) Türklerin tarihi şansı(!) olarak ortaya çıkmış ve ülkeyi kurtarmıştır. Dolayısıyla her söylediği, her yaptığı direktiftir, emirdir,(dinden azade) kutsal akidelerdir.
Bir de konuya şu sorularla yaklaşalım isterseniz; Eğer Atatürk’ün devrinde bir Mussolini, Lenin-Stalin ve Hitler olmasa idi Mustafa Kemal bu denli “mutlak” olabilir-miydi ya da “mutlak” yapılır-mıydı?
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Türkiye Cumhuriyeti bir sınıf, (ekonomik ya da kültürel ) bir etnik grup üzerine inşa edilmiş olsa idi Mustafa Kemal’e bu denli bel bağlanır-mıydı?
Ya da Cumhuriyet(SSCB gibi) bir ideoloji üzeri üzerine inşa edilmiş olsa idi Mustafa Kemal bu denli “kutsallaştırılabilir-miydi?”
Görünen o ki; Atatürkçülük, ihtiyaca göre sonradan eklemeler yapılarak içinde yaşanılmaya çalışılan gecekondudan, kısaca “ekleme-saplamalardan” başka bir şey değildir. Vesayetçilerin elindeki laiklik ve Atatürkçülük argümanları “pul” değerine düşünce Türk Bayrağına sarılmak zorunda kaldıklarını görüyoruz. Bağımsızlık elden gidiyor, (sanki geçmişte birlerinin taşeronu olmamışız gibi)ABD’nin Orta Doğu taşeronu teraneleri ile ortaya dökülüyorlar. Simgeleri de ne tuhaf ki Osmanlının yadigârı ay yıldızlı bayrağımızdır. Bilindiği gibi mevcut bayrağımız 1844 yılında, yani Osmanlı devrinde kabul edilmiştir. Dolayısıyla aslında Osmanlının devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı Devleti’nin rejim değiştirmiş şeklinden başka bir şey olmadığı bilemeyecek kadar “cahil-midirler”?
Ben zannetmiyorum, zira asıl sahiplerinden çaldıkları vatan toprakları üzerindeki işgallerinin sona erdiğini gördükçe,”can havliyle” neye sarılacaklarını bilemiyorlar!