Aslan Terbiyecisi’nden..
Benim tarihi bir misyonum yok.. Zaten tarih sonradan yazılır... İçinde bulunduğumuz an kimse tarihî bir şahsiyet olup olmayacağını bilemez.. Bunun için çaba sarfedebilir belki ama zannetmiyorum ki tarihe mâl olmuş, kuşaktan kuşağa gelmiş, destanlaşmış kişiler o an bunun farkında olsunlar...
Bizim görevimiz basittir... Biz basit olanı değil, zor olanı seçiyor, Allah'ın işine karışıyoruz... Biz günahları ve sevaplarıyla insanız... İnsan olarak bize düşen, kendi hayatımızda örnek olacak davranışlar sergilemek ve anı yaşamaktır... Bu anı yaşamaktan kastım “Carpe diem” değil... Yani isteyen o şekilde de yaşar ama benim kastım bu değil. Görevimiz, gelecekle ilgili projeler yapmak değil...
İnsan bir gün tüm dehasını ortaya koyan eserler meydana getirebilir ama bizim düşündüğümüz gibi sonuçlanmayabilir/sonuçlana da bilir.. Bunu kimse bilemez... Kimseyi bizi anlamadıkları için suçlayamayız ya da herkesin dehamızı takdir ettikmek için kuyruğa girdiği durumları nefsimize anlatmamız zor alabilir...
Önemli olan burada nedir? Biz mi sözlerimizin esiriyiz, sözlerimiz mi bizim?
Evet ilham önemli.. Bugün kim ne yazıyorsa ilhamla yazıyor... ve herkes kendine göre bir okuyucu buluyor... Orhan Pamuk kime göre iyi bir yazar değildir ama başkasına göre bir dehadır...
Bana göre Üstad ilhamla yazmıştır... kendisi de söyler zaten ama onun sözleri kendisini değil, Kur'anı anlatma yolunda olduğu için ilhamdır...
Ve bunları yazması için bile ciddi bir alt yapısı vardır çocukluğudan beri ve hiç çizgi dışına çıkmamıştır...
Edison bir dehadır.. Kendisi için değil insanlık için sürekli çalışmıştır. Elektiriği bilmem kaçıncı denemesinde bulduğu söylenir. Onun bu buluşu da ona ilhamla olmuştur... ama bunun için o da sonsuz bir çaba sarf etmiştir..
Sözüm şu ki, evet insan kendi aleminde bir deha olabilir... Ruhu bedenine dar geliyor, kalbi atarken, kulakların sağır oluyor olabilir... Best yaparken kuşlar ona eşlik ediyor olabilir... Tüm hücrelerinden mürekkep aktığını hissediyor olabilir... olabilir, olabilir, olabilir...
Bütün bunlar tahmin ettiğimiz sonuçları bize verebilir de vermeye bilir de... Amacımız bu yönde olmalı; fakat eğer bir bölüm insan bizi anlamazsa, bunu hor değil, hoş karşılamalıyız... Eğer bir gün olur da kader bize dileklerimizi vermez ise “ne talihsiz adamım!” deme lüksümüz yok bir bakıma... Nihayetinde imtihan dünyasındayız... ve benim tecrübelerim bana gösterdi ki aklıma koyduğum, illa olacak!, dediğim şeyleri hep bir ayak boyu kaybetmişimdir... Takıntılarımızdan kurtulmadığımız sürece kapanan yollar açılmaz ve bu yollar basamak basamaktır.. Her saplantıda yeniden tıkanır... Bir üst seviyeye geçmek için yolların açılması gerekir.
Türk Dili ve Edebiyatı Prof. Dr. Osman Öztürk vardı. İslami Edebiyat dergisinin sahibi.. Tanışıklığımız yıllar öncesine dayanır... O bana ilk gençlik yıllarımda "sende yazar kumaşı var" diyen ilk kişidir... On sekiz (18) yaşında ilk makalem o dergide yayınlandı... Kitap yazmayı planlıyordum, kendimi çok iyi hissediyordum bu konuda ama olmadı... Hâlâ da olabilir ama bunun için çok büyük bir arzum yok... Ayşe Kulin 40 yaşında adını duyurdu... Daha zamanım var demek ki...
Bizde durumlar biraz karışıyor... Sarayın bekçisiyiz ama saray kendimizinmiş gibi davranıyoruz... "Hayır böyle yapmıyorum" desek bile gelene gidene "bana bak! Bu saray benden sorulur! Benim buranın bekçisi!" diye fırça kayıyoruz... Oysa sarayın gerçek sahibi bir gün bizi bu bekçilikten azlede de bilir...
Ben yazılara övgüler dizmeyi sevmem!
Hele "yüreğine, kalemine sağlık!"ları hiç semem!
Ama bu, yukarıdaki yazı buna beni mecbûr kıldı.
Her satırı, sanatsal düşler kuran bir insan için yol gösterici olmuş. Sanki bütün yazılanlar bana yazılmış. Eminim ki benim gibi düşünen çok olacaktır.
Bu bir makâle değil, bir dersti.
Yazar olam dersi
Velûd olma dersi
Ezcümle; insan olma dersi!
Tüm yazılarınızı okuyacağım. Zirâ yazılarınızın cümle aralarına kim bilir
daha neler gizlemişsiniz!
Fânî Hürmetler!
Şubat 16th, 2011 at 10:23hazal abla güzel bir yazı olmus ben edebiyattan cok anlamam ama yazınız hosuma giti.
Şubat 16th, 2011 at 16:38Aziz Kari,
Teknik bir hata olmuşa benzer...Çünkü bu yazının yayınlanması için iki hafta sonrasına bir tarih belirlemiştim.. Bu tarih benim on (10) günlük yapacağım manevi bir yolculuğun sonunda gerçekleşecekti ve yazıya mutlaka yeni bir katkısı olacaktı...
Benim ayarladığım tarihten önce yayınlanmış olması beni üzmekle birlikte, "her işte bir hayır vardır2 düstürumu yeniden devreye koymak istiyorum..
Saygılamla,
Şubat 17th, 2011 at 08:44