content Güney Marmara Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
18 Ağu

At Gözlüklü Gazetecilik (I)

Aslında böyle bir yazıyı yazmamak için kendimi çok zorladım.
Birebir sataşma olmasaydı,
yazmamayı da tercih ederdim ama tüm kendimi zorlamama rağmen, içimden bir ses, "mutlaka cevap verilmesi gerekir" diye daha ön plana çıkınca, kendimi daha fazla tutamadım.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, bir öğretmenlik kadar kutsal gördüğüm mesleğimi, büyük bir aşkla yapmaya çalışıyorum.
Yapıyorum diye iddialı olmak istemiyorum. Bunun kararını sadece okur verebilir.

Özellikle "çalışıyorum" diyorum. Bu "çalışıyorum"un içerisinde, yerel imkanlar ve şartların da çok büyük etkisi olduğu için...
Daha önce yaygın basında, hem de Dünya ve Hürriyet gibi, Türkiye'nin önde gelen basın kuruluşlarında çalıştığım için, aradaki farkı en iyi görebilecek ve de karşılaştırabileceklerden biriyim.

Yaygın basın dediğimiz sektör ile yerel basın arasındaki korkunç farkları anlatmaya kalksam, değil bu köşeyi ya da gazeteyi, kitap yazmam gerekir.

Balıkesir Yeni Haber gazetesindeki köşesinden, bana göre yerel basın çalışanlarını aşağılamaya ve de karalamaya yönelik bir yazıyı kaleme alan Önder Balıkçı, Bandırma'daki gazetelerin hepsinin habercilik açısından birbirinin kopyası olduğunu iddia edince, bana da bu yazıyı yazma zorunluluğu doğdu.

Hepsi deyince, doğal olarak bu satırların yazarının da yönettiği G.M. Yaşam gazetesi de, değerli gazeteci-yazarın öne sürdüğü asılsız iddialar ile karşı karşıya kalıyor.

Ve Balıkçı, Bandırma Rotary Kulübü'nün toplantısında "24 Temmuz basından sansürün kaldırılışının 99. yıldönümü" nedeniyle yaptığı konuşmasında, işadamı Avni Kocaman'ın "Bandırma'daki yerel gazeteleri, yıllardır okurum. Ama hepsi, habercilik açısından birbirinin aynı. Hepsinde aynı haber, aynı şekilde yer alıyor..." eleştirisi ile karşılaşınca, başta Bandırma olmak üzere, yerel basını tümüyle karalama ihtiyacı hissetmiş adeta.

Sanki, kendisi bu yerel basının dışında kalan biri gibi üstelik. Yazısını okurken, kanımın donduğunu hissettim. Bir insan, mesleğine nasıl böylesine bir ihanet içerisinde olabilir diye...
Hatta, yıllar yılı hizmet ettiği (sanırım 35 yıl) sektöre bu kadar yabancı ve bu kadar duyarsız kalabilir mi diye de düşündüm.
Eleştiriyi getiren Avni Kocaman, kendine göre belki haklı olabilir. Ancak, o köşeyi yazan kişinin, böyle bir eleştiriye sonuna kadar hak vermesinin ötesinde, yerel basının içinde yaşadığı bir takım sorunları da bilmesi gerekir.

35 yıldan bu yana bu camianın içerisinde yaşayan birinin de bu sorunları bilmemesi de mümkün değildir.
Orada, köşesine yazdıklarını anlattı mı bilmiyorum, ama keşke yapılan eleştiriye karşılık, şunu sormasını çok isterdim; "Siz, bir işadamı olarak, yerel basına ne kadar destek oldunuz, ne kadar sahip çıktınız?"
Hiç şüphesiz ki, yerel basının birçok eksiklikleri, birçok yanlışlıkları, birçok yapması gerekenleri var. Bunların inkar edilmesi tabii ki, içinde bulunduğu durumu değiştirmez. Ben de inkar etmeyeceğim.
Yalnız, en azından at gözlükleri ile bakma yerine daha insaf ölçüleri içerisinde bakıldığında, bu acı gerçekleri de ortaya çıkartmak gerekir.

Kısaca özetlemek gerekirse, Önder Balıkçı yerel basında çalışan muhabirlerin büyük bir bölümünün haber yapmaktan anlamadığını, haberin değişik yönlerinden işlemeyi bilmediklerini, haber toplamaya bile topluca gittikleri için ortaya "şablon haber"lerin çıktığını öne sürerek, kimi yerel gazetelerin de yaygın haber ajanslarına abone oldukları için, yöreyi hiç ilgilendirmeyen haberler koyduklarını iddia ediyor.

Yazısının bir yerinde ise "Bir gazeteyi farklı yapan, o gazetenin yöneticileri tarafından çok iyi yönlendirilen, nitelikli muhabirlerdir, kuşkusuz. Ama nerede?" diyor.

Kısaca, yerel bir gazetenin yöneticisi olarak benim de içinde bulunduğum kişilere ağır eleştiriler getiriyor.
Tabii, ağır eleştirileri bununla da kalmıyor, sayın Balıkçı'nın. Hiçbir gazetede "özel haber"in olmadığını, haberlerin gerçeğine aykırı olarak, yorumla karışık verilerek, manipüle etmeye yönelik olduğunu da iddia ediyor.

En ağır eleştiriyi de, yazısının sonunda yapıyor. "Tabii ki, nitelikli bir gazetenin çıkması için nitelikli eleman gerekir. Muhabirine para vermeyen veya onu boğaz tokluğuna çalıştırmayı ilke edinen medya kuruluşlarının, bu ucuzluk girdabında, nitelikli ve yetenekli muhabirler bulup, onlardan kaliteli haber ve yazılar beklemeleri mümkün mü?" diyerek, kendisine yerel basın ile eleştiride bulunan Avni Kocaman'a yönelik olarak da, "Çok haklısınız sayın Kocaman!.. İşte bu nedenle Bandırma'daki gazeteler, birbirinin aynı!." diyerek yazısını noktalıyor.

Yerel basın çalışanlarını böylesine aşağılayan ve böylesine ağır bir vebal altında bırakan, kendisi yerel basında yer almıyormuş da, sanki Washington Post'un köşe yazarıymış gibi yorumda bulunan Sayın Balıkçı'ya şunu sormak isterim;
35 yıldan bu yana, size göre Avrupa(!), bana göre yerel basında yer almanıza karşın, bu kadar uzun bir zaman sürecinde, bu sektöre kaç kişi kazandırdınız?
Ben söyleyeyim hemen, bir kişi bile değil!..
Evet evet, bir kişi bile değil. Çünkü, yetiştirmekten korktuğunuz, çekindiğiniz için. Boynuz kulağı geçer de, ben de işsiz kalırım paranoyasına kapıldığınız için.

Ha sanmayın ki, bunu uyduruyorum. Bizzat, sizden duyduğum için böylesine iddialı konuşuyorum. Öyle ki, bir ortamda çocuklara "şöyle yapın, böyle sorun" diye bildiklerimi öğretirken, daha sonra "Sen neden kendine rakip yetiştiriyorsun?" diyerek, beni de eleştirmiştin.

Oysa ki, ben bugüne kadar 9 yıldır bulunduğum Bandırma'da, iddia ediyorum ki en az 50 kişiye bildiklerimi öğrettim. Gerekirse, isim isim sayarım. Ya sen?
Üstelik, bildiklerimi öğrettiğim, yetiştirdiğim, yetişmesinde katkım olanların da, beni geçmesi beni üzmez, aksine gururlandırır. Bundan da kendime ayrı bir övünç payı çıkarırım ki, "Çorbada tuzum var" diye.

Vermeden almak, bildiğim kadarı ile Allah'a mahsustur. Siz, tek kelime dahi öğretmediğiniz bu gencecik gazeteci arkadaşlarımızdan, o kadar çok şey istiyorsunuz ki, sanki kendiniz yapabiliyormuşsunuz gibi!..
Her zaman ve de özellikle size yönelik olarak söylediğim bir sözü, bir kez daha tekrarlamak istiyorum; "Camdan evde oturanlar, komşusunu taşlamamalı..." Anlaşılan, bu özlü sözün ne anlama geldiğini ya anlamıyorsunuz, ya da anlamak istemiyorsunuz... Öyle anlaşılıyor!
Şunu da vurgulamakta yarar var. Gazetecilik, herşeyden önce dürüstlük gerektirir.

Bugüne kadar, birçok genç arkadaşımla ilgili olarak, köşenizden "haber hırsızlığı" yaptığı iddiasında bulundunuz. Üstelik bununla da kalmadınız, bizzat giderek o kişileri bağlı oldukları genel yayın yönetmenlerine dahi şikayet ettiniz.
Hem de haksız yere...
Peki, size bir soru daha; "Bizim gazetemizde Şinasi Oruç imzası ile yer alan birçok spor haberi, özellikle de Banvit'in karşılaşmalarının yıldız tablosu ile oyundan enstantaneler, Balıkesir'deki Yeni Haber gazetesinde üstelik sizin imzanızla, nasıl oluyor da yer alıyor?"
Bir haber ya da bir yıldız tablosu bu kadar mı benzerlik taşır? Hem de noktası virgülüne kadar!.
Umarım, buna mantıklı bir açıklamanız olacaktır.
Tabii, diğerlerini sormayı da, daha sonraya saklıyorum.
Yerel basının en büyük sorunlarından birinin nitelikli eleman eksikliği ile maddi sorunlardan kaynaklanan imkansızlıklar olduğunu bilen biri olduğunuzu düşünüyorum.
 
 

 

Antalya'daki bir yerel basın ile ilgili bir toplantıda, Alman gazetecilerin 40-50 bin tirajlı yerel gazete çıkarttıklarını duyunca, şaşkınlığa uğradığınızı yine sizden duydum.
Böylesine çarpıcı bir karşılaştırma karşısında, böylesine acımasız bir eleştiri yaparken, yine merak ediyorum vicdanınız sızlamadı mı?
Bandırma'da, sizden başka(!) nitelikli gazeteci mi var da, gazeteler istihdam etmiyor?
Bana gösterir misiniz, bir tane basın-yayın ya da iletişim fakültesi mezunu bir genç arkadaşımı?
Hangisi, gazetecilik, basın-yayın ile ilgili bir okulu bitirip de, Bandırma'ya veya çevremizdeki herhangi bir ilçeye gelip de iş arıyor?
Benim bildiğim, duyduğum yok! Varsa söyleyin.
Bu durumda, bu kardeşlerimizi yetiştirmek bize kalıyor. Kimi lise mezunu, kimi açık öğretim, kimi de iki yıllık yüksek okul mezunu... Belki, kalıcı bir iş olarak bakmıyorlar, ama en azından ihanet içerisinde de olmuyorlar... Bu bence daha önemli.
Nitelikli olmadıkları iddiasındasınız ya... Ben sizinle hem aynı görüşte değilim. En azından, birçoğu kaliteli!.. Başkasının haberlerine kendi imzasını da atmayacak kadar onurlu...
Gelelim, "muhabirine para vermeyen gazeteler" suçlamanıza!.. Kusura bakmayın, ama bazı şeyleri de zorla söylettiriyorsunuz.
Bu kurumda çalışan kimisi 8-10 yıllık, kimisi 6-7 yıllık, kimisi de yeni olan arkadaşlarımızın hepsi sigortalı ve asgari ücretle maaş alıyor. Hepsi de maaşlarını tıkır tıkır alıyor üstelik. Alamasa zaten çalışmazlar.
Siz, maaşla çalışırken, söylermisiniz bizim yeni bir elemanımıza verdiğimiz kadar para alabiliyor muydunuz? Yalnız, lütfen doğruyu söyleyin!..
En azından almadığınızı biliyorum... Öyleyse, bu şekilde genellemenizin anlamı ne?
Daha bitmedi sayın Balıkçı... Devamı da yarın...

Etiketler : , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank