Ata Vatandan İlk Sesleniş
Okul sıralarında öğrenmiştik. Atalarımız, bir çok nedenin yanı sıra özellikle oralarda baş gösteren kuraklıktan dolayı Orta Asya‘dan şimdiki topraklarımıza göçmüş ve buralarda yerleşmişler. Dolayısıyla Orta Asya bizim ata vatanımız olmaktadır.
Okul sıralarında öğrenmiştik. Atalarımız, bir çok nedenin yanı sıra özellikle oralarda baş gösteren kuraklıktan dolayı Orta Asya‘dan şimdiki topraklarımıza göçmüş ve buralarda yerleşmişler. Dolayısıyla Orta Asya bizim ata vatanımız olmaktadır.
Ders kitaplarından okumak ya da öğretmenin ağzından dinlemek elbette bu bilgileri öğrenmek için, anlamaya çalışmak için yeterli oluyordu. Her zaman hafızamızda bu bilgiler yerini korumuş, belki bir kutsal anı gibi bizi hüzünlendirmiş, platonik bir sıcaklık gibi içimizi ısıtmıştır.
Zaman zaman öğretilenlere ters kavramlar ve tezler öne sürülmüş olsa da biz hep gönlümüzde oralara ayırdığımız yeri koruduk.
Ancak, öğrenmek ve kabullenmenin ötesinde, anavatanı hissetmek gibi ata vatanı hissetmek mümkün müdür, göçe sebep olan kuraklık anavatanda görülene benzer midir yoksa çok farklı mıdır gibi sorular da ister istemez aklımızın bir köşesinde durur, tüm bastırmalarımıza rağmen cevap bulacağı günü beklerdi.
Yaklaşık 10 yıl önce Orta Asya‘yı Özbekistan‘la tanımak nasip oldu. Daha sonra Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan‘ı da görüp anlamaya çalıştık. Artık o coğrafya sadece gönlümüzde yer almakla kalmamış hayatımızın bir parçası olmuştur.
Kuraklık konusunu fazla açmak istemiyorum. Öyle geniş ve Orta Asya‘da öyle özellikleri ve farklılıkları olan bir konudur ki uzun uzadıya konuşmak gerekir. Sadece şu kadarına değinelim:
Orta Asya‘da su kenarında kurak kalmış yerler olabileceği gibi bozkırın bitiminde veya çölleşmeye yüz tutmuş kuru toprağın bitişiğinde yeşil alana rastlamak mümkündür. Yine de kuraklık boyutunun genel olarak anavatanımızdan çok farklı ve gerçekten üzüntü verici olduğunu söyleyebiliriz.
Orta Asya‘ya ata vatanımız demekle tarihi bir gerçeğin vurgulanmasıyla mı kalırız yoksa “vatan” ile ifade ettiğimiz duygunun bir benzerini o coğrafyada hissedebilir miyiz? İşte bu noktada paylaşmak istediklerimi burada aktarmaya çalışacağım.
Kültürel olguların, birlik ve beraberliğin sağlanması için ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliriz. Kültürün hangi unsurlardan oluştuğu konusunda üç aşağı beş yukarı hemfikirizdir. Sonuçta, aynı kültürün içinde insanın kendini yuvada, ortak kültürün içinde ise kendini tanıdıklar arasında hissettiğini düşünürüz. Kültürel farklılaşmanın başladığı yerde geriye neyin kalacağını ya da birliğin buna rağmen korunma şansının olup olmadığını ise o farklılıkları yaşamadan anlamak ve yorumlamak kolay değildir.
Özbekistan‘ın Fergana Vadisi‘ne ilk geldiğimde içim dolmuş ve kendimi tutamamıştım. Maalesef sevinçten değil üzüntüden. Komünist rejimin sebep olduğu maddi ve manevi tahribatı daha hiç bir şey yaşamadan, kimseyi tanımadan, sadece gördüğünüz manzaradan anlıyordunuz. Kendime gelmem günler almıştı.
Şimdi ise, komşu ülke Türkmenistan‘da, daha ağır şartlarına rağmen herkes için çok ümitliyim. Hem burada hem de Orta Asya‘nın diğer ülkelerinde tahribatları onaracak, sıkıntıları aşacak potansiyel var. Sadece bölge insanının sabır ve gayreti gerekiyor. Bölge dışındakilerden ise yardım edebilen etmeli, yardım edemeyen gölge etmemeli.
Orta Asya‘da kültürel farklılaşma, empoze edilene karşı gösterilebilen direnç ve kültürel mirastan alınan güçle orantılı bir seyir izlemiş. Şehirlerde gelenek ve göreneklerin zayıflaması bölgenin tüm ülkelerinde benzer şekilde kendini göstermesine rağmen bağımsızlık sonrasında yaşanan manevi ve kültürel canlanma ülkeden ülkeye farklılık göstermiştir.
Sovyetler Birliği döneminde aşılanan yapay millet kültürü ve oluşturulmaya çalışılan yapay düşmanlıklar maalesef halen tam olarak aşılamamış. Bunun elbette birçok sebebi var ancak Türkiye’nin yakın geçmişte bu bölgeye ilgisinin yeterli olmadığını, bu konuda katkısı olması gerekirken pasif kaldığını düşünenlerdenim. Buralarda yaşadığım her gün ve dinlediğim her hikaye bu düşüncemi pekiştirmektedir.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen bir Türkmen, Özbek, Kırgız veya Kazak köyüne uğradığınızda bir yakınlığı, bir benzerliği görüyorsunuz. Ne okuduğunuz kitapların, ne öğrendiğiniz tarihin, ne de eğer milliyetçi yanınız ağır basıyorsa incelediğiniz soy kütüklerinin sizi şartlandırdığını zannetmeyin. Yakınlık, yediğiniz tandır ekmeği, bölge insanının giydiği elbiseler, akşamları bahçede otururken anlatılan destanlar ve eğer etrafta bir ozan varsa dinlediğiniz deyişlerde tüm gerçekliğiyle sizi sarmaktadır.
Ata vatan kavramı da işte bu yakınlığın iliklerinize kadar kendisini hissettirmesiyle daha anlamlı bir hale gelir. Hakikaten benim atalarım buralardandır dersiniz. Benim gibi uzun süre Orta Avrupa‘da da yaşamış ve tüm insancıl ve Müslüman duygularına rağmen Avrupalı ile yakınlığını kuramamış birinin, atalarının muhtemelen geldiği bu toprakları, kuraklığına, sömürülmüşlüğüne, hüznüne rağmen “vatan” olarak bağrına basması kaçınılmazdır. Çünkü buraların insanı sadece teorilerin ortaya koymaya çalıştığı gibi aynı kandan değil, tüm kaybedilmiş güzel alışkanlıklarına, zayıflıklarına, edinilmiş kötü alışkanlıklarına rağmen aynı yürektendir.
Buralarda bizim için benzer duyguların beslenip beslenmediğini merak edebilirsiniz. Evet, bizim kadar değil. Sebebi tahmin edilebilir. Kendini yeniden tanımaya ihtiyacı olanın akrabasını tanıması için zamana ihtiyacı vardır.
Unutmamalı ki, bizim hissettiklerimizi hissedenlerin sayısı burada gittikçe artıyor ve artmaya devam edecektir.
Türklerin ata vatanı konusunu buralarda özellikle Özbek ve Türkmenler çok vurgularlar. Bizim Avrupalılarla karışmış olmamıza rağmen kökümüzün buralardan gittiğini dile getirirler. Hele Türkmenler bize bunu zaman zaman hatırlatırlar. Alparslan‘ı, Sultan Sancar‘ı, Köroğlu‘nu, Aslı ile Kerem‘i ve daha nice ortak şahsiyet ve kahramanı sorarlar. Onlara göre Alparslan Türkmen olduğuna göre Türkler de aslında Türkmen sayılır.
Bu ifadelerin hangi düşünceyle söylendiğini fazla önemsemiyorum. Aradaki bağın kurulmasını ve yakınlığın onlar tarafından da ifade edilmesini beraberliğe ihtiyacımızın had safhada olduğu şu dönemde yeterli görüyorum.
Umutluyum diyordum ya
Biz gücümüzün, Orta Asya ‘daki akrabalarımız da kendilerinin farkına vardığı anda yürek birliğimiz güçlenecektir.
Onlar kendilerinin farkına varmaya başlıyorlar. Biz de elbette bir gün gücümüzün farkına varacağız.
Ümidimi koruyorum ve ata vatandan selamımı sunuyorum