Atatürk Öldürüldü (mü?)
Yazılarımı takip edenler, birçok perde arkası konulara değindiğimde bu konuya da yüzeysel olarak değindiğimi bilirler.
Atatürk; kendi eceliyle mi öldü yoksa öldürüldü mü?
Bu soru aslında gündemde olmasa da hala tartışılan bir konu. Benim kanımca da öldürüldüğünü yazılarımda nedenleri ile birlikte belirttim. Fakat karşılaştığım bazı şeyler beni bu konuda daha da ikna etti.
Bakalım şimdi anlatılacaklar sizin de aklınızda soru işaretleri uyandıracak mı?
TBMM'nin kurulması ile birlikte mecliste masonların da yer aldığını sizlere detaylı bir şekilde anlatmıştım. Hatta bunu ben değil, Türkiye'deki mason locası kendi sitesinde söylediğini de söylemiştim.
Şimdi merak edenleriniz olacaktır; Mason Locası Türkiye'de ne zaman kuruldu diye. Kısaca buna değinelim:
İstanbul'da kurulan localar; 1861 yılında 'Ser Locası', 2867 yılında 'Prootos' ve '1'Etoile du Bosphore' (DİKKAT EDİNİZ FRANSIZCA! AKLINIZDA TUTUN, LAZIM OLACAK) localarıdır. 1948 yılında İstanbul'da Türk Masonlar Derneği kurulur. İsim zaman içerisinde çok kez değişiyor fakat bu derneğin günümüzdeki adı: "Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Derneği"dir.
Bunu düşünürsek, bu yapının ne kadar eski olduğunu anlayabilirsiniz. Sadece İstanbul'da, Osmanlı İmparatorluğu'nun devlet yapılanması içindekilerin desteğiyle, 1861'de İstanbul'da kuruldu... (Detaylı bilgiyi diğer yazılarımda mevcuttur.)
ŞİMDİ ATATÜRK'ÜN ÖLÜM SEBEBİNDEKİ ÇELİŞKİYE GELELİM:
Atatürk'ün ölüm sebebini bizlere "Siroz Hastalığı" diye öğrettiler. Fakat Atatürk'ün hastalık dönemini incelediğimizde karşımıza çok farklı bir tablo çıkıyor. İşte o tablo:
Atatürk'ün sağlığının bozulmasına ve ölümüne neden olan hastalık konusunda çeşitli iddialar vardır. Bir karaciğer rahatsızlığına dair hemen herkes hemfikirdir. Ancak hastalığın adı konusundaki tartışmalar günümüzde bile devam etmektedir. Atatürk'ün sağlığı 1937 yılından itibaren bozulmaya başladı. 1938 başlarında iştahsızlık ve halsizlik hissetmeye başladı. Vücudunun çeşitli yerlerinde kaşıntılar meydana geliyor ve burun kanamaları güçlükle önleniyordu.
Bu kaşıntıların Çankaya Köşkü'ndeki karıncalardan meydana geldiği öne sürüldü ve köşk ilaçlamaya alındı. Atatürk de özel bir kür tedavisi için Yalova Termal'e gönderildi. Termal Otel'de, 22 Ocak 1938 günü Atatürk'ü muayene eden Dr. Nihat Reşat Belger, karaciğer rahatsızlığından kuşkulandı ve Atatürk'e siroz teşhisi koydu.
Bir parantez açalım ve sorgulayalım: "Peki ama kimdi bu Dr. Nihat Reşat Belger?"
Askeri Tıbbiye ve Paris Tıp Fakültesini bitirdi kendisi.(Dikkat ediniz "PARİS"den geliyor doktor. Bu doktor "ASKERİ TIBBİYE"den. Yani masonların çoğunlukla yer aldığı, karanlık güçlerin geçmişten bugüne kadar hep içinde yer aldığı bir yerden geliyor bu doktor. Öyle ki; yakın zamandaki Eski Genelkurmay Başkanlarının bile Masonlar'da üyeliği bulunuyordu. Aynı zamanda bu generaller Ercümen-İ Daniş üyelerinden! BU KİŞİLERİN İSİMLERİ BENDE MEVCUT. AMA İSİMLERİNİ BURADA AÇIKLAMAMANIN DAHA FAYDALI OLACAĞINI DÜŞÜNDÜM. BU İSİMLERİ ZATEN SAYMAKLA BİTİREMEYİZ KONUYA DÖNELİM...)
Bu doktor, Mustafa Kemal Atatürk'ün doktorluğunu üstlenerek, muayene etmiştir. Bunu üstlenen doktor aynı zamanda Atatürk'e "Siroz Hastalığı" teşhisini koyan kişinin de ta kendisi(!)
***
PEKİ SİROZ HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELER?
Hastalık ilk ortaya çıktığında yorgunluk, çabuk yorulma, iştahsızlık, sarılık, kaşıntı, bulantı, aşırı gaz birikimi, özellikle bacaklarda ve karında şişlik, kabızlık, erkeklerin gögsünün büyümesi görülür. Bunlar sadece sirozda ortaya çıkan beliritler değildir. (1)Başka hastalıklarda da bu belirtiler görülebilir.
Hastalığın daha ileri evresinde beliritler şiddetli ve tanı koydurucudur. Gözle görülür bir kilo kaybı vardır. Hasta yemek yemek istemez. Bacaklar zayıflar. Dokularda su tutulamaz. Yemek borusundaki damarlar patlayarak iç kanama olabilir. (2)Karaciğer zehirli maddeleri süzer fakat siroz sonucu bu görevi yapamaz ve bu zehirli maddeler hücreleri tahrip eder. Beyin hücrelerinin hasarı sonucu kişi aptallaşır, motive olmada güçlük çeker. Cinsel istek azalmıştır hatta ilerledikçe iktidarsızlık gelişir. Aç karnına kusmaya başlar, geceleri idrar yapması fazlalaşır. Hastanın görünümü değişmiştir. Yanakları kızarmıştır. Hormonal dengesizlik sonucu vücut kılları dökülür , damarlar genişler ve boyunda, sırtta görülür bir hal alır.
Bir doktor sitesinden KELİMESİ KELİMESİNE alıntı yaptığım yukarıdaki belirtilerde bir kaç noktaya dikkat çekmek istiyorum:
1- BELİRTİLERİN BAŞKA HASTALIKTA DA OLABİLECEĞİ VE BU BELİRTİLERİN İÇİNDE, ATATÜRK'DE OLAN 'AŞIRI VE ZOR DURDURULAN BİR BURUN KANAMASI' YER ALMIYOR!
2-SİROZ HASTALIĞININ SEBEPLERİNDEN BİRİ DE KİMYASAL İLAÇLARA TEMAS ETMEDİR!
Meclisimize kadar gelip kurulabilen derin güçler; o zaman da Atatürk'ün doktorunu tayin edemez miydi?
***
SİROZ HASTALIĞININ ölüm sebebi olarak ortaya sürülmesinin amacı ŞÜPHE UYANDIRMAMAKTIR! Çünkü Atatürk'de olan belirtiler Siroz Hastalığına yakın belirtilerdir. Kimyasal besin ve benzeri şeylerin siroz hastalığına sebebiyet vereceğini doktorlar bize söylemiş oldu. Bu durumda;
size de belirttiğim gibi bu hastalık vücuda giren ZEHİRLERİ atamaz hale gelir. Sonrasında zehirlenmekte kaçınılmaz olur... Nitekim günümüzde ATAMIZI alkolik gibi göstermelerinin sebebi de bu olsa gerek! Bir cinayet için siroz hastalığı bahanesi idealdir. Zehirleyip sebebini "siroz hastalığından dolayı öldü" diyebileceğiniz bir hastalık.
İşin daha da garip tarafı yukarıda yer alan şu cümle: "Beyin hücrelerinin hasarı sonucu kişi aptallaşır, motive olmada güçlük çeker."
Ve buna itafen; 5 Eylül 1938 günü Atatürk vasiyetini yazdı(NASIL YAZABİLDİ?) ve bütün malvarlığını belirli şartlarla, genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi'ne bıraktı. Kız kardeşine ve manevi çocuklarına, İsmet İnönü'nün çocuklarına para yardımı yapılmasını belirtti.
(ACABA KİM BELİRTTİ? ATATÜRK MÜ YOKSA BAŞKALARI MI?! HASTALIĞIN VERDİĞİ ZORLUKLA "Beyin hücrelerinin hasarı sonucu kişi düşünmekte güçlük çeker, motive olmada güçlük çeker" ATATÜRK'ÜN BU KADAR RAHAT KARAR VEREBİLMESİ VE RAHATÇA BUNU DÜŞÜNÜP YAZABİLMESİ AKIL KARI MI? ARAYA DA KIZ KARDEŞİNİ VE MANEVİ ÇOCUKLARINI DA KATTILAR Kİ DİKKAT ÇEKMESİN. MANTIKLI...)
Sonrasında ise İsmet İnönü, 348 milletvekilinin oy birliği ile Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci cumhurbaşkanlığına seçildi(!)
(MECLİSDE MASONLARIN ÇOĞUNLUKTA OLDUĞUNU SÖYLEMİŞTİM. BEN DEĞİL ASLINDA MASONLAR KENDİLERİ SÖYLEMİŞTİ. NE KADAR GARİP DEĞİL Mİ?)
SONUÇ:
Sonuç; dört yıl "Özgür Masonlar Büyük Locası"nın üstatlığını yürütmüş Murat Özgen Ayfer'in açıklamasında gizli...
Masonlara karşı kim harekat başlattıysa, kim kapatmaya çalıştıysa, bu güne kadar faili meçhul cinayetlerle kişiler ortadan kaldırıldı.
Mason Üstadı Murat Özgen Ayfer'in, Atatürk hakkında ağzından çıkan şu sözlere bakınız: "Atatürk'ün 1935 yılında masonları kapatma söylentisinin çıkması ve Atatürk'ün bir Çankaya sofrasında 'ŞU MASONLUKTAN ARTIK SIKILDIM. MADEM BU CEMİYET ÇOK KÖTÜ VE ZARARLIDIR, BUNU KAPATIVERELİM GİTSİN' demiştir"demesine bakılırsa o zamanın yöneticileri Atatürk'ü öldürmenin bir yolunu bulmaya çalışmış olamazlar mıydı?
Bu sözlerin ardından bir iki yıl içerisinde ölmesi garip değil mi?
Ulu Önder Atatürk gibi bir şahsiyeti hemen öldürülmesi kadar aptalca bir şey olamayacağına göre; Atatürk yavaşça ve sinsi sinsi işlenmiş bir zehir cinayetinin kurbanı olamaz mıydı?
Son olarak şunu diyerek sözlerimi noktalıyorum:
"Türkiye'nin anayasasını değiştirebilen güçler, tarihin de seyrini elbetteki değiştirebilir..."
Eşref Zeki PARLAK
Twitter: http://twitter.com/ezmparlak