Aşkın Anatomisi
Aşkın Anatomisi
Yıllarca aşkın anlamını aradık değil mi? Hep kalıplara sokmaya çalıştık durduk aşkı. Kimimize göre aşk bir tutkuydu, kimimize göre sadakatti. Bazen gerçekten aşık olduk, bazen de aşk sandık hayranlığımızı. Hep aşkı aradık içimizde, bazen de tarifini bile yapamadık. Birini sevdik, değer verdik ona. Sonra başka biri çıktı karşımıza. Çelişkiler yaşadık bazen, tezatlar, muammalar… Fakat bir türlü bulamadık gerçek aşkı. Aşk kimi zaman yanı başımızdaydı görmedik, kimi zaman da aşkı bizi sevmeyenlerde aradık. Oysa nerede yapmıştık hatayı, neydi ki yanlış olan.
Sorular sorduk kendimize, cevabını hiç öğrenemediğimiz sorular. Sevdik, sevildik, belki de farkında bile olmadık. Aşkın peşinden koştuk, defalarca belki de. Hep bu kez yakaladık derken, hayatın tuzağını düştük çoğu zaman. Kim bilir belki de, biz onu ararken o zaten oradaydı hep. Belki de koşarak uzaklaşmıştık aşktan, göremedik onu. Bir el mesafesi varken aramızda, uzatamadık elimizi belki de. Uzakta olan değerli olur sanmıştık, uzaktan sevdik hep birilerini. Hep ulaşılmazı seçtik, hayalini kurmak bile mutluluktu hani. Fakat uzaktakiler hiç bilmediler bizi. Kalabalığın arasında sıradan biriydik onlar için.
Göz uçlarıyla bile bakmazlardı bize. Öylece yürüyüp giderlerken önümüzden, hiçbir şey diyemedik. Sevdik evet, fakat sevgimizi yaşayamadık hiç. Oysa aşk bambaşkaydı işte. Her gece yatağına girdikten sonra kurduğun hayallerinin ana karakteriydi aşk. Aşk, uzakta bile olsa sevebilmekti, bırak o hiç bilmesin sevildiğini. Hiç duymasa da bizi, onun o gülüşü bile yeterdi. Yoksa, yanılmış mıydık, bu değimliydi aşk. Aşk kalbinin tam orta yerinde yanan bir alev değil miydi? Yanarken hissettiğimiz acı, içimizi ısıtan bir ateş değil miydi aynı zamanda. Çok sevmemiş miydik, yollarını gözlememiş miydik, gözlerimizden akan her damla yaşta o yok muydu?
Yoktu evet, sevmemiştik, sevmeyi hiç becerememiştik. Kör olmuştuk sanki, gözümüz görmüyordu başka birini. Oysa başımızı çevirebilseydik eğer, aşk oradaydı hep. Bizi izliyordu her zaman, sen başkalarına bakarken, o hep bizi izliyordu. Sabırla bizi izliyordu aşk, başka biri için yanan kalbimizi bile bile. Bıkmadan, usanmadan, sıkılmadan bizi bekliyordu aşk. Çünkü aşk beklemekti, çünkü aşk haykırmak, bağırmak, öfkelenmek, ağlamak değildi ki! Aşk sabretmekti, yanı başında durduğu halde, bir el mesafesi olduğu halde, elini uzatmadan, o kadar yanındayken bile dokunmadan beklemekti.
Aşk, aşkını beklemekti, senin kendisini sevmeni beklemekti. İşte buydu aşk, buydu gerçek sevgi. İçki şişeleri arasında dertlenirken sen, kadeh kadeh içkiler içerken. Naralar atarken yüreğin kadere, sabırla beklemekti aşk. İsyan ederken sen olanlara, sineye çekmekti aşk. Yani aşk, bizim yaptıklarımızın tam aksiydi.
Aşk, aslında bir adım yanımızdakini görmekti. O adımı atabilmekti, adım atabilmekti bazen. Başını çevirip bakabilmekti etrafa ve aşk, uğruna ölmektense, uğrunda ölmekten başka ne yapabileceğindi.
Yani biz, aşkı hep tersten okuduk yıllarca. Tersten yaşadık aşkı da, hayatı da. Her içimizde hissettiğimizi sıcaklığı aşk sandık yıllarca. Hep aşık olduğumuzu sandık. Oysa aşk, bunların hiçbiri değildi.
Sessizce sevmekti aşk, aşk seveni sevmekti, sevebilmekti. Bir karakaşa, bir kara göze verdiğimizi yıllarımızı gerçek bir sevene vermekti. Yani anlayacağınız aşk, güzel bir yüz aramak değil de, seveni bulabilmekti.
Aşk eğilmekti sevginin önünde. Eğilmek, ve başını sadece uzaklara değil, yanındakine de çevirebilmekti. Eğilmek, yani yanındaki seveni görebilmekti. Eğilmeden, aşkı bulamazsın ki! Çünkü gerçek aşk, her zaman yanı başındadır. Seven biri, her zaman yanındadır, seninledir. Seven, sevdiğinin yanından ayrılır mı hiç! Eğer eğilmeyi başarabilseydin, görecektin ki, aşk seni bekliyordu. Yanı başında seni bekliyordu. Eğil ki, o gözü hep etrafı kesen gözlerin, aşkı görebilsin. Eğil ki, gerçekten yanında olanı, hep senle olanı görebilsin. Eğil ki, o da seni görebilsin. Unutma ki aşk, sevene eğilmektir…
Muhammet Yürük