Atatürk, Cennete Gider mi?
Yıl 1932. Milletler Cemiyeti kurulmakta. Bu uluslar arası cemiyete ileri gelenler bizimde katılmamızı söylerler. Atatürk, “Biz bilakis başvurmayız. Ancak davet ederlerse bakarız” der.Ve bu topluluk,
başvurma koşulunu iptal ederek 43 üyenin oy birliğiyle Türkiye’yi katılıma davet ederler..
Böylece ülkemiz bu topluluğun üyesi olmuş olur.
Atatürk: “Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak önce biz, kendi benliğimize ve milletimize bu hürmeti, hissen, fikren, fiilen bütün iş ve hareketlerimizle göstermeliyiz!” der. Osmanlının küllerinden böyle bir ulus meydana getiren bir bilge kişiyi talancılar, sömürücüler sevebilir mi?..
Dini mübini İslam’ı kin aracı yapanlar Atatürk’ü sevebilir mi?..
Atatürk İzmir İktisat Kongresinde, hayatının en uzun konuşmasını yaparken, Kaf/50.ayetle halka“Kur’an’la hatırlatmak istiyorum.”diye hitap eder. Ayet aynen şöyle: “Benim tehdidimden korkanlara, sadece Kur’an’la hatırlat!” buyurulmaktadır..
İşte Atatürk te bunu yapıyor.
Din adına salt Kur’an’la hatırlatıyor.
Hurafelerle, yalanlarla, uydurmalarla değil.
Atatürk: “Hayat demek mücadele demektir, çarpışma demektir. Milli mücadeleye karar verdiğimizde, ne yazık ki, en büyük düşmanımız padişahtı. Padişahın, irtica kuvvetleri Ankara’ya doğru geliyorlardı. En tehlikeli düşmanlarla el ele vermiş, onların tesis edemeyeceği kuvvetleri tesis etmişti.”
Değerli okur, o günlerde Yunan ordusunun elinde, bu memleketi mahvetmek için fetva vardı. Şimdi sizlere ilginç bir tarihi olaydan söz edeceğim.
-Efendim, şu General Nikoloas Trikupis kimdir? Kim olacak? Anadolu’yu işgal eden Yunan ordularının son başkomutanı. 30 Ağustos 1912’de Yunan ordusu perişan durumda.. 2 Eylül’de bu general esir düşer. Garp Cephesi komutanı İnönü’ye götürülür. O da alıp M.Kemal’e götürür.
Trikupis “Atatürk beni mert bir askere yakışır şekilde kabul etti. Üzülmeyin General dedi. Siz vazifenizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak ta vardır. Napolyon da vaktiyle esir düşmüştü. Size karşı büyük bir hürmet hissi besliyoruz. Misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecek. Buyurun, istirahat edin dedi. O günden sonra O’na büyük bir minnet ve hayranlık duygusu duydum” der.
Hıfzı Topuz, 1952 yılında Atina’daki Türk Büyükelçiliğinde verilen bir davette karşısında duran 84 yaşındaki güler yüzlü, ak saçlı, zarif adamın General Trikupis olduğunu öğrenince heyecanlanır. Bu inanılmaz bir olay diyerek, ondan randevu alıp görüşür.
General Atatürk’e büyük bir saygıyla “Bizim Anadolu’da işimiz neydi? Biz yabancı devletlere alet olduk. Sizden de bizden de bunca insan öldü. Bu kadar şehit verdik. Sonunda ne oldu? İşte bugün kardeşiz. Anadolu hareketi hataydı. Hem de muazzam bir hataydı.” İşte bu büyük komutan, her yıl 29 Ekim’de Atina’daki Türkiye Büyükelçiliğine gidip, Atatürk’ün büyük boy fotoğrafı önünde saygı duruşunda bulunan 1868 doğumlu General Trikupis 1959 yılında 91 yaşında öldü.
Ah be arkadaşlar! Bizi kediler, köpekler, dereler, denizler, düşmanlarımız, anladı da, içimizden bazıları hala anlayamadı… Avrupalılar ve içimizden bazıları “Kemalizmle mücadele edilmeli. Devletin gücü azaltılmalı. Kemalizm reforma edilmeli ve bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarının duvarlarından indirilmeli. Artık Türkiye değişim konusunda yüzleşmeli. Sadece yasalar anayasa değil, Kemalizm kültürü ve felsefesi de değişmeli.”diyorlar.
Evet, bunlar Atatürk’ü sevmezler. Sevemezler. Niye? Çünkü kendilerine öğretilenle, Atatürk’ün öngörüleri çelişir, onun için birinden birini seçecekler. Atatürkçülükte “ra-i” ve “mut-i” olmak yoktur. Tam bağımsızlık vardır. Biri “benim karakterim bağımsızlıktır” diyor, öteki “efendine, şeyhine, üstadna nokta nokta, zerre zerre raptı zapt olacaksın” diyor.
Biri; “irfanı hür, aklı hür, fikri hür insan isterim” diyor, öteki ise, “efendine ölünün ölü yıkayıcıya teslim olduğu gibi teslim olacaksın” diyor.
Yani biri “salt naklin ardına düşeceksin”, ötekisi ise “en hakiki yol göstericin ilim ve özgür aklın olacak” diyor.
Onun için bunlar Atatürk’ü sevemezler. Ondan nefret ederler. Yanlarında onun ismi anıldığı zaman dokunduğun zaman zonklayan yara gibi rahatsız olurlar.”Bu karanlıkla-aydınlığın, akılla-akıldışılığın, gerçekle-hurafenin” dışavurumudur..
Nasıl ki, güneş doğduğu zaman, karanlık alır başını giderse, tıpkı onun gibi, “Yönetim, halkın tümünündür. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, yani Allah’ındır-halkındır.” Diyerek Yüce halkının arsına giren, “CENNETE giden yolun HALK’ın içinden geçtiğine inanan” böyle bir kahramanın nereye gideceğine bırakın Allah (cc) karar versin.
(Fecir Suresi: 89/27-30)
Ey huzura kavuşmuş insan
Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.
Haydi gir kullarımın içine.
Gir cennetime!