Asla Unutmamalıyız – Resim Sergisi
19 Şubat – 17 Nisan 2012, New York Üniversitesi, Puffin Kültür forumu, resim sanatçıları Martina Jäger, Michael Weber ve Wolf Tekook’u ortak sergi için misafir edecekler.
İnsanoğlu Dünya’ya ilk adımını attığı günden beri büyük savaşlar ve katliamlar görmüştür. Nice halklarhelak olmuş, yok edilmiş, öldürülmüş ve nihayet tarihin defterlerinde unutulmaya mahkum bırakılmıştır. Tarihin büyük kara lekelerinden biri de, ikinci dünya savaşında yahudilere karşı yapılan soykırımdır. Barbarca altı milyon Yahudiyi katleden Naziler, bunu yaparken vicdanları dahi sızlamamıştır.
Nazilerden sonra gelen kuşaklar ise, unutmaya, unutturmaya, adeta bir sukunet duvarı örmeye çalışmışlardır.
“Asla unutmamalıyız – Alman Sanatçıların gözünden Holokost yansıması” altında sergilenecek olan bu değerli sanat eserleri, sukunet duvarını yıkmak için bir direniş olarak algılanması gerektiğini düşünüyorum.
Üç ayrı sanatçının üç ayrı felsefesi, üç ayrı dünya bakışı, üç ayrı yaklaşımı, üç ayrı ama yine de birbirine bağlı bir sergi oluşturmakta. Nazi egemenliğinin üzerinden 67 yıl geçmesine rağmen ve bugün Almanya ırkçı terör ile çalkalanırken, bu tür çalışmaların ne kadar önemli olduğunu tekrar tekrar anlıyoruz.
Dr. Wolf Tekook: Almanya’nın Krefeld şehrinde yaşayan, 1951 doğumlu olan Fotocoutourist, gençlik çağlarında, büyüklerine, Nasyonal Sosyalizm üzerine sorular soruyor ama bunlara cevap alamıyordu. Ne zaman soru sorsa bir sukunet duvarına çarpıyordu. Kim bilir, belki büyükleri utanç duyuyor belki de başka nedenlerden dolayı bu duvarı örüyorlardı. Okul yıllarında, tarih derslerinde Weimar Cumhuriyeti’nin sonundan hemen Federal Almanya’nın kuruluşuna atlanıyordu, yani burada da sanatçı büyük bir sukunet duvarı ile karşı karşıya kalıyordu. Bu sessizlikten, sukunet duvarından fena halde canı sıkılan sanatçı, nihayet kendi kendine araştırmaya başlıyor. Çeşitli yazarların kitabından ancak gerçekleri öğreniyor, yüreği burkuluyor, içi acıyor.
Resimlerinin sadece birer semböl olduğunu söylüyor Tekook, ki ben buna şahsen katılmıyorum. Bence, resimleri, insan hakları ihlaline karşı bir direniş, bir roman misalidir. Her bir resim, bir ayrı haksızlığı, bir ayrı direnişi dile getirmektedir. Gerçekleri tüm çıplaklığı ile yüzümüze vurmaktadır.
Martina Jäger: Würzburg’lu Bayan sanatçımız konuya “Seleksyon” penceresinden yaklaşıyor. Sanatı sadece Holokost’u konu yapmayıp, aynı zaman da güncel ırkçılığı da ele alıyor. Sanatçı, biraz felsefi, biraz kurgu yaklaşımı ile konuya yaklaşmasına rağmen, sanatı ile dile getirmek istediği aslında kolay ve derin manalar ile yeni bir pencere açıyor vicdanımıza. İnsan hakları ihlaline karşı bir duruş sergileyen Jäger, sadece bu konularda kalmayıp, Uluslar arası sistemin bozukluğuna da dikkat çekiyor. Sanatçı’ya göre, dünyanın her yerinde, bugün dahi, insan hakları ihlali devam etmekte ve hakları çiğnenmekte. Kullandığı renkler genel olarak siyah, kırmızı ve altın rengi, yani bugünkü Alman bayrağının renkleridir. 7 Haziran 1950′de alınan karar ile renklerin anlamı Beraberlik, Hak ve Özgürlük olarak belirlenmiş ve 3:5 boyutunda yasallaşarak devletin resmî bayrağı olmuştur.
Michael Weber: Witten’li (Almanya) Sanatçımız, 1994 yılında ‘Bahnhof Caddesi’ olarak tarihe geçmiş olan caddeye taşınıyor.Burada Caddenin tarihsel köklerini araştırmaya başlıyor. 1938 yılına kadar, alışveriş caddesi olarak tanınan bu caddede, Yahudi nüfusunun büyük bir bölümü yaşamakta idi. Sayın Weber bu caddede yahudilerin başlarına geleni, neler yaşadıklarını, nasıl katliama uğradıklarını resimleri ile anlatmaya başlıyor. Sanatı; acıyı, işkenceyi, hüzünü ve soykırımı dile getiriyor. Resimleri için boya, alçı ve tel kullanan sanatçı, ilk olarak on büyük resim tablosu oluşturuyor. Sayın Weber için, geçmişte gerçekleşen bu katliamların bugüne dahi gölgesini yansıtması önem taşıyor. O’da diğer iki sanatçımız gibi unutturmamaya ve İnsan hakları ihlaline karşı bir duruş sergiliyor.
Her zaman söz gerekmez Erenler, bir resim, çok kez, bin sözden hayırlıdır.
Mustafa Çelebi