Atatürkçülük Dogmatizm Olmamalı
Sevgili okuyucular, geçen hafta '10 Kasım' münasebetiyle, vefatından 73 yıl sonra gene Atatürk tartışmaları başladı. Bu tartışmaların, edebiyle ve usulüyle yapıldığı takdirde düşünce hayatımıza faydalı olduğu kanaatindeyim.
'Kemalizm'e karşı Atatürk
Efendim, 1988 10 Kasımı'nda Millî Eğitim Bakanı olarak 'Kemalizm' konusunda küçük çapta bir tartışma başlatmış; televizyonda gençlere ve öğrencilere, Atatürk'ün 'Kemalizm' diye adlandırılan bir doktrine karşı çıktığını anlatmıştım. Atatürk, Falih Rıfkı'ya, bu takdirde görüşlerinin dondurulacağını, dogmatik hâle geleceğini ve gelişimi engelleyeceğini söyler.
Türk Milleti'nin en zor döneminde siyasî ve askerî dehasını ortaya koyarak büyük bir fedakârlıkla Millî Mücadele'yi gerçekleştiren bir Millî Lider'i, en fazla karşı çıktığı dogmatizmin temsilcisi gibi göstererek oligarşik hâkimiyetlerini devam ettirmek için millete dayatmada bulunanlar, aslında Atatürk'e ve düşüncelerine karşı en büyük kötülüğü yapanlardır.
CHP'nin Atatürk istismarı
Efendim, CHP'liler, kurucu Genel Başkanları olarak Atatürk'ü gösterirler ve daima istismar ederek O'na sığınırlar. Halbuki Atatürk, CHP Genel Başkanlığı'nda çok kısa bir süre kalmış ve daha sonra partiler üstü bir konum almıştır.
Atatürk'ün vefatından sonra, kendi egemenliklerini ve menfaatlerini gözeten sınırlı bir 'tek parti' ekibi, 'Atatürk İlke ve İnkılâpları' ile CHP'yi özdeşleştirerek, Atatürk'ün düşüncelerini dogmatik ve dar kalıplarda dondurmuşlardır. CHP'nin 'altı ok'unu 'Atatürk İlkeleri', Cumhuriyet'in ilk döneminde çıkarılan bazı kanunları da 'Atatürk İnkılâpları' olarak dayatıp, değişmez bir tabu hâlinde 'Atatürkçülük/ Kemalizm' ideolojisi şeklinde formülleştiren 'Sözde Atatürkçüler', bu sunî sıfatlarını daima suiistimal etmişlerdir.
'Kemalizm', bundan sonra bir siyasî istismar vasıtası, bir imtiyaz, hattâ bazen de ticarî bir meta gibi kullanılmış; kendisini yegâne 'Atatürkçü Parti' kabul eden CHP'nin her yenilgisinde, karşısındaki büyük halk kitleleri 'Atatürk düşmanı' olarak ilân edilmiştir.
Atatürk'ü milletin değerlerine karşı gösteren de bu dayatmacı jakoben gruptur. Kendi aykırılıklarını Atatürk'e mal etmeye çalışan bu grup, 'Kemalizm' adı altında yeni bir din icat etmeye kalkışmıştır.
1960 sonrası dönemde ise, eski tüfek komünistlerle yeni yetme sosyalistler, Mustafa Suphi'den bu yana aslında hiç hoşlanmadıkları Atatürk'ü istismar ederek, Kemalizmi sosyalizm/ solculuk olarak yutturmaya kalkışmışlardır.
Atatürk'ü Koruma Kanunu
Efendim, ne yazık ki bu büyük lider ve devlet adamı, yıllarca peşin hükümlerle değerlendirildi ve günlük politikanın odağına çekildi. Atatürkçülük/ Kemalizm, zorla kabul ettirilen bir ideoloji hâline getirilmeye çalışıldı.
'Atatürk', çok sevdiği milleti için bir 'tabu' ve baskı unsuru olarak takdim edildi. Milletini esaretten kurtaran, yepyeni bağımsız bir devlet kuran, ileri görüşlü büyük bir 'millî lider'in, bir millî kahramanın zorla sevdirilmeye ihtiyacı var mıdır? Hele, halka mal olmuş bir devlet adamının korunması için kanun çıkaran bir ülke gösterebilir misiniz? Bugün Türkiye'de 'Atatürk'ü Koruma Kanunu' vardır ve hâlâ yürürlüktedir.
Bu ayıbı temizlemeye kalksanız, bilcümle 'Atatürk bezirgânı' vâveylâyı koparır ve sizi 'Atatürk düşmanı' ilân ederler.
Bütün bu garâbetin sebebi, Atatürk'ü 'idol'leştirip tabu hâline getiren, O'nun düşüncelerini dogmatik kalıplara sokan dar görüşlü jakoben cumhuriyetçiler ile Atatürk'ü istismar ederek menfaat sağlamaya çalışan Kemalistler'dir.
Ben Kemalist değilim
Efendim ben Kemalist değilim. Millî Mücadele'nin liderini ve devletimin kurucusunu elbette sever ve naçizane takdir ederim. Lâkin, Atatürk'ü kullanarak, Atatürkçülük taslayarak ulusalcı jakoben tâifesinin ve CHP'nin âmâline hizmet etmem.
Esasen daha önce de belirttiğim gibi, Atatürk'ün görüşleri dogmatizme ve Kemalizme karşıdır. Türk Milleti'ni 'çağdaş uygarlık düzeyi'ne çıkarmaya çalışan bir liderin istismar edilerek 'değişimi engelleyen' bir zihniyetin âleti hâline getirilmesi, O'na yapılacak en büyük haksızlıktır.
'Dogmatik', 'dar kalıplı ideoloji' olarak ele alınan 'Kemalizm'den, 'gelişmeye ve değişmeye' uygun bir düşünce sistemine geçiş, her türlü reformdan daha önemlidir.