Aşk Hiç Biter Mi?
Ölümsüz bir aşkın belirtilerini yaşıyordu. Ömür biter aşk bitmezdi çünkü. Aşkın tanımını yapmak yerine onu doyasıya yaşamak onu çok mutlu ediyordu. Nasıl olmuştu hiç akıl erdiremiyordu
Bir anlık duyguydu. Eskiden de aşk vardı ama şimdiki bir başkaydı. Nefes alışlarındaki hız gittikçe artıyordu onu görünce. İvme kazanmıştı yaşamı. Ölümden korkmaya başlamıştı çünkü bir ömür bile yetmez diye düşünüyordu bu aşkı doyasıya yaşamaya. Aklından çıkmıyordu; gözünü kapatsa o, gözünü açsa yine o vardı düşüncelerinin önünde. Hiç kimsenin böylesine bir aşk yaşayabileceğini düşünemiyordu. Onun aşkı çok daha büyük ve herkesin yaşadığı duygulardan farklı bir şeydi.
Zaman durmuştu onun için. Yalnızlık kavramının ne anlama geldiğini iyice unutmuş bir vaziyette geçiriyordu dakikalarını. Hep onunla birlikte eskiden yapmaktan zevk almadığı onca şeyi yapmak istiyordu. Tek fark onun varlığıydı. Gözlerini ayıramıyordu o aşkım diye seslendiği kişiden. Bir sarhoş misaliydi durumu. Hiçbir şey umrunda değildi. Ne varsa ne yoksa o kişiydi işte o sözde paha biçilmez yaşamı. Hayat ondan ibaretti. Sabah uyandığında yüzündeki tebessümün sebebi de oydu, kötü bir günün ardından aklına getirdiği hayatım diye hitap ettiği kendi tabiriyle insanüstü varlığı hatırladığında da mutlu olmasının sebebi yine o kişiydi.
Aşkın gözü kör müdür bilinmez ama o gözünü köreltmişti iyice. Gözlerinde sanki onu algılayan sensörler vardı ve ondan başka kimse ilgilendirmiyordu kendisini. Hayatının anlamı, yaşadığı dakikaların kahramanı, kısacası yaşamın mucizesi gibi görüyordu onu. O olmadan yaşayamam gibi klasikleşmiş düşünce yapıları içerisine girmeye başladı sonra. Onun yeryüzündeki varlığı bile kendisinin mutlu olmasına yetiyordu ama hep kendisiyle birlikte zaman geçirmesini istiyordu. Sanki ne istediğini bilmeyen bir insan olup çıkmıştı o aşk çemberi içinde.
Ve bir gün aşk bitti. Aşk hiç biter miydi? Biri bitse diğeri başlardı. Ama hani bu farklıydı? "Bu bitmez" dediği kaç aşk bitmişti. Ne oldu? Sonuç neydi? Yaşadığı onca zaman nereye gitmişti?
***
Tattınız mı hiç böyle bir duygu? Hiç yaşadınız mı unutamayacağınızı sandığınız o sıradan ama o an için muhteşem olan dakikaları? Günlerin geçip bir gün ansızın aklınıza gelen aşkım derken bile kalbinizin fırlayacağını düşünüp sonra tekrar normal hale dönmek için kendi içinizde onun uğruna savaş verdiğiniz o kişiyi hatırlıyor musunuz şu an? Kime adamıştınız hayatınızı? Nerde o kişi? Gülüp geçiyor musunuz? Neydi bu yaşanılanlar? Bir sınav mıydı acaba. Kısa cevaplı bir kelimeden mi ibaretti yoksa uzun soluklu bir hayat tecrübesi miydi yaşanılanlar? Kaç aldık biz? Cevap olarak ne yazdık? Kim biliyor doğru cevabı?
Kim ne der bilmem ama özet olarak bir internet sayfasında okumuş olduğum gerçekleri sizlerle paylaşmak isterim.
“İnsanlar ekleniyor hayatına, insanlar eksiliyor, bir kalabalıktan bir başka kalabalığa çok da fark etmeden geçiyorsun, birileri hayatından çıkıyor, birilerinin hayatından çıkıyorsun. Parçan olmuş niceleri uzaklaşıyorlar, bir zamanlar adını bile bilmediklerin ise daha sonra en mahrem düşlerinin sahibi oluyorlar. "O gitmez" dediğin kaç kişi gitti, asla kopamayacağını sandığın kaç kişiden koptun, hafızanda birer soluk hayalet şimdi onlar ve onların hafızasında soluk bir hayaletsin şimdi sen... Gelecek, hayatından kimleri soluk hayaletlere çevirecek kim bilir?”
Düşüncelerde soluk hayaletler gibi kalmamak dileğiyle…
Herşeyi bir çırpıda tüketiyoruz. Kimi insanlar virüs kapmış olmasa bile zaten ölü geziyor, çünkü tutunacak dalları yok yani sevgileri yok. Hayatını maddeye endekslemiş olarak yaşayanlar AŞK kelimesini amaçsızca tükettikleri ruhları gibi yitik hale getiyorlar. Sonunda oluşan tablo ise tüketim toplumu olarak karşımıza çıkıyor.
Kasım 4th, 2009 at 16:05ben epeydir unutmuştum bu siteyi kusuruma bakmayın ikinizde.Malum :)) Özellikle Aslı'cım sen...
Kasım 6th, 2009 at 19:46Yazıların daha iyiye gidiyor Murat.Güzel bir konuya değinmişsin söylenecek çok söz var üzerine ama ben senin dileğine ortak olmak istiyorum şuan: "Düşüncelerde soluk hayaletler gibi kalmamak dileğiyle…"