Aşkın Özü Nedir?
Özümüzün, ruhumuzun kendi diliyle konuşmasıysa aşk, enerjisini sevgiden almıştır kesin...Çünkü özümüzün aslı sevgi enerjisidir.
Bu günden itibaren aşkla ilgili yazılara yer verelim bir müddet. Bakalım ben dâhil bana gelen aşkla ilgili yorumlarda, neler anlatılacak.
Namuslu saygın gördüğümüz analarımız, bacılarımızın, seven, sevilen, sevişen insanların ve hele kadınların her türlü saygısızlıkla karşılaştığı, sevişilen kadına en küçük fırsatta saygısızca davranıldığı toplumlarda…Bir kadından aşktan bahsedilmesi istendiğinde onun cesur olması gerekir öncelikle…
Öte yandan cesur ama cahil olmadığını göstermesi için, ana babasından en yakın dostlarına kadar, onları irkiltmeyecek "bu düşünceler de neyin nesi" dedirtmeyecek bir üslup kullanması beklenir.İşin içine cinselliği karıştırmamalı, konuyu eninde sonunda Tanrısal aşka bağlamalıdır; eşi, dostu, çoluğu- çocuğu ondan utanmamalı, edebi karşısında şapka çıkarmalıdır… Aşkı, diğer sosyal olguların, kimi toplumsal kurumların dışında, onlardan soyut ele almanın bir takım zorlukları olduğu bir gerçektir…Ama zaten kendisi"aşkın" olan, bulunduğu halden, yerden kopmak, çıkmak, ileri atılmak isteyen bir durumu, çeşitli kısıtlamalarla, dar kalıplarla anlatmak çok zordur.Bu iki zorluğu aşarak aşkın ne olduğunu anlamak ve anlatmak daha da güçleşiyor…
Belki bu yüzden edebiyatta aşkın anlatımına bakıldığında, aşk öyküsünün, aslında çoğu zaman onu aramanın, ona ulaşamamanın, onunla araya konulan engelleri aşmanın ya da aşamamanın öyküsü olduğu görülüyor. Büyük, önemli ve ya çok satan bir yazar olmak için aşkı yaşamış, onu bilen bir insan olma zorunluluğu olmadığına göre, aşk nasıl ve nereden öğrenilecek diye sorulabilir.
Cevap bellidir."Yaşayarak" olacaktır…Oysaki yaşananın da aşk olduğunu anlamak için de başkalarının aşkını öğrenmek ve araştırmak gerekebilir. Beğenmenin, hoşlanmanın ardından gelen cinsel çekimi, heyecanı aşk zannedenler, yazılanlara baksalar…
Eğer araştırma, düşünce yazılarına, makalelere, denemelere başvurmuşlarsa, bir müddet sonra şahıs ismi ve kavram bolluğu, içinde boğulur gibi olabilirler.Çoğu ya diğerlerin düşündüklerini özetler ve bir araya getirir ya da bir iki görüşü inceler, kritiğini yapar.İşin içine ekonomiden iktidar mücadelesine kadar pek çok konu bile girer.
Edebiyatta ise çoğunlukla büyük sevgilerin aşk yerine konulduğunu, öyle yorumlandığını görebiliriz.Dar çevrelerde, kapalı toplumlarda seçme şansı olmadığı için, yakın çevrede bulunan insanlarla güzel ve heyecanlı bir şeyler yaşanır, bunun aşk olduğuna inanılır.
Gerçek aşkı anlattığını düşünülebilecek öykülerde, sevgililer ya birbirlerine kavuşmadan ölürler ya da engellerle uğraşmaktan aşklarını yaşayamadan ölürler. Aşkın ölümsüz olduğuna, huzuru kaçırdığına, düzeni bozduğuna, mutluluk getirmediğine dair genel bir kanı, belli belirsiz sinmiştir aşkın tarihine.
Aşk en hafifinden hasta eder, daha ileri giderse ocaklar söndürür, yuvaları dağıtır, savaş çıkartır…Ama ne çare ki, zavallı insan bir kere ona düşmeye görsün, başına geleceklerin sonucuna katlanmaya mahkûm bir kurbandır artık…
Aşk bu mudur? Bir serüvense aşk, takılalım bakalım aşkın serüvenine…