- Bilgi Agi | Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi ve Yazar Portali - https://www.bilgiagi.net -

Aşk Bitti…

İyi bir roman. Ama roman. Ama sadece roman. Akıcı bir üslup. Aksiyonu eksik değil. Cinayet var. Entrika kol geziyor satırlarda. Cinsellik ve hatta erotizm bile var. Dinsellik had safhada. Yeri geliyor, keskin ve sarsıcı bir vaaz dinliyorsunuz. Yeri geliyor, vahyin en derindeki akıntılarından mistik kokular alıyorsunuz. Bu dünya ve öte dünya öyle içiçe ki, bir anda kendinizi ahiretten dünyaya bakarken buluyorsunuz. Müthiş! Aşk'a gelince, ön kapaktan arka kapağa kadar her satıra sızmış.

Flörtüöz takılmalar, dokunmalar, öpüşmeler... Siber boyutlara kadar taşmış romanın aşk/ın boyutları... Böyle bir roman her yerde kolayca bulunur. Yazanların, yazabilenlerin ellerine sağlık. Henüz bir roman bile yazamamış bir adamım. Belki de kıskanıyorum. Rabbim hassetten korusun. Beni ilgilendirmez de yazılanlar. Bana düşmez de hesap sormak... Hele eleştirmek asla haddim değil. Ama...

Modernist düşüncelerin sığ ve paspal uzantılarını yalakalık ve sululuk üzerinde akan söylemlerini Hazreti Mevlânâ'nın ağzına koyuyorsan, Helal ve haram sınırlarının kasıtla aşındığı, aşıldığı laubali el hareketlerine, kaçamak bakışlara, doğallık ve içtenlik kılıfına gizlenmiş şehvet kıpırtılarına Hazreti Şems'i özne yapıyorsan, Bir de "sufilik" ve "sufi" gibi kavramlar üzerinden sanki "müslümanlık" ve "müslüman" hiç yokmuş gibi, olsa bile kale alınası değilmiş gibi, ana akım dinî yaşantıyı kenara itip Hz Mevlana ve Hz. Şems üzerinden, kadınların "dinsel dans" ederek kıvırtmalarının teşvik edildiği, sanki tesettür hiç olmamış, namazı hiç duyulmamış, şarap içilse n'olurmuş ki vurdumduymazlığını ince ince besleyen, "mühtedi" bir adamın hem de ömrünün son demlerinde bile isteye zina edebildiği kaçkın ve serkeş bir "yeni din" telkin ediyorsan, Herkese -evet, evet herkese- farz olan "tasavvuf"u, bir tür "alternatif İslam" gibi, sanki birilerinin lüksü ve hobisiymiş gibi "şeriat"ın yani İslam'ın karşısına ve yerine koyma teşebbüslerine katılıyor ve katkıda bulunuyorsan, Kadının, vahiyce net olarak tanımlanış, isteyenin azıcık kafa yorma pahasına pekâlâ hakikatini öğrenebileceği asıl ve asil yerini, Hazreti Mevlana'nın ve Hz. Şems'in hanımları üzerinden ırgalamaksa niyetin, Romansı kurgular hatırına iffetle anılması gereken bir İslam büyüğü ve hanımının "gerdek gecesi" detaylarını kanlı çarşafa varıncaya kadar görmüşcesine, göstermek isterlercesine, en azından gösterilmesini dert edinmediklerini ima edercesine fantezi konusu haline getirmekte sakınca görmüyorsan, Ayrıca, inanmadığım ve inanmak istemediğim iddialara göre, içimizden biri ve bir müslüman olarak, tüm bunları bize üstten ve dışarıdan bakan bir oryantalist edasında ve sistemli olarak icra ediyorsan... ...

"Aşk'ın" sonunu getirdin, aşk'ı aşkın'ın karşısına koydun demektir. İnsanın içine işleyen üslubunun; farklı, itilmiş ve unutulmuş olanı gören/gösteren sıradışı bakışının, bizim "buralı" olarak kanıksadıklarımızı bize yeniden hatırlatarak aklımızı bıçak sırtında tutan tahlil yeteneğinin, birilerinin tanımladığı "Aşk"ı değil, bizim "Muhabbet"imizi anlama/anlatma yolunda istihdam edilmesi için dua etmekten başkası gelmiyor elimden, dilimden... Kalbimin ettiğini ise saklamayayım.

Kalbimde buğz yok değil yazdıklarına... Yazılanların tahrip gücünü sezdiği kadar, hikayeleştirilerek "gizlenen", vahiyle bağı koparılarak "silikleştirilen", sığ tercümelerle "klişeleştirilen" malum Rumi figürüne katkısını da "görüyor." Buğzum var ama kinim yok; olsun da istemiyorum. Zira, Hz. Mevlana'nın yorumuyla "buğz" hastalık yapan bakteriye ya da virüse düşman olmaktır; "kin" ise hastaya düşman olmaktır. Vahiy buğzu emreder, kini kınar.