Aşk=Ölüm!
Değerli okur! Şöyle bir insanlık tarihine bakalım. Bütün saldırganların, işgalcilerin, zorbaların hayatında mutlaka “AŞK” yani sevme ve “ SEVİŞME ” sorunu vardır.
Seven insan, sevecen, barışçıl, paylaşımcı olur.
Şu güzelim dünyayı, doğayı, çevreyi tarumar edip yağmalamaz.
Burada şunu da anıp geçelim.
Halklar, aşkı bilmeyen, aşkı tatmamış adamları başlarına getirmesinler.
Niye?
Çünkü, onlar, salt sevgiyle, barışla, özgürlükle tatmin olmazlar.
Mala-mülke yapışıp kalırlar. Basit, gel-geç şeylerin zebunu olurlar
Özgürlük, aşk, sevgi isteyen insanlara tahammül edemezler.
Halklar bu olguya pür-dikkat kesilmeli.
“AŞ adamı” olamayanlar, olamayanlar; ancak basit anlamda “AŞ adamı” olurlar.
Daha sonra da, “Nerede aş, oraya yanaş”çılarla milletin başına bela olurlar.
Sevişmek, başlı başına bir maceradır.
Beden ve ruhun, birlikte soyundukları, devindikleri, koşup uçuştukları, bir oldukları, aynı yıldızlara doğru, dur-duraksız bir uçuş..
Bir yıldız yolculuğu, ölüm yok, biçimler yok. Hayret! Her şeye hayretle bakmak var.
Derken, hayat; ürpererek, titrek adımlarla geri gelir.
Bütün bir evrene dokunmuş gibi bir duygu yayılır yüreğine..
Yavaş yavaş, içten içe bir huzur duymaya başlarsın.
Ölüm ürküsü alır başını gider.
Gitgide çoğalan bir an gelir..
Susarsın.
Yeniden hayata dönersin.
Az önce yaşadıkların gelir usuna.
Yanına döner, minnetle yol arkadaşına bakarsın.
Önce ruhlar giyinir, daha sonra beden. Derken, yine iki ayrı insan olunur.
Düşünürsün.
Sevişmek, tanımsız, haz dolu küçük bir ölümdür