content
07 Mar

Aşkın Paradoksu

Aşk deyince aklımıza heyecan, mutluluk ve sevinç gelir. Beğenilmek ve kendimize güven arkasından takip eder. Aşık olduğumuz zaman kendimizi daha güzel ve çekici hissederiz değil mi? İstisnasız hepimiz aşık olacağımız kişiyi bekleriz. Aşık olanları görünce,  hayatımızda aşk yoksa kıskanır, bizimde o hissi yaşayacağımız anları hayal ederiz. Peki unuttuğumuz bir şey yok mu? Aşk’ın beslendiği şey ayrılık ve gözyaşı değil mi?

Diyelim ki birini beğendik ve onun aşkını kalbimizde hissetmeye başladık. Ardından onun kalbini kazanmak için olmadık şeyler yapıyoruz. Sürpriz hediyeler, kendimizde normalde olmayan güzel sözler, ince ve zarif hareketler, kendimize ayrı bir itina... olduya o kişinin dikkatini çekmeyi başardık ve aşkını kazandık. Herşey başta çok güzel! ayağımız yere basmaz oldu, dünya güzel, en kötü haberler bile bizi etkilemeden yanımızdan rüzgar gibi gelip geçti...

İnsan psikoloji kazanmayı ister, kazandıktan sonra hevesi geçer. Bu heves meselesi kişiden kişiye, zamanı değişse de sonuç değişmez. İlişkinin o ilk kazanma heyecanı geçmeye başlayınca ilk başlarda göze batmayan küçük sorunlar göze batmaya başlar. Ardından büyük uçurumlara dönüşür. Kişi sadece heyecan peşindeyse heyecan biter ve aşkta tarih olup gider. Yok eğer heyecan değil gerçekten sorunlar ciddi boyuttaysa yine heyecan biter ama sorunlarla boğuşmak yerine kaçış yolu seçilir ve yine ilişki sona erer. Ayrılık girer araya. Hayatımızda alışkanlıkların rolü aşktan ve sevgiden daha büyük yer tutar. Kanımca alışkanlık daha baskın çıkar ve ayrılıkların büyük çoğunluğu geri dönüşlerle bir süre daha sürüklenir. Son kalıntılar alışkanlığın içimizdeki o ılık okşayışı yada zehri zamanla akıtılmak istenir.

İşte bu devrede paradoks başlar. Kaybetmek değeri artırır sevilenin. Kazanç değeri düşürür.

Tekrar bir araya gelinince yine kişinin metası olmaktan çıkamaz. Kayıp duygusu insanın ruhsal yapısına uymaz egosunu rahatsız eder. Bu noktada sağlıksız ve hastalıklı ilişkiler meydana gelmeye başlar. Boşanmalar sonuncundaki cinayetler, ve intiharların başlıca sebebi budur.

Son zamanlarda, hepimizin dikkatini çektiğine inandığım cinayet haberlerinin içinde yer alan boşanmış yada sevgilisinden ayrılmış kadınlarımızın ölümü. Beni derinden sarsan ve etkileyen canavarca eylemler. Bu olaylara nasıl dur diyebiliriz, nasıl durdurulur? Bu ölen kadınların çocukları nasıl etkilenir, aileler bu şekilde nasıl parçalanıyor ve ilişkiler bu hale neden geliyor.

Dikkatinizi çekerim;

 

Özellikle son 7 yılda yüzde 1400’lük artış gösteren kadın cinayetleri cins kırımı boyutuna ulaştı.

 

Cumhuriyet'te yer alan habere göre; 2002’de kayıtlara 66 olarak geçen kadın cinayeti sayısı her geçen yıl artarak 2007’de 1011 oldu. Mahkemeler, karakollar, yasalar koruyamadığı için öldürülen kadınların ortak özelliği şiddet gördükleri eşlerinden ya da sevgililerinden ayrılmak istemeleri ya da ayrılmış olmaları, öldürenlerin ortak özelliği ise sadece erkek olmaları.

 

Hayatlarındaki kadınları katleden erkeklere uygulanan “haksız tahrik indirimi”, nüfus dikkate alındığında 5000 civarında olması gereken sığınma evinin sayısının 50’yi bulmaması ve çıkarılan koruma amaçlı yasaların neredeyse hiç uygulanamaması bu tablonun başlıca sorumluları.

 

Artan kadın cinayetlerine dikkat çekmek için 2010 yılının sonunda Mor Çatı, Sosyalist Feminist Kolektif, Amargi, Filmmor, KADAV ve bağımsız feministlerce oluşturulan İstanbul Feminist Kolektif tarafından “Kadın Cinayetlerine İsyandayız” kampanyası başlatıldı. Kampanya ile Türkiye’nin karşı karşıya old

uğu acı bilanço çarpıcı bir şekilde gözler önüne serildi, ama hızla alınabilecek önlemler yine alınmayınca katledilen kadınların arasına yenileri katıldı.

 

Bu hafta 8 mart dünya emekçi kadınlar günü. En azından bu gibi günlerde dikkati çekmek ve elimizden geldiğince, dilimizin döndüğünce kadın koruma yasalarının yetersizliğinin vurgulanması ve çözüm yollarının bulunması yönünde girişimlerde bulunmamız gerektiğine inanıyorum.

Bir türlü çıkmayan koruma kararları ve işte sonuçları;

 

• Ayşe Paşalı, 2010 yılının aralık ayında kendisini ölümle tehdit eden eski eşi tarafından Ankara’da sokak ortasında öldürüldü. Paşalı’nın mahkemeden talep ettiği koruma kararı bir türlü çıkmamıştı.

 

• Ocak ayında Arzu Yıldırım, eski eşi tarafından Ümraniye’de sokak ortasında infaz edildi. Yıldırım, katili Metin Çilingir hakkında suç duyurusunda bulunmuş, dilekçesini daha hızlı olsun diye cumhuriyet savcılığından alıp kendisi elden emniyet birimlerine iletmek istemişti. Ama Yıldırım, dilekçesini emniyete ulaştıramadan öldürüldü.

 

• 15 Şubat’ta 59 yaşındaki Saliha Erdem Ataşehir’de ayrı yaşadığı eşi tarafından kapısının önünde öldürüldü. 22 Şubat’ta da Adana’da öğretmen Özlem Yılmaz ayrı yaşadığı eşi tarafından öğrencilerinin gözü önünde boğazı kesilerek ağır yaralandı.

 

• 23 Şubat günü ise dört çocuk annesi Arzu Odabaş, boşanma davası süren eşi tarafından Üsküdar’da öldürüldü. Aynı gün Adana’da Semiha Karadağlı boşanmak istediği eşi tarafından çocuklarının gözleri önünde av tüfeği ile katledildi. Bunlar sadece birkaç ay içinde basında da yer alan tüyler ürpertici cinayet haberlerinden bazıları.

 

• 26 Şubat günü Maltepe’de, iki çocuk annesi Şehri Filiz, birlikte yaşadığı Tarık E. tarafından cadde ortasında bıçaklandı. Yere düşen kadına tekmeler atan Tarık E. koşarak olay yerinden uzaklaşırken hastaneye kaldırılan kadın tüm müdahalelere rğmen kurtarılamadı.

 

Bu örnekler her geçen gün artarak devam ediyor. Maalesef kuru kuru üzülmek bir şeyi değiştirmiyor...yetkililere sesleniyorum lütfen biraz daha kadına saygı...

Tüm kadınlarımızın 8 mart dünya emekçi kadınlar günü’ nü kutluyorum bu şiddete maruz kalarak hayatını kaybeden kadınlarımızı rahmetle anıyor geride kalanlarına sabırlar diliyorum.

 

Etiketler :

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank